Tuesday, November 14, 2017

Aykut Kocaman, Şenol Güneş ve Tudor

Teknik Direktörlükte başarının farklı yolları var. Bunlardan biri doğru scouting. İyi araştırma sayesinde nokta atışı transferler yapabilir ve hem harcadığınızdan fazlasını geri kazanabilir hem de rakiplerinizden daha iyi kadrolar kurabilirsiniz. (Kocaman, Konyaspor döneminde bunu oldukça iyi uyguladı) İkinci bir yol elinizdeki oyunculara uygun sistemler üretebilir veya sisteminizin gücüyle başarı getirip ona uygun oyuncular aldırabilirsiniz. Tudor Karabükspor'da ve bu sezon Galatasaray'da bu sayede iyi işler yaptı ancak Galatasaray'daki geçen sezonunda elindeki futbolcular kendi sistemine hiç uymadığı için başarısız olmuştu. Üçüncü bir yol ise elindeki oyuncuları geliştiren, öğretmen teknik adamlar...

Şenol Güneş hem Trabzonspor'da, hem Bursaspor'da, hem Beşiktaş'ta bunu inanılmaz derecede başarıyla gerçekleştirdi. Mesela Şenol Güneş'ten öncesine bakalım. 2-3 yıl önce Cenk Tosun, Pektemek'in de arkasında Beşiktaş'ın 3. forvetiydi. Quaresma Beşiktaş'ta tartışılan sonra Porto'da da oynayan ama yine tartışılan bir oyuncuydu. Ryan Babel Kasımpaşa'da bile tartışılıyordu, istikrarsızdı. Oğuzhan Özyakup Galatasaray'daki Emre Çolak gibi 'vitaminsiz' diye eleştirilen, rüzgar Olimpiyat Stadı'nda sert eserse ayakta duramayan bir oyuncuydu. Atiba iyiydi ama bu seviyede olabileceği hiç düşünülmemişti, Tolgay aynı şekilde... Tosic yine Gençlerbirliği'nde bile eleştirilen genelde sol bek oynayan, 'yaşı gelmiş işi bitmiş' denilen bir adamdı. Fabri İspanya alt sıra takımlarında bazen oynayan, bazen yedek kalan ucuz bir kaleciydi. Bu oyuncuların 3 sene sonra Şampiyonlar Ligi'nde 4 maçta 10 puan alacağını kime söyleseniz size "delirmiş bu" diye gülerek bakardı. Şu 11'de sadece Gökhan Gönül, Pepe ve Adriano büyük transfer denebilecek adamlar. Bu üçü dışındaki her oyuncuyu Beşiktaş değil; Trabzonspor da, Bursaspor da, Başakşehir de transfer edebilirdi. Yani öyle Şenol Güneş'e müthiş kadro kurulmuş da hoca o sayede başarılı olmuş değil. Her oyuncuyu en az 3 seviye yukarı çıkardığı için bu 3 yıl önce Süper Lig'de ilk 3'e girmesi beklenmeyen kadroyu Şampiyonlar Ligi'nde lider yaptı. Zaten bu Gökhan Gönül, Adriano ve Pepe transferleri de başarının getirdiği imkanlar sayesinde... Şenol Güneş'in elde ettiği şampiyonluklar sayesinde gelen paranın öncesinde Gökhan yerine Beck, Adriano yerine İsmail Köybaşı ve Pepe yerine Rhodolfo ile kazanılmış bir şampiyonluk var. Gerçekten Beşiktaşlı futbolcuların 2-3 yıl öncesi ile şimdiki halini kıyaslayınca arada inanılmaz bir gelişim var ve bu gelişimin sahibi de Şenol Güneş.

