Friday, May 29, 2015

2014-2015 Sezonu Galatasaray Kadro Mühendisliği

---------------------Muslera
---------------------(Sinan)
---------------------(Eray)

Sabri--------Chedjou------Semih-------Telles
(Tarık)------(G. Zan)-----(H.Balta)----(Olcan)
(Eboue)-----(Dany)-------(Koray)

-------------Selçuk--------Melo
------------(Dzemaili)-----(Hamit)
------------(Yekta)-------(Furkan)
------------(Umut Gündoğan)

Bruma---------------Sneijder-----------Yasin
(Amrabat)----------(E.Çolak)----------(Sinan)
(Aydın)-------------(Ontivero)

--------------------Burak
-------------------(Pandev)
-------------------(Umut)
-------------------(Sercan)

Türkiye'deki teknik adamların en büyük probleminin yetkisizleştirilmeleri olduğunu düşünüyorum. Teknik adamlık sadece 'ilk 11'i belirle, oyuna gireni-çıkanı seç, taktik yap ve antreman yaptır' değildir. Kadro mühendisliği ve scouting de teknik adamların en önemli görevlerindendir ancak Türkiye'de yöneticiler ve başkanlar, teknik adamlara bu konuda pek söz hakkı vermez. Hocalar çoğu zaman kendilerinin yapılandırmadığı bir kadroyu yönetmeye çalışırlar ve bu da pek sağlıklı kulüp yönetimi şekli değildir.

O yüzden Hamzaoğlu'nun geçtiğimiz günlerde "İbrahimoviç gelecek mi?" sorusuna "İbrahimoviç de olsa, bana sormadan gelmez, benim hiç haberim yok, o halde anlaşma yok" gibi bir cevap vermesi çok önemlidir. Daha en baştan ilkelerini, duruşunu göstermesi, sonradan sonunun İsmail Kartal gibi olmaması açısından çok önemlidir. İsmail Kartal'a değinmek istiyorum. Herkes son dönemde Diego-Selçuk ve Hasan Ali değişikliklerine falan taktı, "İsmail Kartal'ın taktik hatalarıyla şampiyonluğu kaybettiği" söylendi. Halbuki bence hiç alakası yok. Fenerbahçe son 1-2 ayda fiziksel olarak çok ciddi düştü. Hem de sezon başından beri sadece 2 kulvarda yarışmasına rağmen. Oyuncular bence hocalarının üzerinde değer gördükleri için bu durumu suistimal ettiler. Daha baştan "Hocasız da şampiyon olunur" söylemi Kartal'ı itibarsızlaştı ve 2 kupada oynamasına rağmen fiziken biten bir oyuncu gurubunu doğurdu. Burada hocanın antremanları yetersiz yaptırdığı ve oyuncuların profesyonel olmadıkları söylenebilir ve bunların taktikle maktikle hiç alakası yoktu. Hem mental hem fiziksel olarak düştüler. Bir takım fiziksel olarak yeterli olmayınca da istediğiniz taktik hamleyi yapın sonuç alamazsınız. Sahada hareket edemeyen bir takıma, dünyanın en zekice taktik hamlesini söyleyin geri dönüş alamazsınız. Esas sorgulanması gereken sadece 2 kulvarda yarışan geniş bir kadronun nasıl bu kadar düştüğü olmalıdır. Biliç'i anlayabiliriz mesela 3 kulvarda, ev sahibi olmadan ve İlkbahara kadar Fenerbahçe kadar geniş olamayan bir kadro ile mücadele etti ve son ay fiziksel olarak düştü fakat Fenerbahçe nasıl böyle oldu? Öte yandan Galatasaray ise fiziksel olarak diğer iki rakibinin üzerindeydi. Burada Prandelli'nin "Ligin ikinci yarısında daha güçlü olacak şekilde" ayarladığını daha sezon başında söylediği antreman programının bir katkısı var mı onu bilemiyoruz. Seneye Hamzaoğlu'nun antreman becerisini daha iyi göreceğiz.

KALECİLER: MUSLERA 2.750, SİNAN BOLAT 1.3, ERAY 250 BİN (MAÇ BAŞLARI VE BONUSLAR HARİÇ, EURO ÜZERİNDEN YILLIK MAAŞLAR)

Bir kadronun analizini oyuncuların aldığı maaşa göre yapmaz, sadece kalite ve performans ölçütüne göre yaparsanız, o analiz tamamen sakat kalmış olur. Hayatında bir iki tane futbolcu otobiyografisi okuyan herkes, futbolda paranın ne kadar büyük bir etkisi olduğunu anlar. Desailly'nin kitabında yazdığı gibi, futbolcular birbirlerinin maaşlarını sürekli merak eder ve kıskanır. Ben de (pek iyi olmasam da) bir İktisat fakültesi mezunu olarak, fayda-fiyat analizine önem veriyorum :)

Muslera takımın en değerli iki oyuncusundan biri. Arsenal'in 15 milyon Euro teklif ettiği yazıldı. Ben Juventus'tan bekliyordum açıkçası bir teklif... 20 Milyonun altına satılmaması gerektiğini düşünüyorum.

Sinan muhtemelen gidecek. Yerine de Gökhan Değirmenci gelecek gibi. Gökhan'ı, Sinan'a benzetiyorum. Atletik, çabuk bir kaleci. Bölge kalecisi. Çizgiye bağlı kalmaz... Fakat kısa sayılır. Kaleyi kaplayan tipte değildir. Taffarel kendi tarzında kaleciler aldırıyor sanırım... Sinan da öyleydi. 2. kalecinin tecrübeli olmasını yeğlerim ben, Türkiye'de de Galatasaray'ın yedek kalecisi olabilecek kapasitede tecrübeli yerli kaleci maalesef yok. Öyleyse yabancı alınabilir. Fakat kadroda birden fazla yabancı için 1 Milyon TL ödemeniz gerekiyor. Süper Lig'de bir maçın kazanma geliri 1 Milyon TL. Dolayısıyla tecrübeli yabancı kaleciniz bir maç kurtarsa o bedeli karşılıyor. Geçen sene Muslera 1-2 ay sakatlandı kaleye Eray geçti hatırlarsınız. Şuan Eskişehirspor kalecisi Boffin gönderilecekler arasında. Ben Muslera'ya iyi bir alternatif olur diyorum. Olmazsa Uruguay'dan, Güney Amerika'dan, Muslera ve Taffarel ile aynı dili konuşan bir tecrübeli kaleci de alınabilir. Diyeceksiniz ki "İlk 18'de sadece 1 yabancı kaleci olma zorunluluğu var." Bu kural hiç ama hiç önemli değil. Bir yedek kaleci zaten 1000'de 1 sakatlık olmadığı müddetçe oyuna sonradan girmez. O yüzden 2. kalecinizin tribünde oturması ile yedek kulübesinde oturması arasında hiçbir fark yoktur. Altyapıdan Alperen yedek kulübesinde oturabilir ama Türkiye Kupasında kalede Boffin olur ve Muslera sakatlanırsa yine kalede Boffin olup, Alperen yine yedek kulübesinde oturabilir... Eray da bu arada 2. veya 3. Ligde sürekli oynayabileceği bir kulübe mutlaka kiralanmalı.

SAĞ BEK: SABRİ 900 BİN, TARIK 1.2, EBOUE 2.2 

Sabri'nin ve Eboue'nin sözleşmeleri bitiyor. Eboue geçen sene sonu bile ciddi bir düşüş yaşamıştı, bu sene de hiç maç oynamadı. 1 sene üst seviye futboldan uzak kalmış bir oyuncunun oldukça geri gideceğini düşünüyorum. Hem de yaşı da bu kadar olunca... Taraftarın aklında ilk iki senedeki kalitesiyle kaldığı için halen sıcak bakanlar var ama devre arası ya da sene başı kiralık gidip oynamayı bile reddetti. Bence Galatasaray kendisine tekrar kapılarını açmamalı. Çünkü 2.2 milyona olmasa da en azından 1.1 milyona (maaşının yarısına) kiralamak isteyen illa çıkardı. Kendisi Galatasaray'a ve kariyerine yardımcı olmadı. Sabri öyle değil. Bence 1.3 Milyon Euro civarı bir paraya sözleşmesi yenilenir fakat rotasyon oyuncusu olmalı. Galatasaray mutlaka kaliteli bir sağ bek almalı. Muhtemelen Sabri yedek kalınca kadrodaki ağırlığı bir sorun haline de gelebilir. Fatih Terim dönemi Eboue'nin yedeğiyken sorun olmuyordu çünkü Fatih Terim bir 'kötü polis' olabiliyordu. Albayrak iyi polis, Terim kötü polis olabiliyordu. Şimdi ise Hamzaoğlu iyi polis, Albayrak da iyi polis... Bu durum Emre ve Burak'ın tavırlarını doğurdu diye düşünüyorum. Samimiyet arttıkça bu tip davranışların olma ihtimali de artıyor. Umarım Cüneyt Tanman orada bir kötü polis rolünü üstlenebilir. Öte yandan belki de Sabri için en iyi formül şu olabilir. Bir pilot takım bulunur ve Sabri, ilk devrede birlikte oynadığı Galatasaray alt yapısından tanıdığı çocuklarla oraya kiralanır, orada kaptan + teknik direktör yardımcısı gibi bir role bürünür ve Galatasaray alt yapısındaki çocuklara iş disiplinini öğretir. Sabri yeteneği, oyunculuk kalitesi tartışılabilir ama çalışkanlığı tartışılmaz bir oyuncu. Yine de henüz 31 yaşında olduğu için böyle bir projeye yanaşmayacaktır. Hamza Hamzaoğlu kariyerinin son döneminde Galatasaray'ın pilot takımı Beylerbeyi'nde oynamıştı. Fakat Hamzaoğlu zaten çocukluğundan beri Teknik Direktörlük hedefi olan bir adam. Hatta yanılmıyorsam bir röportajında şöyle demiş. "Oyuncu olarak en iyi olamadım ama teknik adam olarak olacağım." Şu ana kadar da adeta bir FM kariyerini andıran başarı kariyeri var. Eyüpspor'dan, Akhisar'a oradan Galatasaray şampiyonluğuna kadar... Gerçekten FM'de 2. ligden bir takım alın, 5 sene sonra Galatasaray'da şampiyonluk yaşamanız pek kolay olmaz. Oyunda bile zor olan bir işi gerçekte yaptı Hamzaoğlu.

Tarık'a gelirsek maaşının tamamına kiralayan bir takım çıkmayacaktır. 1.2 milyonun %35'ini falan belki verir bir Anadolu kulübü. Onun dışında da Almanya'dan falan da talip çıkmaz zaten. Galatasaray 800 binini, bir Anadolu takımı da 400 binini falan öder. "Tarık ligde alınabilecek tek sağbekti" diyor insanlar. O dönem yazmıştım belki hatırlayan çıkar. Tarık'ın Almanya döneminden kalma bir röportajını okumuştum. Bundesliga 2'de forma bulamamasını hocasının Türklere karşı ayrımcılık ettiğine bağlamıştı. O röportajında kafa yapısından ve çalışkanlığından şüphe etmiştim. Oynamama nedenini kendinde değil hocasında görüyordu. Nitekim maalesef çalışkanlığı hakkında şüphelerimi gerçekleştirdi. Ben geçen sene devre arası daha Ozan Tufan ilk kez sağ bek oynamaya başlarken şöyle yazmıştım. O zaman Şener ve yedek sağbek Basser sakatlanınca alt yapıdan çıkıp oynamıştı ve Kasımpaşa'da maçını izleyince şöyle demiştim.  "Ne Şener, ne Tarık ligdeki hiçbir beki bu çocuk seviyesinde görmüyorum, fizik farkı var arada, çok potansiyelli, sene sonu ne isterlerse de verilip alınmalı 3, 3.5 ne olursa..." Nitekim sene sonu Fatih Terim onu Milli takıma ABD kampına aldı ve onun fiziğine ve zekasına daha uygun olan mevkilerde stoper ve ortasaha göbeğinde oynattı. Bu bölgelerde daha başarılı olup bir de Şenol Güneş'in eline düşünce de birden patladı zaten. Şuan 3, 3.5 da değil 7-8 civarında sanırım bonservisi ve iş işten geçmiş oldu. Yani Tarık falan değil daha sezon bitmeden 3, 3.5'a alınmalıydı Ozan. Bence şimdi kaliteli yabancı bir sağ bek alınmalı ve Sabri de ona alternatif olmalı.

