Tuesday, June 23, 2015

Doğru Büyüme, Tercihler ve 2. Bahar

Geçtiğimiz gün şöyle yazmıştım...

Ben olsam bir 18-23 yaş arası santrfor, Oğulcan Çağlayan, Sinan Gümüş, Oğuzhan Kayar, Bruma, Emre Çolak, Birhan Vatansever, Furkan Özçal, Koray Günter, Telles, Mert Günok, bir 18-23 yaş arası sağ bek transfer eder ve yanıma Semih Kaya'yı da alarak bu çocuklarla bir toplantı yapardım. 

"1996-2000 arasındaki kadroyu yeniden kuracağız, siz de bu kadronun iskeleti olacaksınız" derdim. Sonra da Semih Kaya'ya dönerek, "Sen de bu kadronun ağabeyi ve yeni Bülent Korkmaz'ı, yani yeni efsane kaptanı olacaksın" derdim. Mert Galatasaray'ın yetersiz ilgisi dolayısıyla Bursaspor'a imzaladı.

Geri kalan zaten Muslera(29), Chedjou(30), Dany(29), Hakan Balta(32), Sabri(31), Olcan(30), Selçuk(30), Melo(32), Hamit(33), Yekta(30), Dzemaili(29), Amrabat(28), Yasin(28), Sneijder(31), Bilal(32) Burak Yılmaz(30) Umut Bulut(32) gibi kariyerinde düşüşe geçmiş isimler. Bunlardan bazıları bu transfer dönemi dahil olmak üzere 1-2 sene içinde kulüpten ayrılacak, çok profesyonel olanlar da en fazla 3-4 yıl kalabilecektir. Bu isimler arasında 4 yıldan fazla Galatasaray'a kalabileceğini düşündüğüm tek isim Muslera olabilir. Başka bir oyuncunun 4 yılı geçebileceğine ihtimal vermiyorum.

Yani önümüzdeki dört yıl tıpkı 1992-1996 arasındaki gibi bir yetiştirme evresi olabilir. Başarı olur olmaz ayrı mesele. Zaten yukarıda yazdığım gençler yedek olarak senelerce birlikte oynaya oynaya gelişecektir. Fakat önemli olan, genç ve potansiyelli isimleri senelerce birlikte oynatarak, süre vererek büyütmektir.

Örneğin 2000'lerin başında dünyanın en iyi 2. forvetlerinden biri olan Arif Zeytinburnu'ndan Galatasaray'a geldiği ilk senelerde Bruma'nın şu beğenilmeyen halinden de kötüdür ama 8 sene sonra başaltı her takımda oynayacak kıvama gelmiştir. Bruma'nın da bu gelişimi yaşaması hatta Arif'ten de iyi futbolcu olması son derece olası... Sonra Hakan Şükür Galatasaray'a gelmeden önce Bursaspor'da oynadığı iki sezonda yaklaşık 60 küsur maçta 11 gol atmış. Yıllık ortalaması 5 gol. Galatasaray'daki ilk yıllarında da gol şov yapmıyordu ama Feldkamp'la başlayıp birçok yabancı hocalardan dersler aldı ve o da Terim'le birlikte 2000'lere gelindiğinde dünyanın sayılı santraforlarından biriydi.

***

Türkiye'de tutturmuşlar, "Genç oyuncu al, yetiştir, sat modeli bizde tutmuyor. Biz yetiştiremiyoruz, eğitimde yetersiziz. O yüzden yetişmiş oyuncuyu almalıyız"

Yani? Yetişmiş oyuncuya çok para vermeliyiz, Türkiye'ye gelmeye ikna etmek için daha da çok para vermeliyiz ve bu şekilde başarılı olmaya çalışmalıyız...

Şöyle söyleyeyim... Bu şekilde başarılı olan, büyüyen bir takım yok! Araplar senelerce denedi olmadı. Ruslar denedi olmadı. Çünkü her zaman doğru transfer yapamazsın, bu rasyonel bir büyüme modeli olamaz. Fakat yetiştirmeyi öğrenirsen mutlaka büyürsün. Yani doğru modeli ÖĞRENMEK zorundasın.

Bu modeli tercih etmeme şansın yok! Eğer istikrarlı bir biçimde büyümek istiyorsan bunu öğrenmek zorundasın.