Doğrusu Aykut Kocaman'ın Konyaspor'unda da buna benzer bir beceri olduğunu söylemek gerek. Kocaman bu seviyede olmasa da bazı oyuncuları geliştirdi ve aynı zamanda çok iyi scouting yaparak fark yarattı. Konyaspor, Kocaman'dan önce oldukça zayıf bir kadroya sahip, kümede kalma mücadelesi verebilecek bir takımdı. Ali Turan düşüşte muhtemelen 1. Lig'e yolcu olabilecek bir isimdi. Serkan Kırıntılı küme düşmekten son anda kurtulan Rizespor'un en zayıf halkalarından biriydi ve birçok maç kaybettirmişti. Artık alt liglere düşmesine kesin gözle bakılıyordu. Ali Çamdalı yine yüzüne bakılmayan bir oyuncuydu. Fakat bu oyuncular Aykut Kocaman döneminde ciddi bir yükselişe geçti ama daha değerlisi çok iyi bir scouting yaptılar. Bosna Hersek Ligi'nden 500 bin euroya getirilen Bajic, 5.5 milyon euroya Udinese'ye satıldı. Yugoslav Ligi'nden 180 bin euroya alınan Jagos Vukovic 2 milyon euroya Olympiakos'a satıldı. Polonya'dan 200 bin euroya alınan Barry Douglas 1.2 milyon euroya İngiltere'ye satıldı. Bildiğim kadarıyla 100 bin euroya Slovenya Ligi'nden alınan Skubic'e de geçen sezon 2.5 milyon euroluk teklif geldi ama satmadılar. 550 bin euroya Bulgaristan'dan bu sene başı gelen Mehdi Bourabia'yı da 1-2 yıl içinde aldıkları paranın en az 3-5 katına satmalarını bekliyorum. Aynı Deni Milosevic, Amir Hadziahmetovic, Musa Araz gibi aldıkları ve geliştirmeye devam ettikleri başka gençler gibi... Bu scouting başarısı kulübün mü yoksa Kocaman'ın ekibinin başarısı mı diye merak ediyordum. Okuduklarıma göre Kocaman'ın Bosna Hersekli yardımcısı Fahrudin Omerovic'in başarısı deniyor bunlara... Peki başarısı sadece Konya'da edğil dünyanın her yerinde ispatlanmış aynı yöntem Fenerbahçe'de neden işlemedi? "Fenerbahçe, Konyaspor değil" diyenleri duyar gibiyim. Bu bir Fenerbahçe kanseri. Senelerdir sürüyor...

Senelerdir altyapıdan bir tane oyuncu çıkmamış. Neden çıkmıyor diyorsunuz. "Fenerbahçe genç oyuncuya sabredecek bir kulüp değil, transfer yapacak gücü de var" deniyor. Marifet mi? Değil. Transferle, işi bitmek üzere olan yıldızları getirip performans alamamaya devam ediliyor. Scouting konusu da aynı. Konyaspor'da Bajic'i bulan adamlar, Fenerbahçe'de yedeğe başka bir Bajic bulmak yerine Soldado'yu mu alır? Bu konuya en son, Kocaman'ın bu sezon neden zorlandığını açıklarken değineceğim. Şimdilik başarı modellerini açarken değinmediğimiz modele geçelim. Bazı teknik adamlar kadroya göre sistem kurup oynatabilir. Bazıları da Tudor gibi kendi sisteminden başka bir oyun oynatamaz ve kendi sistemine uyan adamlarla oynamak zorundadır. Yoksa kurduğu sistem işlemez ve başarılı olma şansı yoktur. Aykut Kocaman da Tudor gibi bu teknik adamlardan biri. Kendi sistemine uygun adamlar istiyor ve Fenerbahçe'de bugünlerde yaşadığı sorunlardan biri de kadroyu kurarken sistemine uymayan isimleri göndermemiş ve aldırmamış olması...