STOPERLER: CHEDJOU 2.2, SEMİH 1.5, HAKAN BALTA 1.250, DANY 1.2, GÖKHAN ZAN 800, KORAY GÜNTER 700

Öncelikle Semih konusu. Nihayet hak ettiği maaşa 3 yıl sonra ulaştı. 3 yıl boyunca ona verilen maaş diğer takım arkadaşlarının 5'te biri kadardı. Fakat o hiçbir zaman bunu sorun haline getirmedi ve konsantre bir şekilde oynadı. O yüzden bir Galatasaray taraftarı olarak kendisine teşekkürü borç bilirim. Aysal yönetimini övdüğüm de olur, yerdiğim de. Semih konusu, kulübün kendi alt yapısına yaptığı bir hakaret gibiydi. Koray Günter geldiğinde bile Semih'ten neredeyse iki kat maaş alıyordu düşünün...

Koray fiziksel olarak zayıf bir oyuncu, bu yaşlarda da güçlenmedikçe, gelişimi zor. Sürekli abartılan topu iyi kullanması dışında hiçbir özelliği ortalamanın üzerinde değil. Misal Semih çok daha proaktif bir oyuncu, cesur, boğuşan bir stoper. Koray ise misal karşısında Batuhan olunca takımın ceza sahasına gömülmesine neden olabiliyor. Ki Hamza Hamzaoğlu haftalarca Hakan Balta'dan önce ona süre verdi ama olmadı. Seneye maaşı karşılığında kiralayan bir kulüp çıkar diye umuyorum çünkü ligimizin stoper seviyesi çok düşük. Mutlaka sürekli oynayabileceği bir kulübe kiralanmalı. Misal Şenol hoca kalırsa Bursaspor'a Serdar Aziz'in yanına olabilir. İyi futbol oynayan kendi sahasına hapsolmayan bir takıma kiralanmalı, misal Başakşehir olmaz.

Şimdi Galatasaray savunmayı önde kuracak bir takım. Hamzaoğlu'nun benimsediği 4-2-3-1 sistemi de bunu gerektiriyor. Chedjou sakatlanana ve final haftalarına girilene kadar da bu uygulanıyordu. Hatta ilk olarak Hakan Balta değil, Koray tercihi de bence biraz bundandı. Semih - Hakan ikilisi kapalı savunmada oldukça başarılı. İyi alan kapatırlar, aralarına adam sokmazlar ve iyi duvar örerler, sadece yan toplarda kısa kalırlar, onun dışında kapalı savunmada çok iyiler ama savunma öne çıkınca Hakan maalesef çabukluk sorunları yaşıyor. O yüzden 3-4 final maçında Hakan takımı taşır ama sezon boyunca Semih - Hakan bir büyük takımda pek olmaz. Chedjou - Semih ikilisini de biliyoruz. Chedjou'nun performansı çok dalgalı. Elimde tüm stoperlerin tackle(top çalma), interception(pas kesme), cleaner(uzaklaştırma) gibi istatistikleri var ama sizi sayılara boğmak istemiyorum. Sadece şunu diyeyim, ligin en komple stoperi Chedjou, ikinci de Donk. Yanında oynayanlardan bağımsız ve savunma kurgusundan bağımsız bu adamlar ligin en iyi stoperleri fakat bir o kadar da bireysel adamlar. Chedjou alınırken savunmaya liderlik yapsın istendi ama o, hiçbir zaman bu görevi yapamadı. Donk da ligin en kolay gol yiyen takımının stoperi. (Ben olsam stoper oynatmam ön libero veya santrfor denerim) Chedjou 2.2 Milyon alıyor ve az maaş değil. Bir Rus takımından uygun bir teklif gelirse bence satılabilir ama yerine birini bulmadan bu satışlar çok riskli. Çünkü oturmuş bir omurgadan adam koparıyorsunuz. Aldığınız adam kaliteli bile olsa uyum sorunu yaşayabilir. O yüzden satarken bu risk de düşünülmeli. Semih'in yanına bir stoper alınacaksa da Ujfalusi gibi savunmaya liderlik eden bir oyuncu olmalı. Gökhan Zan zaten sözleşmesi bittiği için gidecek. Dany'nin geri dönmesi taraftarıyım, hem maaşı çok yüksek değil hem de iş ahlakı müthiş bir adam, müthiş çalışkan ve müthiş bir atlet. Mental sorunlarını hepimiz biliyoruz ama sağbek için ve bence ön libero için de bir joker oyuncusu olabilir. Öte yandan savunma önde kurulacaksa Terim'in ondan bu şekilde çok iyi faydalandığını da hatırlamak gerek. Hamzaoğlu'nun Serdar Aziz'le ilgilendiği söyleniyor mesela. Serdar'a bonservis artı maaş 4-5 milyon verileceğine Dany takımda kalsın daha iyi diyorum. Her halükardan Koray Günter'den iki gömlek üstün bir oyuncu olduğunu da düşünüyorum. Seneye Chedjou - Semih - Dany - Hakan Balta dörtlüsü olabilir. Dany Chedjou'nun, Hakan da Semih'in yedeği olacaktır. Semih'in de talipleri olabilir, tüm oyuncular tabi değerini bulurlarsa satılabilir ama yerlerine gelecek isimler de çok dikkatli seçilmeli.

SOL BEK: TELLES 1.4, OLCAN 1.6

Telles geçen sene geldiğinde oldukça etkili başladı ama sonra duruldu. 2. sezonun başında ise Prandelli döneminde yaz kampında fiziksel olarak en zayıf oyunculardandı. Sonra Hamza hoca onu inatla oynattı. 3 günde bir Türkiye Kupası maçlarında ve ligde oynattı ve nihayet sezon sonunda Telles daha diri bir görüntü sergileyebildi. İçeriden duyduğuma göre çok çalışkan, profesyonel bir çocukmuş... Demek ki potansiyeli bu kadar. Ben, geldiğinde de scout ekibini eleştirmiştim. "Güney Amerika'dan bir bek oyuncusu alıyorsanız ya Marcelo, Roberto Carlos, Dani Alves gibi çok çabuk olmalı ya da Zanetti, Maicon gibi çok güçlü, yere sağlam basan adamlar olmalı. Zira teknik, bu adamlarda zaten var. Telles'de de var. Fakat ne çok çabuk, süratli ne de yere sağlam basan güçlü bir oyuncu. O yüzden potansiyeli çok da yok Telles'in" demiştim. Çok düzenli hayatı olan, profesyonel bir adam olmasına rağmen fazla ilerleyememesinin bu söylediklerimle ilgili olduğunu düşünüyorum. Ne hız, ne de güç olarak fiziksel potansiyeli yok, fiziksel potansiyeli olmadığı için de mental olarak gelişebilir. Pozisyon bilgisini falan geliştirebilir zamanla ki Galatasaray'daki 1.5 sezonunda bile bu konuda geliştiğini gördük. Fakat bu gelişim de yetmez. Fiziksel olarak bu seviyede kalacak bir oyuncunun değerinin de ancak bu kadar olabileceğini düşünüyorum. Bence Telles 7.5 milyondan fazla da etmez. 6.3 milyona alınmıştı diye hatırlıyorum. 7.5 Milyona Mancini'den teklif geldiği söyleniyor. Bence gayet makul bir teklif. Umarım beni yanıltır ve 2 sene sonra 20-30 milyonluk bir oyuncu olur. Bence maksimumu 10 milyon Euro eder... Nitekim hepimiz yanılabiliriz. Sene başı Yasin transferi için de scout ekibini çok eleştirmiştim ama şimdi ben yanıldım ve onlar haklı çıktı :)

Olcan için çok fazla yazmak istemiyorum. Sezon boyu en çok eleştirdiğim oyuncuydu, bu yıl fiziksel olarak çok geri gitti, büyük bir düşüş yaşadı. Ve Hamza hoca ona başka hiç kimsenin vermeyeceği kadar çok şans verdi. Umarım bu şansları önümüzdeki sene değerlendirir ve rotasyonda sol bek ve sol açık alternatifi olur. Telles giderse yine sağ beke olduğu gibi sol beke de nokta atış bir transfer gerekli. Öte yandan Güray Vural ismi geçiyor. Güray'ı Hamza hoca bek olarak kullanmıyordu diye hatırlıyorum. Sadece sol kanat kullanıyordu. Bek ve sağ kanat olarak Mustafa Reşit Akçay döneminde kullanılmaya başlandı ve Carlos da devam etti. Bu pozisyonlarda da verimli oldu. Galatasaray'a uygun maaşla gelirse sol bek, sol kanat ve sağ kanatta rotasyon oyuncusu olabileceğini düşünüyorum. Muhtemelen Olcan'ın yarısı kadar maaşa gelecektir ve şuan Olcan'dan çok daha sağlam durumda. Ha ayrıca bu mevkide Hakan Balta da bir alternatif.

ORTASAHA: MELO 3.1, HAMİT 2.750, SELÇUK 2.750, DZEMAİLİ 2.2, YEKTA 1.1, FURKAN 650, UMUT 450

Öncelikle Umut Gündoğan 450 bin Euro maaşla PTT 1. Lige veya Süper Lige kiralanabilir veya satılabilir. Para kazanılmaz ama zarar edileceğini sanmıyorum. Furkan da aynı şekilde Süper Ligde kendisine 650 bin Euro veren çok takım olur, satılabilir de yine keza. Kadro enflasyonu yüzünden bu iki oyuncunun gönderilmesi gerektiğini düşünüyorum. Galatasaray'da Dzemaili'ye bile sıra gelmediğini düşünürsek oynamaları zor. Hele Umut zaten bu fizikle hiç olmaz. Dzemaili de neyse ki Avrupa piyasası çok olan bir oyuncu olduğu için bedelsiz de olsa satılabilir diye düşünüyorum.

İnsanlar bu konuda şunu bilmiyor yada düşünmüyor. "Melo'yu neden gönderiyorsunuz da Selçuk'u Burak'ı göndermiyorsunuz bu Hamzaoğlu çok milliyetçi, Türkleri tutuyor, ayrımcılık yapıyor" diyorlar. Öncelikle bir oyuncuya "sen git" denilince gitmez. Bu iş profesyonel bir iştir ve misal Yekta Galatasaray'da aldığı maaşı kimse vermediği için uzun bir süredir gönderilemiyor. Selçuk ve Burak da takımın omurga oyuncuları ve Avrupa'da popülerlikleri düşük. Yani Melo teklif alır ama bu ikisi ve Hamit'e bu maaş düzeyinde teklif bulamazsınız.

Mancini Melo'yu istemiş yaşı 32 olacak ve bir sonraki yıl sözleşmesi bitiyor. Hem para kazanmak için doğru zaman, hem de son iki yıldaki düşüşü iyi etüt etmek lazım. İlk 2 yılındaki Melo ileri geri oynayan bir adamdı, son iki yıldaki Melo ise her geçen gün yavaşladı. Artık koşamadığı için, atletikliğini yitirdiği için çok faul yapan bir adama dönüştü.  Bu sezonun ikinci yarısı itibariyle Melo mu Hamit mi deseniz, ben Hamit'in oynadığı oyunun daha iyi olduğunu düşünüyorum. Hamit yine rotasyonda olur da Melo'nun yerine onun gencini ve dinamiğini bulmak gerek. Zira 4-2-3-1'de 2'li oynayan oyuncunun bu kadar yavaş ve az koşan bir oyuncu olması kurtarmıyor.

Mancini zaten onu sürekli 11 olarak kullanmayacaktır. Galatasaray'dayken onu derinde değil de daha önde kullanmaya çalıştı hep. Derine önce Ceyhun sonra Emre Çolak ve Yekta'yı sokarak Melo'yu 4-3-3'ün sol hafı yapmaya çalıştı. Göbekte boğuşsun ve fiziksel üstünlük sağlasın diye. Eh winner oyuncu olduğunu, psikolojik üstünlüğünü bildiği için de İnter'de joker oyuncu olarak kullanacaktır.

Galatasaray'ın da daha dinamik, çok koşan bir oyuncu bulması gerekiyor onun yerine... Yani sağbek ve Telles giderse sol bekten sonra bir nokta atış daha... Bence genç de olmalı.

Yekta'nın miadını doldurduğunu düşünüyorum artık maaş konusunda da zorluk çıkarmaz ve maaşının %70'ini falan karşılayan bir kulübe kiralanır veya satılır diye düşünüyorum. Aysal'ın yaptığı en büyük hatalardan biri de Yekta ile uzun süreli sözleşme yapmaktı. 2016-2017 sezonunda maaş 1.2 milyona çıkacak... Tabi yabancı kuralının kalmayacağını düşündükleri için yapmış da olabilirler ama yine de kulübü bağlayıcı uzun sözleşmeler yapmak bana çok mantıksız geliyor. Zira Olcan'la, Yekta ile neden 4 yıllık imzalıyorsunuz? Bir yere mi kaçacaklar? Galatasaray ve Fenerbahçe'den oyuncu alabilecek daha büyük kulüp var mı Türkiye'de 1+1 veya 2 yıllık önerseniz ret mi edecekler? Zaten diğer Avrupa kulüpleri Türkiye'den oyuncu almaya çok sıcak bakmıyor, baksalar bile bizim kadar maaş veremiyorlar. İşte Caner'in sözleşmesi bitti de ne oldu? Kaçtı mı? O halde 4 yıllık niye imzalıyorsunuz yahu? Tutmayınca Olcan'a 1.6 milyon yıllarca vereceksiniz...