Ayrıca daha önce yapılmamış bir şey değil işte. Derwall'in önerisiyle gelen Feldkamp tohumlarını atmış, sonrasında gelen hocalar kendilerinden az çok bir şeyler katmışlar ve sonra bu gençleri devralan Fatih Terim 3 nokta transfer Taffarel, Popescu ve Hagi ile Galatasaray büyütmüşler...

Galatasaray İllie'yi alıp, oynatıp, parlatıp iyi paraya Avrupa'ya satmamış mı? Eğer Ribery'i elinden kaçırmamış olsa 2 sezon sonra bir kanadında Arda öbüründe Ribery olan bir takım haline dönüşmeyecek miydi?

TERCİHLER - SCOUTİNG

Galatasaray doğru modeli son dönemde 2 tercih ile denedi, genç oyuncu al veya alt yapından çıkar, yetiştir ve büyü modelini... Bu iki isim Bruma ve Telles'ti.

Her ikisi de teknik, çabuk ve yumuşak oyuncular. Türkiye liginde ise geçer akçe her zaman fizik güç olmuştur. Ligin yaş ortalaması her zaman fazladır yani tecrübeli ve kaşar oyuncu çoktur bunları da fizik üstünlükle geçmeniz gerekir. Çabuk, yumuşak ve teknik oyuncular, takımın diğer üyeleriyle etkileşime girerek oynamak zorundadır. Takım büyürse onlar da büyür. O yüzden her zaman Bruma'nın Arsenal'da falan oynasa çok daha başarılı olacağını söylüyorum. Öte yandan fizik üstünlükleriyle oynayan oyuncular ise her ligde, her seviyede bireysel özellikleriyle kendilerini ispat ederler. Kötü lig ve kötü takımda da fiziksel olarak üstün bir oyuncu kendisini kanıtlayabilir. Misal ben 2012'de scoutluk yaptığım dönemde Türkiye'ye hep fiziksel olarak üstün oyuncuları önerdim ve gelenler de başarılı oldu.

Sırf bu yüzden Bruma değil de Mancini'nin alınmasında çok ısrar ettiği Gabbiadini için 10 kusür milyon Eurolar ödense o performansını hemen ortaya koyardı. Şuan 23 yaşında ve SerieA'da 15 gol attı, eziyor çünkü rakiplerini. Onu Türkiye'ye getirsek de benzer performansı verirdi, çünkü Bruma gibi takım oyununa ihtiyaç duyacak bir adam değil, Bruma için Telles için Arif Erdem gibi beklemek zorundasınız. Yine keza ben 2013'teki U20 turnuvasında Gana sol beki Rahman Baba'ya bayılmıştım, müthiş bir fizik potansiyeldi. Alman alt ligindeydi ama 2 sene içinde değeri 20 milyonlara ulaştı. Bundesliga'da oynuyor ve son olarak Chelsea'nin 15 milyon Euroluk teklifi reddedilmiş.

Biz 2.5 sene evvel 10 milyon Euro'ya 1.5 yıllığına Drogba'yı aldık. Sadece ilk 1 yıl oynadı ve kalan yarım yılında kafa olarak sahada değildi. O 1 yıl içinde çok şey verdi, çok faydalı oldu. Ama sadece 1 yıl! = 10 Milyon Euro. Eğer o 10 milyon Euro'yu bir yıl elimizde tutsak ve bir yıl sonra Gabbiadini'ye yatırsaydık, yani merdivenleri tek tek çıksaydık şuan değeri 15-20 milyon Euro idi. Satmak zorunda da değildiniz. 10 sene boyunca kullanabileceğiniz 15 milyon Euro'luk oyuncunuz olurdu. Şimdi Eto'o konusu da aynı. Antalyaspor'un diğer oyuncuları 300 bin Euro alırken o 3 milyon Euro alacak! Böyle bir büyüme modeli yok! Bir senede 15 gol 5 asist yaptı diyelim. Antalyaspor ligi 7. bitirdi. Ne olacak? 1 sene sonra elinizde olacak mı? Reklamdan bahsediliyor. Neyin reklamı? Ürün belli, tüketici belli. Antalya'da insanlar her maç stadı komple dolduracak mi? Bunlar çok havada kalan söylemler. "Forma satışı ile bedeli çıkar, sponsor bulunur" vs denilecek. İlla ki olur ama ne kadar? Sürekliliği olmadığı müddetçe sponsor sürekli olur mu? İnsanların aklına hemen Manchester City, PSG örnekleri geliyor. City İngiltere'deki rakiplerinden 2006'dan beri 2-3 kat fazla para harcayarak ancak 5-6 sene sonra şampiyon olabilen bir takım. PSG yine ligin diğer ekiplerinde en az 5 kat fazla parayı yıllardır harcayarak büyüdü. Kaldı ki her ikisi 5-10 senedir bu paraları harcamasına rağmen Şampiyonlar Ligi'nde köklü takımlar tarafından buldozer gibi eziliyorlar. Münih'in birbirini ezbere bilen kadrosu kedi fare gibi oynuyor City ile, Barcelona da yine keza her iki takımla da...