Geçelim Tudor'un başarı modeline... İşimiz gereği futbolla ilgili birçok tahminde bulunuyoruz ve bunların bazıları tutuyor, birçoğu da tutmuyor. Birçok yanıldığım tahminim var ama Tudor konusundaki tahminlerim birebir çıktı. Riekerink yerine geçen sezon 20. haftada getirildiğinde doğru bulmamıştım. Riekerink'in çok düşük profilli, yetersiz bir teknik adam olduğunu ve Tudor'un da ondan çok daha potansiyelli bir teknik adam olduğunu düşünsem de bu değişimi geçen sene mantıksız buldum. Bunun sebebi, geçen sezonki Galatasaray kadrosuyla Tudor'un mantalitesi arasında tam bir tezatlık olmasıydı. Geldiği gün kendisiyle ilgili yazdığım yazıda, "Galatasaray kadrosu fiziksel olarak çok düşük, her maç rakiplerinden dayak yiyen birçok reaktif, halısahalık oyuncu barındırıyor. Tudor'un tek bildiği ise yüksek mücadele gücüne dayalı, tempolu bir futbol anlayışı. Tudor bu takıma kendi futbolunu oynatmaya çalışırsa hem bir sürü sakatlık yaşanır, hem de bir sürü futbolcuyla kavga eder ama bunu oynatmaya çalışacak çünkü o sadece bunu biliyor..."

Yönetimin Tudor'u Galatasaray'ın başına sezon sonunda getirmesi gerektiğine dair bir sürü şey yazmıştım. Nitekim bu yüzden, bu zamansız birliktelik yüzünden Tudor çok fazla yıprandı ve geldiğimiz noktada rakiplerine 6-8 puan falan fark atmasına rağmen hala çok tartışılan bir adam. Geçen sezon Karabükspor'u analiz ettiğimde gözüme çarpan en çarpıcı istatistiklerden biri neredeyse her pozisyonda ligin en çok çalım yiyen futbolcularının Karabükspor'dan olmasıydı. Karabükspor geçen yıl da hep söyledim kadro kalitesi olarak küme düşecek bir takımdı ama Tudor'un sistemsel üstünlüğü bu takımı orta sıraya taşıdı ve sezon boyu düşme korkusu bile yaşamadılar. Seviyeleri düşme potasıydı ve Tudor gidince bu sezon gerçek seviyeleri tahmin ettiğim gibi ortaya çıktı. Ha kalitesizlerdi ama Tudor'un sistemine uygun adamları vardı. Bu da Tudor'un Karabükspor'u olduğundan çok daha yukarılara çekmesinde avantajıydı. Örneğin Tudor geçen sene başı Antalyaspor'un başına geçse bence küme düşerdi çünkü o tip bir takımla çalışabilecek bir hoca değil.

Gelelim şu çalım yeme konusuna. Nasıl çok çalım yersiniz? İlk sebep. Çok basarsanız çok top kapar ama çok da çalım yersiniz. Çok basabilmek yani çok pres için yüksek fizik gücü gerek. Bunun için de Tudor çok ağır idmanlar yaptırıyor. Karabükspor geçen sene çok top kaptı, çok çalım yedi, çok proaktif oynadı. Galatasaray da aynı oyunu oynuyor. Tabi önemli bir farkla. Daha kaliteli futbolcularla! Bu ligin üzerinde bir sistemi iyi oyuncularla oynadığı için bu ligin üzerinde bir oyun ortaya çıktı. Ceyhun yerine Fernando, Yatabare yerine Gomis, Tanase yerine Belhanda koyunca... O takım 1. lig seviyesiyken sistem üstünlüğü ile orta sıraya çıktı. Bu Galatasaray da kafaya oynayacak bir takımken sistem üstünlüğü sayesinde zirvede arayı açtı. Ha Tudor'un başka bir oyun yapısını henüz öğrenmemiş olması; derbilerde rakip de çok mücadele ettiği için yüksek pres gücünden fazlasının gerekmesi özellikle büyük maçların kazanılmasına engel oldu ancak yine de ortada bariz bir sistemsel üstünlük söz konusu. Rakipler 11, Galatasaray 12, 13 kişi gibi oynamıyor mu? Kim sayesinde?