Eğer Furkan, Umut, Yekta ve Dzemaili gönderilebilir ve/veya kiralanabilirlerse yeni gelecek defansif ortasahanın alternatifi Hamit, Selçuk'un alternatifi de Bilal Kısa olabilir diye düşünüyorum. Yani ölüm kalım transferi değil bu. İnsanların vizyon sorgulaması için doğru mantık değil. Sağ beke Şener'i falan istese Hamzaoğlu o zaman kabul, fakat Selçuk'a alternatif olarak Bilal'in istenmesi vizyonsuzluk olamaz. Öte yandan Galatasaray iskeleti de yaşlandı. 1-2 sene sonra Fenerbahçe'nin yaşadığını yaşamamak için iskeleti genç oyuncularla çevrelemek lazım. O yüzden bir sağ bir sol bek bir de defansif ortasaha transferi yapılacakken genç oyunculara yönelmek daha mantıklı olacaktır. Bilal de 1-2 yıl tecrübesiyle 30 dakika 45 dakika bir hamle oyuncusu olabilir. Kulübün maddi olarak kemer sıkacağı bir dönemde çok da eleştirmem ben bu durumu...

Hatırlarsanız bir önceki yazımda Aysal'ı överken şöyle demiştim. 2011'de göreve geldiğinde elinde sadece 55-60 milyonluk gişe gelirleri vardı. Bununla hem maaş, hem bonservis karşılayacaktı. Kadro da çok yetersizdi. Arda dışında para edecek tek oyuncu yoktu. Ona rağmen ayağını yorganına göre uzatmak yerine değeri şişik hisseleri satarak para yarattı. Eğer 55 milyonluk TL'lik takım kursa Galatasaray 4. yıldızı ancak rüyasında görürdü. Galatasaray bu Muslera'lı, Melo'lu, Selçuk'lu, Ujfa'lı, Eboue'li, Elmander'li çok sağlam temeli Aysal'ın para yaratması sayesinde atabildi. Bence o transfer dönemi Türk futbol tarihinde bir takımın geçirdiği en iyi transfer dönemi olabilir. Çünkü çok kalitesiz bir kadroya yapılan mükemmel nokta atışlarla 3 gömlek 5 gömlek yukarı çektiler. Transferde başarı Terim'in veya bir başkasınındır bilmiyorum. Melo ve Eboue gibi oyuncuları futbola döndüren Terim çok başarılı ama bu transferleri maaşları ödeyecek parayı bulan Aysal da çok başarılı. 55-60 milyon TL diyorum. Bugün Galatasaray kadrosunun sadece maaş bütçesi 55 milyon EURO! Bonservise hiç girmedim. Beşiktaş'ın genç ve ucuza donatılmış kadrosu bile 30 milyon Euro civarında.

Diyeceksiniz ki "O halde Dursun Özbek de risk alsın, para yaratsın." Şu gün, bu riske gerek yok. Çünkü 4 senede 3 şampiyonluk, bir Juve zaferi bir Şampiyonlar Ligi çeyrek finali birkaç Türkiye Kupası ve Süper Kupa kazanan kaliteli temeli var zaten Galatasaray'ın. Özbek'in yapması gereken genç ve potansiyelli transferlerle bu temeli kalkındırmak ve yapılan bir sürü mantıksız gideri yok etmek.

Aysal denizi geçip ilk iki sene o mükemmel kadroyu kurdurup, son iki sene derede boğuldu. 2. sene önce Hamit Burak sonra Sneijder Drogba ile temeli daha da güçlendirmişti. Son iki sene sadece potansiyelli gençleri bulacak ve devam edecekti. O ne yaptı? Her gelen hocaya 5-10 tane gereksiz transfer. Dzemaili'ler, Pandev'ler derken 40 kişilik kadro kuruldu. İşte Umut Gündoğan'ına kadar uzanıyor bu acele ve gereksiz transfer harekatı. Şimdi bu gereksiz giderleri Özbek yok ederse hem (bonus ve maç başıları dahil) 55 milyon Euro olan maaş gideri 40 milyon Euro civarına çekilir hem de kadro sağlıklı olan maksimum 25 kişi civarında tutulur.

SAĞ KANAT BRUMA 1.1, AMRABAT 1.2, AYDIN 700 

Amrabat artık 28 yaşında 2-3 sene öncesine kadar solda oynuyordu ve en iyi yaptığı iş top taşımaktı. Son 2 senede güçlü fiziğinden yararlanmak için gizli forvet gibi kullanılmaya başlandı. Galatasaray'da sol tarafta Yasin'e alternatif de olabilir sağ tarafta da olabilir.

Seneye Yasin'in Sneijder'le birlikte oynamaya devam edeceğini düşünüyorum çünkü mükemmel bir uyum yakaladılar ve dahası Galatasaray'ın bir skorer kanada ihtiyacı var. Son haftalarda Yasin tam da o role büründü. Mersin ve Beşiktaş'a golleri attı. Zaten oyun tarzı bir 4-4-2'in kenarı değil, topla geride buluşan değil, önde buluşan oyuncu olmaya yatkın. Enerjisini rakip kaleye yakın yerde 1-2 hamlelik patlamalarla gösterince çok daha faydalı oluyor. O yüzden seneye Galatasaray'ın skorer kanat/forveti Yasin, top taşıyan kanadı da sağ kanat olabilir. Galatasaray sağda Keita gibi topu alıp ileri taşıyan bir adam bulabilirse hem Sneijder çok daha rahatlar ve golcü olur hem de Yasin çok daha rahatlayıp golcü olur. Amrabat sağda bunu yapabilir mi? Gücünü kullanarak yapabilir. Bu sene Galatasaray geriden çok iyi top çıkaramadığı için Yasin ve Sneijder daha geri gelmek zorunda kaldı ve daha çok yoruldular. Halbuki topu sağdan getirecek bir kenar bulunursa bu ikilinin skor yüzdesi daha da artacaktır. Amrabat seneye 28 yaşında artık oyununun daha da yükseleceğini sanmıyorum. Teklif edilen 3.5 milyon Euro da az değil. Bence kalabilir de gönderilebilir de. Zira Galatasaray'ın kanat rotasyonu çok eksik. Aydın'ın ayrılacağını zaten söylememe gerek yok. Amrabat satılıp, daha bir top taşıyan Keita vari bir kanat alınabilir. Bruma da bu rolde fena değil ama sadece çabukluğuyla yapabiliyor bu işi... Omuz omuza topu sürükleyemiyor.

SOL KANAT YASİN 1, SİNAN 500 

Sol kanat bir forvet gibi skorer oyuncu, sağ kanat ise topu taşıyan taraf olmalı demiştik. Sinan Gümüş de bir forvet kanat oyuncusu ve Hamza hoca Sinan için "Zamanı var, bir oynatıp bir kesmek istemiyorum, kadroya soktuğum zaman sürekli bizimle olsun istiyorum" demişti. Sinan U21 takımını şampiyon yaptı ve sanırım A takım oyuncusu olma zamanı geldi. Seneye çok şey beklenen oyunculardan biri olacaktır diye umuyorum. Transfer derseniz misal Podolski gibi herkesin bildiği bir skorer kanat/forvet istersiniz ama zaten bir sağ bir sol bek, bir defansif ortasaha, bir sağ açık yazdık. Para olur mu bilemiyoruz. Belki Yasin ve Sinan'a güvenmek gerek.

10 NUMARA: WESLEY SNEİJDER 3.2, EMRE 500, ONTİVERO 350 

Emre Çolak'ın maaşının arttırılması gerektiğini görüyoruz, maaş adaletsizliği var. Ontivero da 2018'e kadar Galatasaray'ın her yıl 350 bin Euro vereceği bir oyuncu olacağa benziyor. Bu yıl hem Antep'e hem de Honved'e maaşını Galatasaray ödeyip kiraladı. Kimsenin 350 bin Euro ödemeyeceği ortada. Bu transfer de bir Ünal Aysal + Mancini hatası olarak kaldı görünüyor.

Sneijder için bir şey söylememe gerek yok. Muslera ile ikisi takımda tutulması için en çok çalışılması gereken ikili

SANTRAFOR BURAK 2.750, PANDEV 2.4, UMUT 1.8, SERCAN 700

Pandev gitti. Sercan üste para bile kazandırarak gidebilir 1 Milyon Euro veren çıkabilir mesela. Burak ve Umut'a alternatif gerekecektir fakat bu oyuncu Gignac veya İbrahimoviç olursa 2.750 milyon verdiğiniz Burak yedek kalacak demektir. Takımın sağ, sol bek, defansif ortasaha, sağ, sol kanat ihtiyaçları ortadayken bütçeyi bu şekilde harcamak da mantıklı değil. Bunu Drogba geldiğinde de söylüyordum. 10 milyon Euro'yu Drogba değil de Terry'e versek daha güzel olabilirdi.... Drogba büyük işler başardı ama bozucu etkiler de oldu. Şöyle ki Drogba gelince Burak'la ikili oldular ama Sneijder de geldi. Sneijder asla 2 santrforun arkasında oynayacak bir ofansif ortasaha değil. Zira Zidane, Kaka gibi fizikli yere sağlam basan bir 10 numara değil. Sneijder daha çok İniesta rolünde oynamış, oyunu genişleten, iki kanat arasında oyunu organize eden bir pasör ve şutör. Asla bir driplingçi değil. Dolayısıyla 2 santrforlu sistemlerde bir de 10 numara kullanacaksanız, demek ki kanatsız oynayacaksınız! Yani 4-3-1-2 gibi. O halde rakibin 2 stoperi ve defansif ortasahası arasında Sneijder şeytan üçgeni altında kalacak. Zaten yumuşak bir oyuncu ve sürekli fiziksel şarjdan kaçar. O yüzden onu orada oynatmak demek onu verimsizleştirmek demektir. Nitekim ne oldu? Melo - Selçuk - Hamit üçlüsünün önünde Sneijder onun da önünde Burak - Drogba ikilisini de denedi Fatih Terim ve Sneijder başarılı olamadı. Hamit sağda Sneijder solda 4-4-2 de denedi yine Sneijder verimli olamadı. Terim dönemi Sneijder'in nasıl yerden yere vurulduğunu hatırlayın. Halbuki sadece sistem sorunuydu yahu!

Mancini gelir gelmez ne yaptı peki? Çift santrforu teke düşürdü. Burak'ı kenarlara attı ve Sneijder'i markajdan kurtardı. Önce 4-2-3-1 denedi. Burak sol forvet gibi oynadı ve bu sefer Burak çok verimsizleşti. Sonra ligin ikinci yarısı 4-3-3'e döndü, Drogba'yı kesti, Burak'ı en öne ve Sneijder'i sol forvete koydu. Yani hem Drogba, hem Burak, hem Sneijder bir türlü tam randıman olmadı, zira olmaz da. Zaten takımın diğer oyuncularının savunmada yarım çalışan Drogba, Burak, Sneijder üçlüsünü taşıması da zordu. Şimdi Burak'a Lazio'dan yine 5 milyonluk teklif gelir ve satılır, üstüne Gignac alınır tamam... Fakat Burak eldeyken 3-4 milyonluk sözleşmelerle oyuncu almak enflasyon yaratıyor. 2.750 milyonluk yedek oluyor veya sisteminizi bozuyorsunuz. Neyse ki seneye Galatasaray'ın hangi sistemi kullanacağını biliyoruz. Bu yüzden Bursaspor'dan senelik 1.7 milyon isteyen Fernandao rotasyona alınabilir. Veyahut bana kalsa takımı da gençleştirmek gerektiğinden 18-22 yaş arası uzun boylu pivot bir Güney Amerikalı alırım. Güney Amerikalılar daha teknik olduğundan pivot oyunlarına daha yatkın oluyorlar. Bacca, Teofilo vs sayılabilir. Güney Amerikadan böyle çok adam çıkıyor, Nobre'den Bruno'ya, Jo'ya kadar bizim lige gelen de dolu... Onlardan potansiyelli bir tane alınıp Hamza hocanın eline verilebilir ve Hamza hoca onu parlatıp yıldız haline getirebilir. Tamamen ters profil olsa da 300 bin Euroluk Niasse'yi 5 milyon Euro'ya sattılar sadece bir yılda.

***

Melo, Amrabat ve Telles satılmazsa, asgari ölçüde para harcanırsa; bir kalite sağ bek, bir genç rotasyon forvet, bir tecrübeli yedek kaleci ve Bilal ile Güray alınır düşük hareketli transfer dönemi olur. 5 oyuncu alınır. Sinan, Eray, Eboue, Tarık, Gökhan Zan, Koray, Furkan, Umut Gündoğan, Dzemaili, Yekta, Aydın, Ontivero, Sercan, Pandev 14 oyuncu kiralanır veya satılır.