Bir de insanlar bu yetiştirme modelini, Porto-Lyon gibi satma odaklı olarak algılıyor. O takımlar küçük ölçekli takımlardı ve yaşamak için, büyümek için satmak zorundaydılar. Siz onu yapmak zorunda değilsiniz. Barcelona 2000'lerin başında yetiştirdikleriyle 2005-2015 arasını süpürdü. Ferguson 90'ların başında yarattığı 5 ortasaha oyuncusu sağdan sola Beckham, Scholes, Roy Keane, Butt, Giggs ile İngiltere'nin en iyisi oldu ve 90'ların sonunda 99'da Şampiyonlar Ligi şampiyonu oldu. İlla yetiştir, sat, yetiştir sat şeklinde ilerlemeniz şart değil. Yine Galatasaray da işte 90'ların ilk yarısında yetiştirdikleriyle 2000'de UEFA ve Süper Kupayı kazandı.

MÜSLÜMAN OYUNCULARI YETİŞTİRMEK

2-3 ay önce ligimizde bir kulübün yetkilisine şu maili göndermiştim.

"Bende bu fikri, twitter üzerinden beni bulan 1994 doğumlu genç bir futbolcu uyandırdı. Adı Dior Zabergja. Kendisinin Kosova'da yaşayan, Arnavutça ve Türkçe bilen bir oyuncu olduğunu söyledi ve maç videolarını gönderdi. "Burada geçim çok zor, aylık 400 Euro'ya oynuyorum, Türkiye'de oynayabileceğim, alt liglerde bir takım bulabilir miyiz?" diye sordu. Kendisine menajerlik yapmadığımı ama tanıdığım menajerlere ileteceğimi söyledim.

Onun üzerinden düşüncelerimi notlara döktüm... 

1- Türkiye'ye Avrupa'dan ya da Güney Amerika'dan futbolcu getirmek, bir Avrupa ülkesine göre, o kadar kolay değil. İlk biz bulmuş olmalıyız, başka bir talibi olmamalı ki Türkiye'yi tercih etsin. Türkiye dışında başka bir Hristiyan ülkeden teklif gelirse muhtemelen Hristiyan Avrupa ülkesini seçecektir. 

2- Türkiye, Müslüman olup, futbol'da en ileri olan ülke. Yani Türkiye'ye Müslüman oyuncu getirmek istediğimizde, getireceğimiz Müslüman futbolcular ya Avrupa'da yetişip orada tutunamayan oyuncu olacak veya daha zayıf alt yapı ile yetişmiş Kuzey Afrika, Orta Doğu ve Afrika'nın bir kaç diğer ülkesinden gelen oyuncular olacak. 

3- O yüzden bizim, gelişmiş bir ülkenin yetiştirdiklerini ucuza alıp, başarılı olmak gibi bir şansımız yok. Ya Türkiye'ye getirmek için Avrupalılardan daha çok para vermek zorunda olacağız (ki bu sürdürülebilir istikrarlı yükselişi sağlamaz) Ya da kendimiz yetiştirmeyi öğreneceğiz... 

4- Ondan sonra o kadar iyi yetiştireceğiz ki, diğer ülkelerin yetenekli Müslüman futbolcuları bize gelip, bizde gelişecek ve biz onları Avrupa'nın zengin kulüplerine göndereceğiz. Yani bir nevi ara şirket olmalıyız. Ham maddeyi alıp, geliştirip, satmalıyız. Lucescu bunu Shakhtar'da 10 senedir yapıyor. Hem de neredeyse sadece Brezilya pazarı üzerinden... Orada henüz yetişmemiş ham maddeyi alıp Ukrayna'da işliyor. Ukrayna liginde yabancı kuralı esnek. 5-10 milyona aldığı oyuncuları 30-40 milyona satıyor. 35 Milyon Euro'ya sattığı Willian'ı Brezilya 2. liginden daha 18 yaşındayken 15 milyon Euro'ya almış! Geçen Dünya Kupasında Brezilya milli takımının yarısı Lucescu'nun elinde büyümüştü. 