Tudor açıklıyor... Başta Tolga Ciğerci. "Bizim sistemimizin en değerli parçalarından biri" diyor Tudor. Geçen sezon Tudor geldiği gün yazdığım yazıda "Tudor ile Tolga muhtemelen çok sevişirler" yazmıştım. Tudor'un oyun sistemine bu kadar uyan oyuncu çok çok az bulunur. Tolga'yı özel yapan en önemli şey. Topsuz oyunda yorulmadan 70 metreyi defalarca gidip gelebilmesi. Top rakipteyken kendi yarı sahasında savunmada, top Galatasaray'da hücumdayken de Gomis'in yanında 2. forvet! Bu direkt olarak sizin 12 kişi oynamanız demek. Ha alayım bir tane box to box oyuncu ben de 12 kişi oynayayım... O kadar kolay değil. Riekerink'i yetersiz bulduğumu söylemiştim. Kanıtlarından biri Tolga'yı eline alıp biçtiği rol. Elinize Tolga gibi bir oyuncu veriyorlar. Alıp bakıyorsunuz ve defansif oyun kurucu mu yapıyorsunuz? Şaka mı bu! Açık farkla en belirgin özelliği iki ceza sahası arasında 100 kere gidip gelmek olan oyuncuyu 20 metre kare içine sıkıştırmak mı oyun planınız? Evet bunu yaptı! Üstelik yanında defansif oyun kurucu rolünden başka oyun bilmeyen Selçuk'tan bu rolü alarak.

Yani hem Selçuk'u taca çıkardı. Hem Tolga'yı çok kötü kullandı. Hem de yılda 2.5 milyon euro maaşla getirdiği De Jong'la da sıvadı... Peki Tudor geldiğinde ne yapabilirdi? Tolga'yı oynatmaya çalıştı, Tolga hatalar yaptı ve kesti. O zaman çok şaşırmıştım. "Yahu bu Tudor, Tolga gibi kendi sistemine bu kadar uyan bir adamı nasıl keser, herhalde bu konuda yanıldım." dedim. Fakat düşününce verilebilecek başka rol kalmadığını görüyorsunuz. Takımda tüm hücum gücünü Sneijder, Podolski, Bruma çekiyor. Bu üçü de şapkadan tavşan çıkarırsa gol atabiliyorsun. Yok çıkaramazsa atamıyorsun. Ayrıca hücumda tüm sorumluluğu bunlar aldığı için savunmadan da muaf sayılmışlar. Yani, 'hücumcuların sadece hücum, savunmacıların sadece savunma yaptığı' kalu beladan kalma bir futbol anlayışı! Bu anlayışın için modern futbol eğitimini Almanya'da almış box to box Tolga'yı sokun hadi. Önünde Sneijder, solunda Bruma, sağında Podolski hareketsiz, statik! Tek istedikleri topu koşu yollarına değil sadece ayaklarına atmanız... Ee box to box oyuncu nereye koşacak? Önünde alan mı var?

Santrfor arkası oynayan 3 oyuncu hiç alan açmıyor ki! Hiç topsuz koşu yapmadıkları için onları tutan rakip savunmacılar hiç alan boşaltmak zorunda kalmıyor. Dolayısıyla o alanlara bu üçlünün gerisinden gelip girebilme ihtimaliniz yok. Kilit vurmuşlar o pozisyonlara. Bana pası at, bekle! Ben Bruma'yım çalım atar golü atarım. Ben Sneijder'im, bir pas, şut atar kilidi açarım. Ben Podolski'yim bir şut atar golü atarım. İyi de rakipler de bunu biliyor. Fazlasıyla tahmin edilir bir takımsın. Poldi'ye gelince solunu kapat şut atmasın, Bruma'ya gelince bekle basma geçmesin, Sneijder'e gelince pas açılarını kapat... Buna rağmen bu isimler gol katkısı da veriyordu ama tüm takım zaten sadece bunlar gol atsın diye oynuyordu ve Akhisar'a, Alanya'ya atıyorlardı ama daha sağlam, güçlü savunmalara karşı kilit. Bunların arkasında elinizde Tolga olsa da, onu parlatacak rolü veremiyorsunuz çünkü statik takımda box to box olmaz! Şu nokta çok önemli! Belhanda sürekli hareket edip alan açmasa Tolga nereye gole koşacak? Belhanda'nın en önemli marifeti çok hareketli olması ve daha bunu görüp öven görmedim!