Melo, Amrabat ve Telles satılırsa daha fazla risk ve daha hareketli bir transfer dönemi de bizleri bekliyor demektir.

Saygılarımla

Tuesday, May 26, 2015

Tebrikler! 4. Yıldızın mimarları.


4 yıl önce Fenerbahçe 18, Galatasaray 17 şampiyonluktaydı ve Galatasaray tarihinin en kötü sezonlarından birini yaşamış, en kötü kadrolarından da birine sahipti. Hem de Adnan Polat geleceğe dönük bazı gelirleri bile harcadığı halde...

Aysal göreve geldiğinde elinde sadece kombine-gişe gelirleri vardı. Toplam 50-60 milyon TL. Bununla kadro kuracak, maaş verecek, hiç kolay değil...  Yani taşın altına elini değil, vücudunu koydu. .

Kadro baştan yaratılmak zorundaydı ve 55-60 milyon TL ile baştan kadro yaratamazdınız, (Bugün Galatasaray kadrosunun sadece yıllık maaş gideri 50 milyon Euro'dan fazla. Euro diyorum, TL değil) en fazla 3-4 takviye yapardınız ki, Galatasaray'ın 3-4 takviyeyle toparlanabilecek bir kadrosu yoktu. Elde Arda Turan'dan başka satılabilecek tek oyuncu yoktu. Yaşlanmış ve zaten iyi maaş alan Baroş, Neill ve Kewell harici kaliteli futbolcu da yoktu.

Şimdi Aysal'ı "Ayağını yorganına göre uzatmadı" diye eleştirenler o dönemi iyi etüt etmiyorlar. Ya da 4 işlem düzeyindeki matematik bilgileriyle, tutarsız eleştiriler getiriyorlar. O dönem Aysal ayağını yorganına göre yani 60 milyon TL'lik uzatsaydı, Galatasaray belki şimdi yeni toparlanmış olurdu ama 4. yıldız da çoktan uçmuştu.

Aysal ne yaptı? 60 milyon TL'ye Serdar Özkan'lar, Mehmet Batdal'lar, Mustafa Sarp'larla takımı kalitesiz birçok kötü transferle doldurmaktansa, değeri şişik hisseleri satarak, para yarattı. Eboue, Melo, Muslera, Ujfalusi, Riera, Selçuk, Engin, Elmander gibi bir sürü kaliteli transfer yaparak, sağlam bir temel atılması için malzeme alacak parayı buldu. Temel için de Türkiye'nin en iyi ustasını getirdi. (Fatih Terim) Bu arada Arda'yı dahi satmıyordu ama Arda kendisi gitmek istedi.

Fatih Terim son sezonlarında ciddi düşüş yaşayan ama kaliteleri birinci sınıf olan Melo ve Eboue'yi futbola döndürerek onlardan çok büyük verim aldı. İskelete elindekilerden sol beke Hakan Balta'yı, sağ kanada ilk devre Kazım'ı yerleştirdi. Bir ara Emre Çolak'ı kullandı ve en önemlisi Semih Kaya'yı çıkardı.

Aysal'ın satın aldığı kaliteli malzemeye, ustalığını katarak çok sağlam bir temel attı.

Transferlerden sadece Riera'yı ilk sene değerlendiremedi ama 2. sene ondan da oldukça faydalandı.

İlk iki senede şampiyonluk, Süper Kupalar ve Şampiyonlar Ligi çeyrek finali geldi. Aysal büyümeye devam etmek istiyordu. 2. sene önce Burak ve Hamit sonra Sneijder ve Drogba da geldi. Fatih Terim ise zaten sağlam temeli ufak tefek bazı desteklerle yavaş yavaş yükseltmek istiyordu. Dany - Amrabat gibi genç, daha az popüler isimlerle. Ujfalusi'nin beklenmedik kaybı sonrası Cris'i denedi ama olmadı sonra başka bir sisteme dönüp Dany'i kullandı ve savunmayı ortasahaya kadar çıkararak başarılı oldu.

Transfer stratejisinde anlaşamadılar... 3. sene başında bence her ikisinin de kötü yönettiği bir süreç sonrası ayrılık gerçekleşti ve bu ayrılık ikisine de yaramadı.

Kendisinden sonra gelen Mancini kaliteli bir teknik adamdı ama kulübün ve ligin dinamiklerini öğrenmek için hiç zamanı yoktu. Bir sonraki senenin Şampiyonlar Ligi finalisti olacak olan Juventus'u gruplarda eleyen, taktik olarak unutulmayacak maçlara imza attı. Gel gelelim devre arası transfer ve yapılanma sorunları devam etti. Aysal hatalı transferlerle çok gereksiz para harcadı. Belki gençleşme düşünceli operasyon doğruydu ama bu kadar çok sayıda ve acele yapılması hatalıydı.

Nitekim 3. yılda Juventus zaferiyle birlikte lig 2.'liği ve Türkiye Kupası alındı. Fakat maddi olarak da yıpranmış bir Galatasaray vardı. Ligi öğrenen kaliteli hoca Mancini ile devam etmeme kararı başka bir hataydı. Prandelli Dünya Kupasından sonra, takıma geç katıldı. Biliç'li Beşiktaş ciddi hazırlık maçları yaparken Galatasaray idmanlara yeni başlıyordu. Yine son güne sarkan hatalı transferler geldi. Fizik olarak düşmüş Pandev ve Dzemaili gibi iki hatalı transfer daha yapıldı. Yıpranan ve TFF ile arası iyice gerilen Aysal devam etmedi. Prandelli de Mancini gibi ligi ve takımı öğrenene kadar çok zaman geçti ve takım zaten kondisyon depolayana kadar ligin zorlu maçları, hatta Şampiyonlar Ligi başladı. İlk 11'in oturtulmasından, hangi taktiğin uygulanması gerektiğine kadar birçok sorun kervan yoldayken düzeltilmeye çalışıldı, bu dönemde bence futbolcuların da özveri eksiği vardı.

4 yıl önce yapılan kekin hamuru, 4. yılda, 4. yıldız öncesi bir türlü pişmiyordu. Bütün o 4 yıllık emekler heba olabilirdi.

Fakat Hamza Hamzaoğlu geldi.

Önce Eyüpspor'da 2. ligde, sonra Akhisar'da 1. Ligde gerçekleştirdiği mucizeyi Galatasaray'da ve Süper Lig'de de gerçekleştirdi. Beklentinin çok üzerine çıktı. 4 yıl önce atılan ve 3 yıl önceki takviyelerle sağlamlaştırılan temel;  Muslera - Semih - Hakan Balta - Melo - Selçuk - Sneijder - Burak + Hamit olarak bu şampiyonlukta yine en büyük pay sahibi oldu.

Emre Çolak ve Chedjou da yardımcı oyuncu rolünde büyük iş çıkardılar

Terim'in Semih Kaya'yı şapkadan çıkarması gibi Hamzaoğlu da Yasin'i şapkadan çıkardı. Sabri olgunlaşmış bir oyuncu olarak geri döndü ve yine elinden geleni yaptı. Telles yine Hamzaoğlu döneminden sonra kısmen ilerleme kaydetti. Son 6 haftaya kadar oynanan hızlı ve akıcı futbolda Bruma da iyi bir yardımcı oyuncu oldu.

Nihayetinde kek zor da olsa pişti, tadı da güzel oldu.

Uzun bir süredir, Aysal'cı, Terim'ci vs diye ayrıştı taraftarlar. Ben de o taraftarlardan biriyim. Bugün ise geçmişi bir kenara bırakmak teşekkür etmek zamanı. Herkese, tüm teknik ekibe, tüm çalışanlara... Emekleri için, bir Galatasaraylı olarak teşekkür ederim.

Monday, May 25, 2015

Gerçekten Winner!


Gençlerbirliği maçından sonra "Galatasaray winner bir takım ve winner oyuncularıyla sonuç almayı biliyor" demiştim. Beşiktaş'tan farkı buydu.

Beşiktaş analizimin başlığını da "Gerçekten winner mi?" diye atmış ve altına şunları yazmıştım.
"Bu maç takımın 'Winner' olup olmadığını da gösterecek. Eğer Galatasaray istediği sonucu alamazsa, "Ben yanılmışım" diyeceğim. "Takım sandığım kadar 'Winner' değilmiş" diyeceğim. Fakat yanılacağımı düşünmüyorum." 

Neyse ki yanıltmadılar... Beşiktaş'ın da çok iyi futbolcuları var ama misal Demba Ba bir winner değil. Hoffeheim, West Ham, Newcastle bir sene Chelsea'de 3. forvet ve Beşiktaş. Hiçbir takımla bir şampiyonluk mücadelesi tecrübesi olmamış. Sonra Sosa o da kariyeri boyunca çok takım değiştirdi, çok kupa kazandı ama bunların bazılarında rotasyon, bazılarında ise ön plandaydı. Belki de Beşiktaş'ın en winner oyuncusuydu ama onun winnerlığı Sneijder'in yanında neydi ki? Nitekim son haftaların en etkin Beşiktaşlı oyuncusu olmasına rağmen bu maçta da skor üretemedi. Oysa Sneijder son 2 maç gollerini atarak 6 puanı toplamada başrol oynadı.  

Biliç maç sonu, sezon değerlendirmesi yaparken açıkça, "Kırılma maçlarında winner oyuncu eksiği çektiklerini belirtti. Sneijder, Muslera gibi oyuncuların eksiğini..." 

Öte yandan Sneijder ise önce Fenerbahçe, sonra Beşiktaş maçlarında fişi çekti. İnsanlar kaç golü, kaç asisti var diye kıyaslama yapıyorlardı düne kadar. Şöyle sormak lazım. Fenerbahçe ve Beşiktaş'tan 6 puan koparan goller, kaç gol eder? 

Maçla ilgili beklentilerimin karşılandığı bir konu daha vardı. O da Galatasaray'ın maça nasıl başlayacağı konusu... Maçtan önce şöyle yazmıştım. 

"Bence bu maç yine tecrübenin ön plana çıkacağı bir maç olacak, o yüzden mümkün olduğunca 'winner' oyuncu ile başlamanın GS'a avantaj sağlayacağını düşünüyorum. 

Yani orta üçlüde Melo-Selçuk-Hamit, solda Sneijder, önde Burak, sağda da Yasin gibi düşündüm ama 4-3-3 mü olur yoksa 4-2-3-1 mi olur o konuda emin değilim. 

Hamza Hamzaoğlu ilk Beşiktaş maçı başında soyunma odasında oyunculara sormuş. "4-3-3'e mi dönelim, yoksa kendi oyunumuzu mu oynayalım" diye. Chedjou "4-3-3 yapalım" demiş, Melo ise "kendi oyunumuzu oynayalım" demiş. Bunu Ntvspor'da katıldığı bir programda anlatmıştı Hamza hoca.

Daha sonra Eskişehirspor karşısına da üçlü göbekle çıktı (Melo-Yekta-Selçuk) ama Melo'yu derine atmadı ve Selçuk'u önde kullanıp 4-2-3-1 sisteminde devam etmişti. 

Bence bu maç öncesi de "4-3-3 yapıyoruz" demek belki oyuncuların gözünde Beşiktaş'tan çekinildiğini gösterebilir. Fakat "Aynı sistemde devam ediyoruz, Selçuk, Melo ve Hamit'in önünde olacak" denirse o zaman farklı algılanır. Ek olarak Selçuk'la da birebir konuşmada "10 numara oynayacaksın ama ortasahada mücadelenin içinde ol" denirse o da oyun alışkanlığı gereği bunu yapacaktır.. Zira Galatasaray skoru da bulursa zaten oyuncular maç içinde, oyun alışkanlıkları gereği 4-3-3'e dönecektir. Melo kendini derine atacak, Selçuk da çok koşup alan kapatacaktır. "

Tam olarak beklediğim gibi oldu. Hamza hocanın daha önceki denemelerinden, kendimce bir şeyler öğrendiğimi fark etmiş oldum. Maç böyle başladı ve skoru erken alınca Galatasaray alan kapatıp, topu Beşiktaş'a verdi. Selçuk yine en çok koşan oldu ve Melo derine girdi.  

Hamit-Selçuk-Melo göbeği, üçü de iyi alan kapatan, fizikli oyuncular ama üçü de çabuk, pırpır oyuncuları kovalamak konusunda sıkıntı çekiyorlar. O yüzden maç içinde kanat değiştiren Frei'nin kısa ve çabuk driplingleri etkili oldu ama Galatasaray stoper ikilisi ile, ortasahası arasına fazla adam sokmadı. Beşiktaş'ı kanatlara yönlendirdi ve Beşiktaş ilk devre duran top harici üretken olamadı. 