5- Şuan bu işi bir Müslüman ülke yerine Fransa yapıyor... Fakat oğlu 17-18 yaşında, ülkesinde çıkış yapmış Müslüman bir aile için, Fransa'ya yerleşmek ürkütücü olmalı. Örneğin 16 yaşında Sow Fransa'ya gitmek yerine Türkiye'ye gelmeli ve burada yetişmeli. U18 Afrika Milli takım turnuvalarını izlemeli ve orada özellikle fiziksel kapasitesini beğendiğimiz gençleri burada işlemeliyiz. Artık bizim de yabancı kuralımız Ukrayna gibi esnediği için A takım seviyesine de çıkarabiliriz. Bu Afrikalı özellikle Müslüman aileler buraya taşınmakta çok ürkek olmayacaklardır. Onlar için Fransa'ya veya bir Avrupa ülkesine gitmek daha ürkütücü olmalı.  Ek olarak Kosova, Bosna ve Arnavutluk gibi balkanlarda yaşayan Müslüman gençler de Avrupa'dan önce buraya gelebilir... Bosna Hersek Milli takımını Almanya Ligi değil biz toplamalıydık örneğin.  

6- Bu bahsettiğim ara geçiş projesi ilerde mutlaka gerçekleşecek. Biz Türkiye olarak (Futbolda en gelişmiş Müslüman ülke olarak) yapmazsak zengin Arap ülkeleri, Katar veya Birleşik Arap Emirlikleri bu düşünceyi hayata geçirmeye başlayacaklar ve futbol kalitesi en yüksek Müslüman ülke olma unvanını Türkiye'den alacaklardır. 

Türkiye'de kulüp başkanları 3 yıllığına göreve geldiği için bu gibi uzun vadeli projeleri hayata geçirmeleri pek mümkün olmuyor onun yerine Orduspor gibi ve şimdiki Antalyaspor başkanı gibi şov peşinde koşuyorlar ve yıldız transfere yöneliyorlar. Halbuki 3 milyona Etoo'dan iki kat faydalı oyuncuları bırakın scoutları menajerler bile bulur size. Ama amacınız başarı değil şov ise Eto'o peşinde koşarsınız. 

2. BAHAR 

2010-2011 sezonu sonrası yükselişteki Anadolu futbolu dibe vurdu, sürekli değişen yabancı kuralı kulüplerin hatalı transferlerinde (Eboue, Krasiç, Frey, Taiwo) ellerini bağladı ve zarar arttı. 2011'e kadar önce Sivasspor sonra Bursaspor ve sonra da Şenol Güneş'li Trabzonspor çok ciddi çıkışlar yapmışlardı fakat nedeni herkesin malumu şekilde önleri kesildi. 2011-2015 arası transferleri incelediğimizde ise bir modelin çok başarılı olduğunu gördük. Bu modelin fikir babası da Fatih Terim'di. 

1. sınıf ve formda bir futbolcu, 2. sınıf takımları çok çok büyük paralar önermezlerse tercih etmeyecektir. İspanya'da Real Madrid ve Barcelona 1. sınıf takım, Valencia artık 2. sınıfa düştü ve Atletico istikrarını sürdürürse 1. sınıfa yükselebilir, İngiltere'de United, City ve Chelsea 1. sınıf takım, Liverpool ve Arsenal artık 2. sınıfa düşüyor. İtalya'da Juventus tekrar 1. sınıfa yükseldi, Milan ve İnter tekrar paralanırsa 1. sınıf olabilir. Almanya'da da sadece Bayern Münih 1. sınıf. Fransa'da da PSG... 

Yani dünyada 6-7 tane 1. sınıf takım var. Bu takımlar da zaten çok zengin o yüzden 1. sınıf ve formda futbolcular bu takımlar tarafından toplanıyor.

2. sınıf ve formda potansiyelli bir futbolcuyu gelişim aşamasındayken 1. sınıf takımlar pek tercih etmiyor. Misal Real Madrid Konoplyanka'ya gitmiyor. Çünkü tamam iyi futbolcu ama ne kadar? Önce bir Sevilla'ya yani daha üst seviyeye çıksın da orada görelim diyorlar. 2. sınıf formda ve potansiyelli oyuncular 1. sınıfa en yakın liglere ve 2. sınıf takımlara gidiyorlar ve vitrine çıkmak istiyorlar. Örnek Konoplyanka o yüzden Liverpool, Arsenal, Sevilla, Atletico gibi takımları daha çok tercih edecektir. Bu takımlara Dortmund'u, Roma'yı vs de ekleyebiliriz. 