Futbolda sistemsel üstünlükleri görebilen ne yorumcu var ne de taraftar. Bu da ciddi bir dangalaklık yaratıyor. Kuyt da Tolga gibi Fenerbahçe'ye çok ciddi sistemsel üstünlük yaratırdı. "Bu Kuyt'ta ne var. Bir kere adam geçmiyor" diyen bir sürü dangalak çıkardı. Şimdi aynı tip dangalaklar diyor ki "Valla Tolga bu kadar golü nasıl attı bilmiyorum (zeka eksiği) ama o top sürüş, o yeteneksizlik Galatasaray'a yakışmıyor" Peki ne yapalım? Arda gelsin veya sol açık alınmalı... Hımm evet son derece sığ bir yorum. Tolga'yı çıkarıp bir sol açık alındığını düşünelim. 4-2-3-1'e dönülmüş oluyor. Belhanda ne şutu olan, ne de gol koşusu olan bir 10 numara. Feghouli de henüz %100 kondisyonla oynayamıyor o da Valencia'daki çalışkanlığı ve topsuz hareketliliğinden uzak. Üstüne bir de aylardır yatan Arda gelsin... Arda müthiş çalım atar çok teknik ama Arda'nın taç çizgisi üzerinde 100 kişiyi çalımlamasının hiçbir değeri yok! Ne oldu şimdi Tolga'yı çıkardık ve bir sol açık aldık... Sistemsel üstünlük çöpe gitti. 12 kişi oynayan takım 11 kişi oynayan geçen sezonki statik, halısaha takımına döner.

En önemlisi Gomis'in yanına, set hücumlarda 2. bir oyuncuyu ceza sahasına sokamadığı için Galatasaray kilitlenir. Yüzüne araba farı tutulmuş tavşan gibi kalır. Rakip 2 stoper ve bir defansif ortasaha ile 3 kişi Gomis'i aralarına alır, kolayca marke eder ve Galatasaray geçen sezon gibi marke edilmesi son derece kolay bir takım haline gelir. Bugün Gomis'i o şekilde marke edince Tolga boş kalıyor. Tolga'yı tutarlarsa da Gomis genelde birebir oyunlarda üstünlük kuruyor. Şimdi bu sistemsel üstünlüğün hangi futbolcular sayesinde sağlanabildiği bu kadar bariz ortadayken, "Sneijder kalsa bu Belhanda yerine, bu takımda çok daha iyi olurdu" demek de "Tolga yerine sol açık almak lazım Tolga iyi ama yetersiz" demekle aynı derece mantıksız. Hiç kimse Belhanda'nın Sneijder kadar iyi şut atabildiğini, Sneijder kadar iyi top atabildiğini söyleyemez. Sneijder bu konularda dünya çapındadır ama hareket edemeyen Sneijder'in pasını da şutunu da istemiyor Tudor'un sistemi. 2015'e kadar Sneijder hem hareketli, hem de bu kadar mükemmel top atan bir 10 numaraydı, Belhanda'nın 2 gömlek üstüydü.