Öte yandan 31. dakikada tehlikeli bir kontra atakta, Sneijder ve Hakan Balta'nın paslaşmasında savunma arkasına koşan Telles, Hakan Balta'dan normal bir stoperin atamayacağı kalitede bir pas aldı ve sıfıra indi. Harika ortasında arka direkte topla buluşan Yasin ayak içi yerine, ayak üstü vuruş denese maç 2-0 olup çok daha farklı bir oyuna dönebilirdi. 
(Daha önce bahsettim mi bilmiyorum, Hakan ve Sneijder saha içinde en çok tartışan ikili, saha dışında da araları çok iyiymiş. Eşleri de iyi anlaşıyormuş. Sneijder'in takım içindeki ağırlığı malum, diğer oyuncular onunla tartışmaya pek cesaret edemezken Hakan bayağı el-kol hareketleriyle bağırıp, kızabiliyor. Hatta Karabük maçında dikkatimi çekmişti. Maç 3-0'dan 3-2'e dönünce Hakan ortasahaya kadar geldi ve Sneijder'e bağırmaya başladı, "Geri dönün 4-5 kişi hücuma çıkmanın anlamı ne?" gibilerinden. Sneijder de ona bağırdı "Siz savunmayı ileri çıkarın!" gibi el işaretleri yapıyordu. İki zeki futbolcunun, zekice bir tartışmasıydı. Hakan gençliğinde dahi olmayan çabukluğuna güvense zaten savunmayı öne çıkarırdı. :) Bu tartışmadan sonra ne oldu? Sneijder 4. golü attı ve maç bitti :)  

Hakan çok zeki fakat bazı pozisyonlarda ağır ve yumuşak kalabilen bir stoper, fakat son 2 yılda da özellikle Mancini sonrası çok olgunlaştı. Bence Semih atlet, çok cesur ve proaktif bir oyuncu, Hakan da zeki ve çok doğru pozisyon alan bir oyuncu olduğu için iyi bir ikili de oluşturuyorlar. Tek sıkıntıları, savunma çizgisini öne çıkaramıyorlar ve hava toplarında ikisi de yetersiz kalıyor... Bu konu, yaz transfer döneminin konusu, dönelim maça...

İlk yarıda 'rakibin koşu yollarını kesme uzmanı' olarak nitelendirdiğim Hamit, üç pozisyonda rakibin ayağındaki topa kayıp temiz bir hamle yaptı. Bu hamlelerden sonra ise Beşiktaşlı oyuncular "Hamit yavaşladı, şunun yanından uzayıp gideyim" demeye cesaret edemediler.

İlk yarıda Galatasaray adına ufak tefek sorunlar vardı. Bunların başında sahanın en genç oyuncusu olan Telles'in toylukla yaptığı gereksiz fauller geliyordu. Beşiktaş, Galatasaray'a göre uzundu. Atınç, Sivok, Atiba, Demba Ba derken bayağı bir tehdit oluyordu bu kenar ortalar. Telles 2 gereksiz faul yaptı, yanılmıyorsam onlardan biri Ba'nın kafasında direkten döndü. Tabi Telles tecrübesiz ve bu maçta kendini göstermek için hırslı ama düşünmeden yapılan bu fauller pozisyon olabiliyor. Telles'i anlıyorum da dün Melo'yu pek anlayamadım. 35. dk'da sırtı dönük oyuncuya yaptığı bir faul var. Çok tehlikeli bir yerden Sosa frikik kullandı. Tribünden faul mü, değil mi göremedim ama her halükarda çok yanlış bir hareketti. 

İkinci yarıda da Telles ve Melo ikilisi hırslarının kurbanı oldular. Telles 2. yarı başında yine gereksiz bir faul yaptı. Ardından Demba Ba'nın alçak bir ortayı kale sahası içinde mükemmel indirip, çok kötü vurması herkesin aklındadır... O pozisyonun başında top Beşiktaşlı oyuncunun eline çarptı diye hakeme itiraz eden yine Telles ve rakibini kaçırdı... Beşiktaşlı oyuncunun sıfıra inmesini sağladı. Bir iki dakika sonra da Melo 52. dakikada Frei'nin üzerine çıktı yine çok gereksiz bir faul yaptı ve o duran top da çok tehlikeli bir karambol yarattı. 59. dakikada yine Melo auta çıkarmaya çalıştığı topta Demba Ba'yı engelleyemedi ve Ba'nın içeri çevirdiği topu Sosa kaleye gönderdi, zayıf şut Muslera'da kaldı. 

45-60 arası Melo ve Telles'in gereksiz faulleri ve hırslarının kurbanı olması Beşiktaş'ı oyunun hakimi kıldı. Bu Beşiktaş'a duran top vermemek gerekirken, birçok gereksiz faul yapıldı. 

Onun dışından ben, herkesin aksine Beşiktaş'ın çok da iyi top oynadığını düşünmüyorum. 45-60 arası ciddi bir baskı kuruldu Frei etkili oldu, Sosa ve Demba Ba oyunculuk kalitelerini göstermeye çalıştılar ama tüm tehlikeli pozisyonlar yan top, duran top ve onlardan doğan karamboller. 

Türk futbol yazar, çizer ve yorumlayanlarının artık bu 'iyi oynamak' konusu üzerinde düşünmesi lazım. Bir takım erken golü buluyor ve sonra alan kapatıp topu rakibe veriyor ve kontra deniyor ise (Dortmund böyle Şampiyonlar Ligi finali oynadı) buna 'kötü oynadı' veya topu dolaştıran takıma 'iyi oynadı' denilemez. Galatasaray'a haftalardır kötü oynadı diyorlar. Aynı gelişmemiş düşünce yapısı Lucescu'nun Galatasaray'ına da 'kötü oynuyor' diyordu. Bütün bir sezonu Atletico Madrid gibi bu oyunla oynasanız o zaman bu eleştiriye katılırım ama final maçlarında bu stratejiyi güdeni eleştiremem. Misal Ancelotti geçen sene tüm sezon bildiğimiz oyununu oynattı ama Bayern karşısında çok başka bir oyun oynattı. Ona 'kötü oynadı' denilebilir mi? Topu verip 4-0 yendi yahu. Galatasaray son 6 haftadan önce 2 tane yeyip, 4 tane atıyordu. O zaman ne oynuyordu? 

Galatasaray'ın, 6 haftadır gol yememesine rağmen kötü savunma yaptığını söyleyenlere de katılmıyorum. Fantastik bir açıklama çünkü bu. Kötü savunma yapıyorsun ama 6 haftadır gol yemeden kazanıyorsun! Bayağı mantık hatası var burada. Galatasaray bu 6 haftanın 2'sinde Mersin ve Beşiktaş maçlarında rakibine normalden fazla pozisyon verdi ve kalecisinin kalitesine ihtiyaç duydu. Yani hadi 2 tanesini kaleci kurtardı, peki diğer 4 tanesi? Diğer 4 maçta verilen pozisyon sayısı sadece 1'di! Bence 90 dakika rakibe bir pozisyon verecekseniz, alsın topu istediği kadar oynasın... 

Dönelim maça... 59'da Melo'nun bu hatasından sonra takımın göbekte çok geri çekildiğini düşünmüş olmalı ki Hamza hoca sistem değişikliğine gitti ve Hamit'i sağa, Yasin'i sola atarak klasik 4-2-3-1 düzenine döndü. Selçuk da Melo'nun yanına geldi ve Sneijder de 10 numaraya geçti. 

5 dakika sonra da bence çok faydalı bir değişiklik yaptı Hamzaoğlu. Burak çıktı Umut girdi. Daha önce bir yazımda "Umut artık 90 dakika o bildiğimiz enerjisiyle oynayamıyor. Artık B planı olmalı ve son 25 dakika girip maksimum enerji ile oynamalı." yazmıştım.  Nitekim tam da 25 dakika kala girdi :) Gerçekten de enerjisi verimli oldu, Beşiktaş'ın geriden oyun kuran ortasahalarına baskı yaptı, 2. golde onun enerjisi sayesinde ön bölgede kazanılan top Selçuk'un önüne düştü, Selçuk'un şutunu Günay gereksiz yumrukladı ve ardından Hamit'in şutu savunmadan döndü ve Sneijder "muhteşem sol ayağı ile yapıştırdı" :) ("Bu sezon da Olcay attı, şampiyonluk geldi olur" diyen ve yedek kulübesinde oturan Olcay'a selamlar) 

Hamzaoğlu Burak'ın elini sıkmamasıyla ilgili şöyle dedi. "Biz de futbolcuyken, kötü oynadığımız için oyundan çıktığımızı düşünürdük ve kötü oynamadığımıza inanıyorsak bu tepkileri verirdik, hocanın taktiksel bir şey düşündüğünü aklımıza getiremezdik. Ben bu tepkileri sorun etmem ama devam ederse kabullenmem mümkün olmaz" 

Burak da ilk 65 dakika gayet iyi oynadı, iştahlıydı, zaman zaman iyi top taşıdı ama işte son 25 dakika Umut'un dinamizmi de o göbekte kümelenmeyi kırdı. 

Sneijder Hamza hocanın oyunculara yaklaşımını Mourinho'ya benzetmiş, o geldikten sonra çok şey değişti demiş. Tabi bu ağabey-kardeş ilişkisi oyunculara bu davranış rahatlığını da veriyor olabilir. Ben Sneijder'in aksine, Hamza hocanın oyuncuları tarafından sevilmesini Ancelotti'ye benzetiyordum hatırlarsanız. Bu konuyu konuştuğum bir arkadaşım şöyle diyor. "Ancelotti oyuncu değişikliğinde çıkan oyuncu ile asla göz teması dahi kurmuyor, böylece bu gibi samimi ilişkilerden doğacak, kırgınlık belirtileri kameralara yakalanmıyor" Gayet mantıklı. Zira Madrid'ten kimi çıkarsanız sıkıntı. Dün de öyleydi. Yasin golü atmış. Hamit, Selçuk, Burak, Sneijder, Melo... Kim çıkar? Ama takım yoruluyor... Melo belki iyi oynamıyordu ama özellikleri bakımından en gerekli isimdi. Burak'ın çıkması çok doğruydu. 

Son 30 dakika Beşiktaş fiziksel olarak yine düştü. 2 senedir çok övdüğüm Veli Kavlak'ın yokluğunu Beşiktaş ortasahası dinamizm anlamında hissediyor bence. Hamit oyundan çıkarken tüm takımın onu alkışlaması harika bir görüntüydü. Hamit pek duygularını dışarı belli etmez (kendisiyle Real Madrid'e gideceği zaman röportaj yaptığımda hakkında böyle düşündüğümü hatırlıyorum) sene başı çok mutsuzdu, şimdi ise ne kadar mutlu olduğunu hayal edemiyorum. 




Son olarak, bu tablo kalecilerin yumruk ve tutma eğilimlerini gösteren bir istatistik tablosu... Maçtan önce twitterda paylaşmıştım. Günay top tutma sorunu yaşıyor, aklında sürekli yumruklamak var diye. İlk golde belki tutamazdı ama kenara çelmeliydi, hatalı çeldi penaltı noktasına ve Yasin tamamladı. 2. gol öncesinde ise Selçuk'un yumuşak plasesini çok gereksiz yumrukladı. Dönen top önce Hamit'in şutu olarak savunma, sonra Sneijder'in şutu olarak ağlara çarptı. Listenin en altlarından, genelde çelme değil, tutma eğiliminde olan Muslera ise sert bir şutu tutayım derken 1000'de 1 yaptığı şekilde elinden kaçırdı ama rakipten önce yine topa kapaklanabilecek kadar değişik bir omurgası var. Kedi gibi bir omurga... 

Yani demem o ki, Sneijder'i överken Muslera'yı unutmamak lazım :) 

Saygılarımla... 

Thursday, May 21, 2015

Gerçekten Winner mi?

Galatasaray - Gençlerbirliği maçından sonra yazdığım yazının başlığını 'Winner' koymuştum. Yani Türkçesi 'kazanan', 'kazanma alışkanlığı olan' gibi bir anlama geliyor. Galatasaray'da kazanma alışkanlığı olan, tecrübeli oyuncular çok, Beşiktaş'ta ise az demiştim.

Bu maç takımın 'Winner' olup olmadığını da gösterecek. Eğer Galatasaray istediği sonucu alamazsa, "Ben yanılmışım" diyeceğim. "Takım sandığım kadar 'Winner' değilmiş" diyeceğim. Fakat yanılacağımı düşünmüyorum. 

Bence bu maç yine tecrübenin ön plana çıkacağı bir maç olacak, o yüzden mümkün olduğunca 'winner' oyuncu ile başlamanın GS'a avantaj sağlayacağını düşünüyorum. 

Yani orta üçlüde Melo-Selçuk-Hamit, solda Sneijder, önde Burak, sağda da Yasin gibi düşündüm ama 4-3-3 mü olur yoksa 4-2-3-1 mi olur o konuda emin değilim. 