1. sınıf ve formdan düşmüş ama yaşlanmamış bir futbolcu ise hem aldığı parayı kaybetmemek, hem de tekrar eski formuna geri dönüş yapabilmek için, maddi manevi potansiyelli kulüpleri tercih edecektir. Bu Rus ekipleri olur, Galatasaray ve Fenerbahçe olur, Olympiakos vs olur. 

1. sınıf formdan düşmüş ve yaşlanmış bir daha eski formuna dönemeyecek bir futbolcu ise zaten Katar'a, ABD'ye, BAE'ye Çin'e falan gidecektir, orada kalitesi düşük futbolda son 1-2 yıl fark yaratacak ve para kazanıp kariyerini noktalayacaktır. 

Bu tercihler arasında Fatih Terim 2. ve 3. seçeneği denedi. Önce üçüncü seçenekle tecrübeli ve 1. sınıf futbolcuları hayata döndürdü ve onlarla kaliteli iskeleti kurdu. Sonra da Bruma ile ve kurduğu scout sistemiyle 2. seçeneğe yönelecekti. 2. sınıf ve formda potansiyelli gençleri alıp, 1. sınıfa yükseltmeye ve uzun yıllar onlardan faydalanmaya çalışacaktı. Belki 3. seçenek daha kolay diyeceksiniz. Al Melo'yu hayata döndür... Ama kısa süreli işte. Melo ilk iki yıl 1. sınıf futbolcu gibi oynadı ama son iki sene düşüşte. Reira ve Telles örneğini ele alalım. Galatasaray Riera'nın tam 10 yıl genci için 6.3 milyon Euro artı Riera'ya da gitmesi için 1-2 milyon Euro verdi. İnsanlar ilk günlerde yahu bu Telles'in Riera'dan ne fazlası var, dünya kadar parayı boşa vermişiz diye isyan etti! Fakat şimdi Riera nerede? Telles satmazsanız daha 10 sene sizinle... Yetiştiremediğiniz halde bile satarsanız da işte İnter'in teklifi orada! Yani proje doğru! İnsanlar Ozan Tufan'a 8 milyon Euro çok diyor. Hayır az! Ozan 20 yaşında, 10 sene seninle oynasa yıllık bonservisi 800 bin Euro yapar. Parlatamasan bile rotasyon oyuncunun 800 bin Euro olması çok iyi. Fenerbahçe Alper'e 6.5 falan verdi. İstediğini alamasa bile rotasyonda daha 10 sene kullanabilir. 

Terim ilk projesi 1. sınıf ve formdan düşmüş ama yaşlanmamış oyuncuları hayata döndürmek konusunda müthiş başarılı oldu. Melo 1. sınıf bir oyuncuydu ama son 1-2 yılında düşüş yaşamıştı. Onu 28 yaşında getirdi ve işte 40 bin kişilik stat, İstanbul'da taraftarın futbola ve futbolcuya ilgisi derken Melo'nun kafasına tekrar oyunu soktu ve ondan müthiş faydalandı. Sonra Eboue o da 1. sınıf bir bekti ama son sezonunda çok kötü performans sergiledi. En az onun kadar iyi Sagna'yi da çıkarmış olan Wenger, Eboue'yi gönderdi ve Terim kaptı. Onu da futbola döndürdü. Türkiye'de Galatasaray ve Fenerbahçe taraftarının ölüyü canlandırma başarısı da bu konuda ona çok yardımcı olacaktı. Muslera müthiş bir tekniği ve potansiyeli olan bir kaleciydi ama İtalya'da şanssız maçlar çıkarmıştı. Bir iki tane gollü mağlubiyet genç kalecinin üstüne yüklenmişti ve o da Türkiye'ye gelip kafasını topladı ve müthiş gelişti. Riera Olympiakos'a kadar düşmüştü fizik olarak da düştüğü için ön tarafta olmadı ama bir şekilde zekası ve tekniğiyle bek olarak faydalı oldu. Elmander ve Ujfalusi de benzer şekilde futbola dönen ve bir iki yıl faydalanan bu tip oyunculardı. Bir de bu oyuncular 4 büyük ligden geldi. O liglerde daha tempolu futbol oynanıyor, daha çok maç yapılıyor ve sakatlık riskleri de fazla oluyor. Türkiye'de ise daha temposuz ve daha az aralıklı maçlar oynanınca bu isimler fiziksel olarak da eski formlarını çabuk yakalayabildiler.