2015 yılına kadar olan Sneijder tabii ki bu takımda Belhanda'dan çok katkı sağlar ancak Sneijder o dönemdeki halinden çok uzak ve Tudor kişisel hırsları yüzünden falan değil, bu sistemde yeri olmadığı için gönderdi onu. Sneijder bu sistemde Belhanda yerine oynasa ne olur ben size söyleyeyim. Trabzonspor maçı gibi olur. Hareketsiz, geçiş oyunlarını beceremeyen bir Galatasaray olur. Trabzonspor maçında Belhanda cezalıydı. Yerine Selçuk ve henüz hazır olmayan Feghouli oynadı. Her iki oyuncu da hareketsiz kaldığı için Galatasaray kolayca kilitlendi ve alan bulamayan Tolga'nın da bu sezon tek kötü maçı o maç... Tesadüf değil bu! Tolga'nın bu kadar iyi oynamasının ana nedenlerinden biri Belhanda'nın çok hareketli bir ofansif ortasaha olması. Tudor modern bir taktik anlayış benimsiyor ve taktiksel olarak geriden gelen Süper Lig'in önünde bir teknolojisi var gibi fark yaratıyor. Ek olarak geçen sezon Karabükspor da hücumda eksik kalan yaratıcılığı duran top becerisi ile aşıyordu, duran toptan çok gol atıyorlardı. Bu sene Galatasaray da duran toptan çok atıyor...

Tudor'un önemli farklarından biri şu... 5 büyük lige de baktım. Hem topa sahip olma oranında, hem puan durumda zirvelerde olup da hem de top kapma tablosunda zirvelerde olan bir takım yok. Nedeni basit. Top sende ne kadar çok kalırsa, top kapmak için küçük takımlara göre o kadar az hamle yapabilirsin. Yani çok topla oynayan takımların çok top kapma şansı yok gibi ama Galatasaray'da var. Galatasaray topla oynamada zirvede olduğu gibi top kapmada da 4. sırada! Bu kaybedilen topun ne kadar hızlı ve agresif şekilde geri kazanıldığını gösteriyor. Evet geçen yılki Karabük gibi bu sezon da en çok çalım yiyenler Galatasaraylılar bu ilk bakışta negatif bir istatistik gibi görülebilir ama pozitif bir istatistik. Ligde en çok top kapma hamlesi (pres) yapan 1. ortasaha Ndiaye, 2. ortasaha Fernando. En çok top kapan 2. orta saha Ndiaye, 3. orta saha Fernando. En çok çalım yiyen de Ndiaye. O kadar çok basıyor ki, ya kazanıyor ya da çalım yese bile çalım atanı fazlasıyla bozuyor. Rakipler Fernando ve Ndiaye'yi çalımlasa bile ayakta kalacak güçleri kalmıyor sonra Serdar Aziz ile Maicon da 'finish him' yapıyorlar. Galatasaray bu yüzden açık oyunda sadece 3 gol yedi!

Aykut Kocaman'a dönerek bitirelim. Neden böyle oldu... 1- Kendi sistemine uygun adamlar aldırmadı. 2- Doğru scouting yapmadı. Yahu elinde İsmail ve Hasan Ali gibi iki sol bek var. Birinin sözleşmesi bitiyor. Biten ile yüksek maaşla sözleşme yenilemek yerine sol beke de bir İsla bulmak bu kadar mı zor? İşte Galatasaray ile Fenerbahçe arasındaki fark burada ortaya çıktı. Galatasaray 4 yıldır bir scout ekibine sahipti ve Tudor'la gece gündüz futbolcu izleyip oldukça fazla nokta atışı yaptılar. Evet o paraya Mariano seviyesinde sağ bek, o paraya Fernando seviyesinde orta saha bulmak da müthiş bir scouting becerisidir. Piyasalar uçtu ve bu oyuncuları bu paralara getirmek başarıdır. Gomis konusunda mesela erken davrandılar kaptılar. Negredo aynı para, pazarın son malı. Mecbursun almaya. Kalitesiz mi değil ama hazır da değil! Hazırlamak için aylarca beklemek zorundasın. Gomis ise 20 gol atıp son derece hazır gelmiş ve aynı para... Buna scouting başarısı denir. Fenerbahçe'de bu yok. Menajerler ne getirirse, önlerine ne koyarsa, katalogdan bakar gibi seçiyorlar.