Hamza Hamzaoğlu ilk Beşiktaş maçı başında soyunma odasında oyunculara sormuş. "4-3-3'e mi dönelim, yoksa kendi oyunumuzu mu oynayalım" diye. Chedjou "4-3-3 yapalım" demiş, Melo ise "kendi oyunumuzu oynayalım" demiş. Bunu Ntvspor'da katıldığı bir programda anlatmıştı Hamza hoca.

Daha sonra Eskişehirspor karşısına da üçlü göbekle çıktı (Melo-Yekta-Selçuk) ama Melo'yu derine atmadı ve Selçuk'u önde kullanıp 4-2-3-1 sisteminde devam etmişti. 

Bence bu maç öncesi de "4-3-3 yapıyoruz" demek belki oyuncuların gözünde Beşiktaş'tan çekinildiğini gösterebilir. Fakat "Aynı sistemde devam ediyoruz, Selçuk, Melo ve Hamit'in önünde olacak" denirse o zaman farklı algılanır. Ek olarak Selçuk'la da birebir konuşmada "10 numara oynayacaksın ama ortasahada mücadelenin içinde ol" denirse o da oyun alışkanlığı gereği bunu yapacaktır.. Zira Galatasaray skoru da bulursa zaten oyuncular maç içinde, oyun alışkanlıkları gereği 4-3-3'e dönecektir. Melo kendini derine atacak, Selçuk da çok koşup alan kapatacaktır. 

Beşiktaş konsantrasyon olarak düşmüş bir takım. Son Konya maçında da maçın başında rakiplerini biraz zorladılar ama devamlı olamadılar. 

Gökhan'ın olmaması da Beşiktaş için çok büyük bir handikaptı. Son haftalarda sadece Sosa hala çok etkili görünüyor. Onun dışındakiler mücadeleyi kafalarında bitirmiş gibi. 

Galatasaray'a karşı rahat olacaklar ve bu Galatasaray için bence dezavantaj. Eğer şampiyonluk için mücadele ediyor olsalardı Galatasaray'ın hissettiğimiz baskı ve heyecanı onlar da hissedecekti ve onlar bu baskı ve heyecanı Galatasaray kadar iyi yönetebilen bir ekip değil. 

*** 
Eğer 4-2-3-1 değil de baştan 4-3-3 çıkılacaksa (bence 4-3-3 çıkılmalı) şöyle de yapılabilir. Bu maç Selçuk derinde olup, Melo ve Hamit onun önünde olabilir. 

Zira işin bir de fiziksel mücadele boyutu var. Selçuk derinde alan kapatıp, süpürür ve Sosa karşısında da fiziksel olarak ezilmez. Selçuk'un derinde oynarken yaşayacağı en büyük zaaf belinin geç dönmesi ve kolay çalım yemesi ama bu da kısa ve hareketli 10 numaralar karşısında handikap olur. Sosa karşısında pek olmaz. 

Öte yandan onun önünde oynayan Melo ise Tolgay'ı ezip, Atiba ile boğuşur ve yine Hamit de Tolgay'ı ezip, Atiba ile boğuşabilir. Galatasaray bu sayede ortasahada fiziksel üstünlük sağlar. Aksi durumda Melo derinde olup, önde karşılayan Selçuk olursa. Selçuk hem Tolgay'ın çift yönlü oyunu karşısında zorlanır hem de Atiba'yla fiziksel mücadelelerde başa çıkamaz. 

Beşiktaş'ın en tehlikeli pas bağlantıları Serdar - Gökhan Töre ve Sosa üçlüsü arasında oluyor. O yüzden Galatasaray Serdar'ın çıkmasını engellerse Sosa Töre'ye yaklaşmak zorunda kalacak ve Beşiktaş genellikle sağ tarafından üretmek zorunda kalacak. Sol tarafın etkinliği düşecek.

Belki de Yasin'i sola koymak Serdar'ın çıkmasını engelleyeceği için iyi bir tercih olabilir. O zaman 4-3-3'te derinde Selçuk onun bir adım sağ önünde Melo ve iki adım sol önünde Sneijder olabilir. Sneijder Hollanda'da senelerdir 4-3-3'ün sol haf oyuncusu olarak oynadığı için bu konuda sıkıntı yaşamaz. Fakat öte yandan Gökhan Töre sürekli ikili sıkıştırmalarla kapatılması gereken bir oyuncu. Teke tek kaldığında ligimizde geçemediği savunmacı yok. O yüzden sol haf oynayan oyuncunun onu ikili sıkıştırmalarla bozması gerekir. Sneijder'e ise bu savunma görevini vermek doğru olmayacaktır.

Mesela Olimpiyat stadındaki ilk maçta zemin bozuktu ve yere sağlam basan Hamit Frei ve  Gökhan'ın taç çizgisinden içe doğru attığı çalımlarda önlerine çıkmış ve duvara çarpmış gibi onları dağıtmıştı. Hamit hem zekası, hem fiziğiyle bu oyunu çok iyi biliyor. Rakiplerin koşu alanlarını kapatma konusunda gerçekten mükemmel bir adam. O yüzden onu sol haf yapıp, Telles'le Gökhan'ı ikili sıkıştırması da beklenebilir. Sol önde olacak Sneijder'e de Serdar'ın çıkmaması için ek görev verilebilir. Veya Serdar'ın çıkması göze alınabilecek bir risk olabilir. Melo-Hamit-Selçuk göbeği oynayacaksa ve solda da Sneijder olacaksa zaten sağ kanatta Yasin'in oynaması şart görünüyor. Zira Melo, Hamit, Selçuk, Sneijder dörtlüsünden ileri top taşıyarak takımı çıkarabilecek oyuncu yok. O yüzden Yasin'in de sağ kanatta top taşıma görevi üstlenmesi gerekiyor. 

Hamit eğer 90 dakika çıkarabilecek durumda değilse sol haf olarak Emre başlayıp, sonradan Hamit de girebilir ama Emre Hamit gibi pozisyon disiplini olan ve rakibin koşu alanlarını kapatan tecrübeli bir oyuncu değil. Zaten bence Galatasaray'da Hamit'ten tecrübeli, winner ve zeki oyuncu yok. (Sneijder hariç) 

Gaziantepspor maçında Beşiktaş sağlı sollu üretirken Biliç solda Olcay'ı çıkarmış ve Pektemek'i oyuna almıştı. Pektemek'in oyuna girişi Beşiktaş'ın organizasyon çabalarını her zaman sekteye uğratıyor. Zira Beşiktaş hücumda hızlı paslaşmak isteyen, verkaçlarla dikine gitmeye çalışan bir takım. Pektemek bu oyun düzenine uyum sağlayamıyor ve bozucu etki yapıyor. 

Saygılarımla...

Wednesday, May 20, 2015

Başakşehir - Fenerbahçe Preview

Başakşehir'i ligde farklı kılan savunmada çok disiplinli olması. Tüm takım topun arkasına geçiyor, şahane alan kapatıyorlar. Kanat oyuncuları beklerini yalnız bırakmıyor. Stoperler havadan çok iyiler ve Badji ile Mahmut da onların önünü çok iyi süpürebiliyor. Bu arada Badji iki haftadır sağ bek oynuyor ve Mahmut'un yanında da Rotman görev yapıyor.

Rakipleri cepheden pozisyon üretemiyor. Badji/Rotman ve Mahmut'u delip, Eupreanu-Yalçın arasından pozisyon bulmak neredeyse imkansız. Başakşehir rakiplerini sürekli kenarlara yönlendiriyor. Kenar ortalarda da Eupreano ve Yalçın zaten çok başarılı ve onlardan sekenleri de yine Mahmut ve Badji/Rotman süpürüyor.

Hatta bekler de önde basmıyor, çalım yememek ve rakibi sıfıra indirmemek için genelde bekliyorlar. Zira sıfıra inmeden yapılan bombeli ve uzak ortaları Yalçın ve Eupreanu çok daha kolay önleyebiliyor, sıfıra inip dışarı doğru kesilecek ortalar ise şüphesiz daha tehlikeli olacaktır. Uğur ve Ferhat'ın interception (pası kesme) ve tackle (top kapma) gibi defansif istatistiklerde düşük sayıda olma sebebi de bu. Rakibe veya boştaki topa atlamaktansa savunmada pozisyonlarını kaybetmemeyi yeğliyorlar. Bu maçta ise Ferhat cezalı ve yerine Alparslan oynayabilir.

Ferhat da Alparslan da (Her ikisini de Galatasaray'dan hatırlıyoruz) hava hakimiyeti kötü, kısa ve yumuşak bekler.  Karşılarında yere sağlam basan ve hava topu hakimiyeti güçlü bir Kuyt görürlerse zorlanabilirler. İsmail Kartal Kuyt'ı bir 'hedef kanat oyuncusu' olarak kullanırsa (Kasımpaşa'da Babel'in oynadığı gibi) ve uzun topları Kuyt'a atarsa, Kuyt bunları göğüsüyle yere indirip ileride oyun da kurabilir. Ayrıca soldan arka direğe doğru kesilecek ortalarda boy avantajını da kullanabilir.

Başakşehir hücuma çıkarken genelde kanat oyuncularını kullanıyor. Visca ve Doka topu ileri driplinglerle taşıyorlar. 2 haftadır formda olan 20 yaşındaki Ümit milli oyuncu Enver Cenk Şahin, Doka'yı kesti. Doka çok daha dayanıklı, savunma yardımı daha yüksek, git-gel yapabilen bir oyuncu iken Enver ise 3-4 kişinin arasından çalımlarla çıkabilecek bir yetenek ama oyun içi devamlılık konusunda sıkıntıları var.

Forvet arkasında Mossoro ama bence Başakşehir'in gelişimini devam ettirebilmesi için ondan daha iyisini bulması gerekli. En önde de Mehmet Batdal, Semih'i kesti.

Mehmet boyu uzun olmasına rağmen ikili mücadeleyi sevmeyen, yumuşak bir pivot. Fenerbahçe stoperleri ise tam tersi çok güçlü ve boğuşmayı seviyorlar. Topu kazanamasalar bile faul yapıp yine de hızlı hücumu engelliyorlar. Başakşehir'de Semih sırtı dönük top alıp, bek ile stoper arasına çok önemli servisler yapabilen ve Doka ile Visca'yı oynatabilen bir oyuncu ama bu stoperlerin Semih'e aman vermeyeceğini düşünüyorum.

Fenerbahçe'ye karşı pivot santrfor üzerinden hücum üretme çabaları Fenerbahçe'nin bu iki çok güçlü stoperi yüzünden pek tutmuyor. Sadece Erciyesspor maçında Vleminckx etkili olabildi ama o da çok güçlü ve boğuşmayı çok seven bir oyuncu. Onun dışında ligde bu ikiliyi zorlayabilen ve etkili olabilen bir pivot aklıma gelmiyor. Başakşehir'de de o tip bir pivot yok. Sezonun ilk yarısındaki maçta Semih oynamıştı ve Bekir - Egemen ikisi arasında tabiri caizse ezilmişti.

Belki Perbet'in hareketliliği daha etkili olabilir ama onun da oyunu savunma arkasına atılan toplara daha müsait. Zaten bu yüzden Mehmet Batdal ve Semih'in arkasında kaldı. İsim olarak iyi ama kadroya, takımın oyun anlayışına uyumu olarak kötü bir transfer oldu.

Erciyes demişken, Erciyesspor'un oyunu da Vleminckx üzerinden değildi esasen. Ortasahada cesurca paslaşıp, Fenerbahçe beklerinin arkasına ara toplar atarak kontraya çıkmaya çalıştılar.

İlk yarının sonlarına doğru ise (Aziz Yıldırım'ın yedek kulübesine telefon ettiği dakikalar sonra) Fenerbahçe bekleri daha geride beklediler. Sow forveti ikiledi ve Fenerbahçe uzun oynayıp orada dönen toplara baskı yaparak etkili olmaya başladı. Daha doğru ifadeyle Erciyesspor'u kendi sahasına gömmüş oldu.

Başakşehir'i anlatırken 'savunma disiplini'nin üzerinde durmuştuk. Fakat ligin ilk yarısındaki Fenerbahçe - Başakşehir maçında Fenerbahçe bu savunmayı aşmayı başardı. Fenerbahçe o maçta uzun paslarla forvetlerini Başakşehir bekleriyle ve stoperleriyle birebir bıraktı. Bu uzun ve isabetli pasları 2 bölgelerinden atabilecek yetenekli oyuncuları var.  Bu isabetli ve uzun paslarla Kuyt-Alper ve Sow gibi oyuncuları buluşturdular. Sow en uçta, Alper de solda oynamıştı. Özellikle Alper solda Uğur ile teke tek ve Sow ilerde Yalçın-Eupreanu ile geniş alanda teke tek kalınca Başahşehir savunması dağıldı. Zira Başakşehir savunma dörtlüsü geniş alanda teke tek oynamaya hiç yatkın değil. İlla göbekte Mahmut-Rotman'dan veya kenarlarda Visca ve Doka'dan destek almaları gerekiyor. Rakibi önce bu ortasaha oyuncuları hırpalarsa savunmayı çok daha katı uyguluyorlar.