Öte yandan zaten kariyerinin zirvesinde gelen Chedjou'nun ise adaptasyonu uzun sürdü. O Melo'lar, Eboue'ler gibi hemen davaya atılamadı. Çünkü Melo'lar Eboue'ler gibi hemen kanıtlayacağı bir şey yoktu. Kendini göstermek için bir fırsat aramıyordu. 

Şimdi bunlarla iskeleti kurduğunuz zaman, genç ikinci sınıf olup, birinci sınıfa yükselebilecek isimlerle de kadroyu hem iştahlandırır hem de donatırsınız. Semih Kaya onlardan biriydi, Bruma'yı o yüzden denemişti Terim. 

Şimdi Diaby denense 2. bahar transferi olarak... Belki o da sakatlık sorunu atlatır ve 2. baharı burada yaşar, İngiltere kadar temponun ve çok maçın olmadığı ligimizde belki sakatlığını yenebilir yine keza Jem Karacan. Son üç sezonunda çok ağır sakatlıklar geçirdi ve doğru dürüst oynayamadı. Ondan önceki döneme kadar yani 23 yaşına kadar kariyeri çok iyi ilerliyordu. Takım kaptanı olmuş ve taraftarın sevgilisiydi. Şimdi Jem'e İngiltere'de 250 bin Euro'dan fazla vermezler. Galatasaray ona 300 bin Euro verse koşa koşa gelir, Galatasaray da maaşının yarısını Antep vermek üzere onu Tugay'ın Antep'ine kiralarsa 150'şer bin Euro kimseye ağır gelmez. 26'lık Jem daha düşük tempoda ve daha az maç sırasında sakatlığını yenebilirse ve tekrar seviyesini arttırabilirse Türkiye'de her zaman bir Veli Kavlak vari performans gösterebilir, her kulüpten 500-1 milyon Euro arası maaş alabilir ve Galatasaray'da yedek defansif ortasaha olabilir da olabilir ama hiçbir zaman birinci sınıf olamaz. Zira artık Galatasaray'a da genç lazım! İskelet kuruldu zaten. Artık Melo'ya alternatif Ozan Tufan lazım, Birhan'ın çıkması lazım. İlerde Sinan Gümüş'ün çıkması lazım. 

Yok ama siz Yekta'yı, Dzemaili'yi, Aydın'ı falan yedekte tutarsanız bu gençler de süre alamıyor, çıkamıyor ve bir jenerasyonun önü tıkanmış oluyor. Tekrar etmekte fayda var. Arif'in Arif olması için yıllar geçti, bir çok süre verildi, süre ala ala öğrendi, gelişti. Siz şimdi bu süreleri Aydın'a verirseniz Sinan da olmaz, Yekta'ya verirseniz Birhan da çıkmaz. 

2 comments:

  1. Sinan hocam yazdıkların mantıklı fakat şunu unutuyorsun. Yarın Hollanda bize 5 atsa mesela. Fatih hoca yollansa. Başka bir hoca gelse. O da dese ki sınırsız yabancıyı kaldırdım, bundan sonra maksimum 3 yabancı olacak. Bunlar olmayacak şeyler değil. Türkiyede uzun vadeli projeleri hayata geçirmek ip üstünde yürümekten daha zor.

    ReplyDelete
  2. Müslüman futbolcu hinterlandi olan Afrika ülkelerinin dili (geçmiste sömürge olmalarinin etkisiyle) Fransizca. yani bu işi bir Müslüman ülke yerine Fransa'nin yapıyor olmasi, darstgele bir durum degil.

    Dil problemi öyle büyük ve engelleyici bir problem ki, oğlu 17-18 yaşında, ülkesinden çıkış yapmış Müslüman bir aile için, Fransa'ya yerleşmek, dilini bilmedigi herhangi bir yere yerlesmekten çok daha kolay.

    Ote yandan Fransa, yabancilarla birlikte yasamaya alisik bir ulke; sokaga ciktiginizda onlarca degisik milletten insan görürsünüz ve buna sasirmazsiniz. Türkiye hala kendi toplumlariyla barisamamisken, yabancilar icin yasamasi rahat bir ulke diyebilir misiniz?

    Kisacasi, yabanci oyuncu yetistirmek icin sportif degil ama toplumsal bir cok engel var malesef.

    ReplyDelete