Alper soldan sağa doğru taşıdığı topta ikili sıkıştırma görmeyince güzel bir şut çıkarıp golünü atmıştı... Başakşehir'e karşı en etkili hücum silahı bu zaten. Kanatlardan içe doğru topla kat etmek.

***

Fenerbahçe'nin son haftalarda iki belirgin hücum planı var.

Birincisi bekleri ileri çıkartıp, merkez ortasahayı daha geride tutarak, kanatlardan yüklenmek.
İkincisi bekleri geride tutup, uzun paslarla forvet oyuncularından seken topları toplayarak oynamak.

Birinci oyun planı, her ne kadar Fenerbahçe'ye çok top hakimiyeti verse de, bence çok etkili bir oyun planı değil. Hatta beklerin çıkması yüzünden rakiplere çok sayıda kontra atak pozisyonlar da veriyorlar. Fenerbahçe bu oyunu son haftalarda ne zaman benimsediyse kalesinde tehlikeli ataklar ve goller gördü. Ne zaman bekler daha geride beklese ve forvetlerden seken toplar toplansa da Fenerbahçe daha etkili olup goller buldu.

Bence Fenerbahçe'nin zorlanması için Başakşehir göbeğinin iki stoperinin ve iki defansif ortasahasının çok iyi alan kapatması lazım ve seken topları da Fenerbahçelilere vermeden süpürmeleri lazım. Zaten bu defans yapıısının Başakşehir'e de çok uygun olduğunu yukarıda anlatmıştık.

Bunu ilk maçta şunun için yapamadılar. İlk golü erken dakikalarda duran toptan yediler ve skoru kaybettikleri için ortasaha oyuncuları geride kümelenemediler. Fenerbahçe topu Başakşehir'e verdi ve uzun isabetli paslarla kontra aradı. Yani Başakşehir hiç kendi oyununu oynayamamıştı.

Eğer Başakşehir standart oyununu bu maçta oynarsa Fenerbahçe ancak bir duran topla onları açabilir düşüncesindeyim. Zira artık ilk yarıdaki fizik kalitelerinin de oldukça altındalar. Bu yüzden bence Başakşehir'in öncelikli hedefi duran top vermeden oynamaya çalışmak olmalı. Hücum için ise kanat oyuncuları Gökhan ve Caner'in arkasına kaçırmalı.

Saturday, May 16, 2015

Winner


Hamza Hamzaoğlu maçtan önce tecrübeli oyuncuları tercih ettiğinde, çoğu kişi Emre Çolak ve Bruma gibi özellikli oyuncuları kesmesini eleştirmişti fakat bu son haftalarda tecrübeli oyuncuların önemi ortaya çıkıyor.

Baskı artıyor, heyecan artıyor ve daha önce bu baskıyı, heyecanı yaşamış hatta başarıyla sonuçlandırmış, bunu tecrübe etmiş oyuncular da daha pozitif performans sergileyebiliyorlar.

Örneğin Hakan Balta. Bugün baktı, bazı arkadaşları çıkmaya cesaret edemiyor, gitti Telles'le al-ver yaptı hücuma çıktı, kanattan bindirdi Sneijder'e şutluk pas çıkardı. Yine Burak'ın önüne ara top attı Burak Sneijder'le verkaç yaptı ve Sneijder'i kaleciyle karşı karşıya bıraktı... 2. yarının başından gole kadar Hakan resmen sazı eline aldı, oyun geriden kurdu ve takımı atağa çıkardı. Sabri'nin yine Hakan gibi özgüveni yüksekti ve çok iyi oynadı. Hele Hamit ve Melo bence takımın en winner oyuncularıydı. İlk yarı takımda baskı hissedilirken, ikinci yarı daha farklıydı ve 90 dakika boyunca Hamit ve Melo sakin görünüp işlerini yaptılar. Özellikle Sneijder'in bir huyu, Karabükspor maçından sonra tekrar ortaya çıktı... Sneijder kötü oynarken dahi oyundan düşmüyor ve en kötü oynadığı maçta bile gol hatta goller atabiliyor. Bu maç gerçekten beklenenin çok altında oynamasına rağmen golünü yine attı, çünkü kaçırmaktan korkmuyor, kaçırdıkça sinmiyor. Karabük maçında da öyleydi. İlk yarı bir sürü pozisyonu kaçırdı, ikinci yarı başı gitti frikiği kullandı şahane bir gol attı.

Galatasaray'da winner oyuncu çok ve son 5 haftada gol yemeden kazanma serisinde bunun payı büyük. Gol yemiyorlar çünkü telaş yapmıyorlar. Beşiktaş skoru koruyamıyor çünkü Galatasaray gibi winner oyuncuları yok.

Sabri, Hakan Balta, Muslera, Chedjou, Melo, Hamit, Selçuk, Sneijder, Burak hep winner oyuncular. Bu da böyle tansiyonu yüksek maçlarda pozitif yansıyor. Tabi birinin grip olması, öbürünün soğukkanlı olamayan karakteri günlük performanslarını negatif etkileyebilir ama o başka konu. Totalde kazanma alışkanlığı bariz şekilde ortada.

Şaşırtıcı olarak Hamza Hamzaoğlu'nda da sanki bir winnermış, bu onun 10. şampiyonluk mücadelesiymiş gibi bir sakinlik mevcut.

Hamza Hamzaoğlu'nun beni en şaşırtan özelliklerinden biri bu olmuştu. İsmail Kartal'ın ve Biliç'in baskı kaldıramadığını maç sonu açıklamalarında görebiliyorduk. Fazlasıyla gergin görünüyorlardı. Fakat Hamza hoca hem kendisini ifade ederken zekice konuşuyor hem de özgüvenini gözler önüne serebiliyor. Açık söyleyeyim, ben İstanbul takımlarının hepsinin sahasında maç izliyorum ve basın toplantılarına katılıyorum. O basın toplantılarında da pek böyle içinde zeka barındıran cevaplar duymuyorum. Genelde çok daha fazla ezber kalıplar oluyor ve zaten bir iki soru alınıp hemen bitirilmeye çalışılıyor. Hamzaoğlu'nun basın toplantısında ise uzun uzun gazetecilerle soru cevap diyaloglarına giriliyor ve taktiksel konulara da değinilebiliyor.

Bir arkadaş sosyal medyada yazmış mesela... "Bu basın toplantısı Feldkamp'ın basın toplantılarına benzemiş" diye. Sanırım oyunculara verdiği gözdağından ve "Yöneticilerden talimat alıyor musunuz?" sorusuna verdiği net cevaptan bahsediyordu...

Mesela ben geçen Konya maçı sonrasında, "Heyecanınız ne durumda, uykusuz geceler başladı mı sizin için?" diye sormuştum ve gülümseyerek "Hangi stoper ikilisini oynatsam diye düşündüm dün gece ama onun dışında sakiniz, çünkü biz oyunu seviyoruz" demişti. Bence akıllıca bir cevaptı bu. Sık sık da 'oyun' kelimesini kullanıyor ve 'oyuncuların oynadıkları oyundan zevk alması gerektiği'ni vurguluyor...

Bugünkü basın toplantısı da çok önemliydi diye düşünüyorum. Şimdiye kadar kendisi hakkında emin olamayanların eleştirileri için önemli doneler barındırıyordu.

http://www.ajansspor.com/futbol/superlig/h/20150516/hamzaoglu_o_isme_duaci.html

Birincisi Emre Çolak ve Bruma için açıklaması. Her ikisi için de "Takımın onlarsız da kazanabileceğini görmelerini istedim" dedi. Bruma'nın Prandelli zamanında "Ben sağda oynamak istemiyorum, solda oynamalıyım" diye teknik direktörüne rest çektiğini ve Prandelli tarafından bu yüzden uzun süre yedek bekletildiğini biliyoruz. (Prandelli açıklamıştı) Emre'nin de Bruma'nın da bu konuda çocuksu kaprisleri olabileceğini tahmin ediyorum.

Hamza Hoca şöyle dedi Emre için... "Biz Emre'ye değer veriyoruz, herkes gibi... Ama şunu da herkes bilmeli. Kimse vazgeçilmez değil! Herkes bu takım için mücadele edecek, mücadele ettiği sürece var olacak!" 

Son cümle... "Mücadele ettiği sürece var olacak!" kısmı çok ciddi bir mesaj içeriyordu.

Hamza hocaya yöneltilen eleştirilerden biri şuydu. "Yerli oyunculara tolerans gösteriyor, yabancılara negatif ayrım yapıyor, Dzemaili ve Pandev'i kazanmak için uğraşmıyor"

Öncelikle göreve ilk geldiğinde Türkiye Kupası maçında Pandev'le başlamış ve onu biraz geride kullanmıştı. Hatta maç sonu aklıma Akhisar'da Bruno'yu kullanma şekli geldiği için basın toplantısında kendisine bunu sormuştum. "Pandev'i bu şekilde mi kullanmayı düşünüyorsunuz" diye... "Pandev'in çok değerli olduğunu ve kendisini kazanmak istediklerini" söylemişti.

Gel gelelim Pandev kendisine ne zaman süre verilse, her seferinde fiziksel olarak yetersiz göründü. Hiç ilerleme kaydedemiyor gibiydi. Dzemaili ise söylenene göre (birinden duydum, doğru olmayabilir) eşinin hamilelik döneminde deplasmanlara gitmek istemiyor ve kafa olarak kendisini hazırlayamıyormuş. Zira o da her zaman temposuz görünüyordu.

Bunun yanı sıra aynı Hamzaoğlu genç Telles'i ve Bruma'yı kazanmak için oldukça çabaladı. Telles'i sürekli oynattı ve güçlendirmeye çalıştı. Zira bu Gençlerbirliği maçında da El-Kabir karşısında Hakan'la çok iyi yakınlaştılar ve Gençlerbirliği'nin en iyi hücum silahına aman vermediler. Yine Bruma taraftarın tepkilerine rağmen Hamzaoğlu'nun üzerine düştüğü bir oyuncuydu.

Eğer Hamza hoca yerlileri koruyor ve yabancılara karşı negatif bir ayrımcılık yapıyor olsaydı basın toplantısında bu konuşmayı yapmazdı. Bu herkes için bir uyarıydı. Mücadele etmezseniz, burada kalamazsınız dedi açık açık.

Gelelim ikinci konuya...

Geçtiğimiz günlerde 1997'deki Galatasaray - Parma maçı özetini paylaştım twitterda. Galatasaray 10 küsur tane gollük pozisyonu kaçırıyor ve Parma sadece 2 kere gelip golü atıyordu. Maç 1-1 bitiyordu. Galatasaray tecrübesiz ama kaliteli takımdı. Fatih Terim de öyle, tecrübesiz ama potansiyelli bir teknik adam...

O takımın ve Fatih Terim'in tecrübelenip winner olması için 3 sene geçmesi gerekti. 3 sene sonunda da Türk futbolunun en büyük başarısı geldi. Ben de dedim ki, "İyi ki o dönem, bu twitter-facebook yokmuş, yoksa Fatih Terim'i de tecrübesiz diye göndermek isterlerdi"

Şimdi birçok kişi diyor ki; "Hamza Hamzaoğlu tecrübesiz, ligde iyi ama Şampiyonlar Ligi'nde ne yapacak?" Bir kere iyi kadro olmayınca son Avrupa Şampiyonu finalisti tecrübeli Prandelli'nin de hiçbir şey yapamadığını gördük. Hamza Hamzaoğlu bence gelişim gösteren, zeki ve iletişimi güçlü bir yönetici. O yüzden ona sabır göstermek ve şans vermek lazım.

Bu yazdıklarım üzerine Sabah gazetesi yazarı sevdiğim ve kalemini beğendiğim ağabeyim Bülent Timurlenk şöyle demiş. "Sinan senin jenerasyon tutmuyor, Fatih Terim çok farklı bir karakterdi..."

Olabilir... Derwall de farklı bir karakter, Denizli de... İlla agresif ve sinirlerini belli eden bir karakterin teknik direktörlük yolunda gelecek vaat ettiğini düşünmek bence çok yetersiz bir argüman. Üstelik bu argümanı zekasına ve gazeteciliğine güvendiğim birçok insanda görüyor ve şaşırıyorum.

Sıklıkla şöyle söyleniyordu. "Hamza hoca iyi insan ama çok yumuşak bir karakter" Bu basın toplantısında ise yeri geldiğinde ciddi ve katı olabileceğini gösterdi bence. "Bu güne kadar herhangi bir kulüpte, her hangi bir yöneticinizden teknik talimat aldınız mı?" sorusuna gayet ciddi bir yanıt verdi ve "Saha içine benden başka kimse karışamaz" dedi. (Zaten Galatasaray gibi kulüplerde böyle saçmalıklar da olmaz)

Tekrar maça dönecek olursak... Maç öncesi analizinde şunu yazmıştım.

"Eğer Fatih Terim dönemindeki gibi(2012), Galatasaray forvetleri biraz daha diri savunma yapsa o zaman bu kadar kümelenme olmayacak ve topu kapan pas verebilecek birini bulabilecek. Bunu Mersin maçının ilk yarısında yapabildiler ancak oyuncular geçen hafta geçirdiği gripten dolayı biraz güçsüz kaldı ve ikinci yarı yorgunluklar arttıkça kümelendikçe, kümelendiler ve pas verecek birini bulamayıp topu ileri vurdular."

Bence bunu Hamza hoca da fark etmiş ve Umut - Burak ile birlikte presi biraz daha önde başlatmış. Ön taraf hareketli olunca da kazanılan toplar dan-dun ileri vurulmak yerine öndeki oyuncularla buluşturulabildi. Bu sayede baskı yenmemiş oldu. Hamza hoca bu durumu basın toplantısında da açıkladı. "Önde baskı yaparak rakibin gelmesini de engellemek istedik" dedi. Nevzat Dindar'ın forvet arkasındaki üçlüden beklediğinizi alabiliyor musunuz sorusuna cevaben...

Fakat Hamza hocaya katılmadığım iki konu var... Birincisi Olcan. Geçen hafta da söyledim. Skoru korumaya çalışırken oyuna girmemesi gerekiyor bence çünkü aklıyla oynamıyor, kontrollü oyuna hiç yatkın değil. Gitti mesela 90. dakikada hiç olmayacak yerde faul yaptı. Rakipte de ligin Mehmet Ekici'den sonra en iyi frikikçisi Tomiç var. Durduk yere tehlikeli bir pozisyon verilmiş oldu. Mersin maçında da yapmıştı bu faulleri... Diğer bir katılmadığım nokta da Hamza hoca her hafta şunu söylüyor "pozisyonlar verdik" Taraftar da böyle düşünüyor... Aslında bence o kadar da pozisyon vermiyor Galatasaray. Rakip Galatasaray üzerine geliyor, baskı kuruyor ama Galatasaray savunması bence pek de pozisyon vermiyor. Gençlerbirliği'nin ciddi sadece bir tane pozisyonu var mesela. 90. dakikada... Akhisar'ın yine sadece bir tane vardı Güray'la. Antep'in de bir tane vardı ikinci yarının başında kaçmıştı. Konya'nın da Kenan'ın kaçırdığı pozisyon dışında var mıydı çıkaramadım. Galatasaray bazı maçlarda baskı yedi ama bence çok da pozisyon vermedi. Sadece Mersin maçında 3 pozisyon verdi. 2'sini Muslera çıkardı. O maç için iyi savunma yapılamadı denilebilir ama diğer 4 'clean sheet' bence savunma açısından başarılıydı. Yani bu 5 maç gol yemeden kazanma serisini bir İtalyan hoca veya Lucescu yapsa çok farklı methiyeler yazardı usta köşe yazarlarımız diye düşünüyorum :) Yani bence Hamza hoca başarısını küçümsememeli.

Mesela maç sonu "Stancu'nun pozisyonu en net pozisyondu" dedi, Umut'un pozisyonu daha netti halbuki... Tabi maçın heyecanı stresi ile farklı düşünebiliyoruz. Ben de heyecanla maçı izlerken sanki Galatasaray bir sürü pozisyondan kıl payı kurtulmuş gibi hissediyorum ama 2-3 saat sonra sakinleşip tekrar özetleri izlerken görüyorum ki, Galatasaray bu 'clean sheet'lerin tamamında skoru alana kadar baskı kurmuş rakibinden çok kaçırmış ve skoru aldıktan sonra da iyi kapanmış ve mümkün oldukça az pozisyon vermiş.

Zira bence Fenerbabçe ve Beşiktaş'ın başaramadığı toplu ve kademeli savunmayı Galatasaray yapabildiği için bu farkı yarattı. Beşiktaş ve Fenerbahçe skoru koruyamadığı maçlarda puan kaybederken Galatasaray bu konuda oldukça başarılıydı.

Sahi "Beşiktaş kadrosu Galatasaray kadar winner değil, peki Fenerbahçe de mi değil?" derseniz... Orada da teknik direktör farkı çıktı işte... Fenerbahçe'deki oyuncular artık heyecanlarını yitirmişler ve o arzuyu, gücü kaybetmişler. Bu da çok doğal... Senelerdir yük onların üzerine biniyor. Şike döneminden sonra yıprandılar, Aykut Kocaman - Alex ayırımında suçlandılar yıprandılar, Ersun Yanal'ın gönderilmesinde suçlandılar, yıprandılar. Artık iş, "teknik direktör olmadan şampiyon olun" boyutuna kadar geldi ve artık liderlik edecek mücadele edecek güçleri kalmadı. Teknik direktörleri de bence iyi bir liderlik örneği gösterip onları hedefe hazırlayamadı. Yani Hamza Hamzaoğlu'nun tam tersine çok iyi yaptığı şeyi İsmail Kartal yapamadı. Aralık ayında Prandelli ayrıldığında, sanırım bir yazıma yorum gelmişti... "Sizce yeni gelecek hoca bu takımı şampiyon yapabilir mi?" diye sormuştu bir arkadaş. "Bence imkansız" demiştim. Zira oyuncular aşırı yıpranmış. Bir önceki sezon Mancini dönemi ve üstüne Prandelli dönemi suçlanmışlar, özgüvenlerini kaybetmişlerdi. Fakat Hamza hoca iyi bir liderlik örneği gösterip onları hedefe yönlendirebildi.

Yani Fenerbahçe ve Galatasaray'ın winner kadroları arasındaki en önemli fark buydu bence. Galatasaray'ın bu kadar arzulu, Fenerbahçe'nin bu kadar bezgin olma sebebi teknik direktörlerin liderliğinde yatıyordu.

Gençlerbirliği açısından maça bakacak olursak... Solda yine Mervan, sağda El-Kabir ve santrforda Stancu vardı. Bu Galatasaray savunması için en iyi diziliş olmuştu adeta. Stancu gibi topsuz koşuları başarılı bir oyuncunun Sabri çıktığında onun boşalttığı alanlarda boş kalabileceğini bekliyordum ama Mervan sadece toplu oyunun içinde var olduğu için, topsuz arka direk koşuları bilmediği için Galatasaray'ın o zaafından yararlanamadılar. Yine keza en önde El-Kabir olsa top tutup Galatasaray stoperlerini daha çok zorlardı ama top tekniği daha kötü Stancu'nun en uçta başlaması ve arkadaşlarına duvar olamaması da Gençlerbirliği'nin ön tarafta top çevirememesini sağladı. Hleb hafta arası 90 dakika oynamıştı ve bu maçta 11 başlayacağını sanmıyordum. Maça iyi başladı ama 2. yarı bitti.

2. yarıda taraftarın ve Galatasaray'ın müthiş baskısında Hleb'in oyundan düşmesinin de pozitif katkısı oldu. Galatasaray savunmayı daha öne çıkarıp rakibine üstünlük kurmuştu. Ben birçok kez Galatasaray taraftarını eleştirdim ama bu maç gerçekten harikaydılar. Adeta golü onlar attırdı. Kurulan baskıya ön ayak oldular.

2. yarı Petroviç'in şutundan gole kadar olan kısımda Galatasaraylı oyuncular aç kurt gibiydi, Sneijder'in üç tane şutu, Umut'un kaçırdığı pozisyon verilmeyen penaltı derken golün geleceği barizdi.

Gol için de şunu diyeyim maçtan önce şöyle yazmıştım "Kaleci Ferhat'ı 2008-2009 sezonundan beri biliyorum. Birçok maçını canlı izledim. Ben 20 yaşımda Çanakkale'de üniversite okurken o da 19 yaşında Çanakkale Dardanel'in kalesini korumaya başlamıştı. O dönem 2. Lig'teydiler ve o sezon Ferhat bir çok hatalı gol yemesine rağmen Bank Asya 1. Lig'e çıkmayı başarmışlardı.

Ferhat her zaman, 19 yaşında dahi, özgüveni çok yüksek bir kaleciydi. Ayakları her zaman çok iyiydi. Fakat bu özgüven sıklıkla başına dert de açıyordu. Mesela rakip forveti çalımlamaya çalışırken gol yediğini görebilirsiniz... Öte yandan ayağıyla 50-60 metre Mervan'ın önüne degaj dikebildiğini de görebilirsiniz. Galatasaray forvetleri uyanık olmalı yani. Ferhat'ın bireysel hatasını kovalamalılar. Yine keza savunmacılar da dikkatli olmalı. Ferhat'ın degajıyla kaleye uzanan Gençlerbirliği forvetlerini kaçırmamaları gerekli." 

Ferhat'ın daha 19 yaşından beri bir sürü maçını canlı izledim. Gördüğünüz gibi vuramadığı top Yasin'in önüne düştü ve bireysel hatasıyla golü yine yediriyordu. Ferhat'ın refleksleri de iyi değildi ve bence kötü bir kaleci. Fakat bunu şikeye yormak da büyük bir haksızlık, iftira... 

Yine keza Stancu için de aynı şey söz konusu... Ben bu ülke futbolunu anlamıyorum. Fenerbahçe başkanı Aziz Yıldırım PFDK'ya sevk ediliyor. Sebep ne? Hakemi tehdit. Hakemleri devre arasında "Sizi bitiririm" diye tehdit ediyor. Peki bu maçın devamında 2. yarı ne oluyor? 

Erciyesspor'un bir golü ofsayt diye sayılmıyor, bir penaltısı + kırmızı kart olması gereken pozisyon verilmiyor. Üstüne Caner'in arkadan rakibine tekme attığı bir pozisyon var hem yardımcı hakemin hem orta hakemin gözü önünde bu da çalınmıyor. Üstüne bir ofsayt pozisyonu var. Sow ve Webo yaklaşık 3 metre ofsayt, kafa vuruyorlar Gökhan zorlukla çıkarıyor buna da ofsayt çalınmıyor. Hakem performansı tam olarak evlere şenlik. Hadi ofsayt golü görmezsin, penaltı+kırmızıyı da görmeyebilirsin ama Caner'in tekmesini o 3 metre ofsayttan vurulan kafayı bir hakemin görmemesi imkansız yahu. Bu tehditlerin işe yaradığı ortada... 

Peki ne oluyor? Aziz Yıldırım tehdit ettiği için PFDK'ya sevk ediliyor. Ee sonuç? 1 yıla kadar Aziz Yıldırım'a ceza verilebilirmiş. İyi de yahu Aziz Yıldırım bu hakemleri neden tehdit etti? Para mı istedi? Şahsi çıkarı için mi tehdit etti? Aziz Yıldırım'ın tehditi Fenerbahçe için çıkar sağlıyorsa ve Fenerbahçe bu sayede bir penaltıdan, bir de golden kurtuluyorsa o zaman Fenerbahçe'nin cezalandırılması gerekmez mi? Dünyanın herhangi bir futbol ülkesinde bu olay yaşansa kulüp başkanının değil, bizzat kulübün puanı silinmez mi? 

Erciyesspor kaybettiği 2 puan yüzünden küme düşebilir ve Fenerbahçe o bir puan sayesinde şampiyon da olabilir, şampiyonlar ligine de gidebilir. Bu bizzat hakemi, dolayısıyla oyunu manipüle etmek değil midir? 

Şimdi Fenerbahçe bu manipüle edilmiş maçtan aldığı bir puan sayesinde yarıştayken, insanların Galatasaray'ın şike yaptığını konuşması gerçekten komik değil mi? 

Fenerbahçe (Mersin maçında kazandığını varsayarsak) bugün Galatasaray'ın 3 değil, 4 puan gerisinde olsa şampiyonluk büyük ihtimalle bitmişti.  Veyahut Fenerbahçe'nin 1 metre taça çıkmış topu getirip Galatasaray kalesine gol atması sayılmasa 3 puanlık mevcut farkla da iş büyük ihtimalle bitmişti... Tablo bu ve bu gece Galatasaray'ın bir de penaltısı verilmemiş ama hala insanlar "Galatasaray şike mi yaptı?" diyebiliyorlar. 

En güzeli de hakemi soruyorlar Hamza hocaya... O da, "Penaltı gibi ama hata olur, hakemlerin de işi zor" diyor. 

Hani Fenerbahçe yönetimi Galatasaray için "Biz sizi değiştireceğiz" demişti ya. 

Bence Hamza Hamzaoğlu bu mucizevi şampiyonlukla ve bu naiflikle esas 'bazıları'nı değiştirecek. 

Türk futbolunun Hamza Hamzaoğlu gibi temiz insanların başarısına ihtiyacı var. Bu başarı, bir türlü değişmeyen, 'Türk futbol ailesini' değiştirecek diye ümit ediyorum.