Sonra elinde Topal ve Josef gibi iki oyuncunun olması lüks. Josef'i 10 küsur milyona satma olanağın var. Sat, para yarat. Mehmet'i o rolde zaten kullanırsın. Onunla bir oyun kurucu al, sol bek al. Yani Galatasaray'ın yaptığı baştan yaratma işini yapamadılar. Sebebi ne mi? Aykut Kocaman'ın egosuna yenilmesi. Fatih Terim'in kariyerinde bence tek başarısız dönemi Galatasaray 2. dönemidir. 1.5 sezonda belki 50 tane futbolcu almıştır bir sürü zarar, ziyan... Galatasaray kalitesinden uzak onlarca yerli - yabancı transfer ve puan durumunda da başarısızlık. Bunun sebebi neydi diye bir menajer ağabeyle konuşuyorduk zamanında, şöyle demişti. "Terim o dönem egosuna yenildi. Galatasaray'da 90'larda eline aldığı her oyuncuya sınıf atlatmıştı. Fiorentina'da da Rui Costa, Chiesa, Nuno Gomes benzerlerini yaptı. Galatasaray'a döndüğünde ise eline aldığı her oyuncuya sınıf atlatabileceğini sanıyordu. Menajerler geliyor ve "Hocam çok yetenekli ama bazı sorunları var. Tabi sen bunu adam edersin, yoktan var edersin" diyordu. Böyle birçok kalitesiz adamlar aldırdılar" demişti.

Fatih Terim 90'larda çok sayıda oyuncuya sınıf atlattı ama hepsi doğru scouting ürünü potansiyelli, sınıf atlamaya müsait oyunculardı. Hepsini de bizzat kendi scout etmişti. 90'ların başında son derece aç olan Terim, Piontek'in yardımcısıyken gece gündüz alt ligleri izler hatta bölgeler arasında karma maçlar yaptırırmış. Alt liglerden Rüştü'ler, Alpay'ları bile bulan o. Aldırabildiğini Galatasaray'a aldırıyor. Aldıramadıklarını da başkaları topluyor. Milli Takımın ardından Galatasaray'a geçtiğinde de elinde kendi oluşturduğu iyi bir scout listesi var ve o listeden yaptırdığı transferleri bizzat kendi geliştirerek Dünya üçüncüsü olan takımın temellerini attı. Fakat Milano'dan döndüğünde elinde böyle bir liste yoktu! Menajer çıkmaları arasından katalogdan seçer gibi oyuncu seçmek zorunda kaldı. İşte Kocaman'ın bugünü, o Terim'i andırıyor. "Konyaspor gibi 1. Lig seviyesinde kadroyu Süper Lig 3'sü yaptım. Türkiye Kupası aldırdım, 2 kez üst üste Avrupa Ligi'ne götürdüm" diye egosuna yenildi. Şöyle diyordu. "Van Persie 3 yıl önce dünyanın sayılı forvetlerinden biri değil miydi? O halde yine olabilir..."

Şenol Güneş gibi oyuncuları sivriltmek bir opsiyon ama Robin van Persie bunu hiç istiyor gibi değildi. İstemeyen oyuncuya hiçbir şey yapamazsınız. Fenerbahçe'de hep kötüydü ama en kötü en isteksiz dönemi Kocaman'ın dönemi oldu. 2 ayda da fikirleri değişti Kocaman'ın. "Van Persie var kazanırım, bir forvet alsak yeter" diyordu. Son hafta 2 santrfor birden alındı. Şubat ayından beri Fenerbahçe'ye transferi kesin olan bir hocanın planlamasını bu kadar kötü yapması şaşılacak şey. Özellikle Hasan Ali tercihi... Hem Dirar, hem İsla alınırken sol bir tane bile bek alınmaması. Ha Aykut Kocaman zamanla toparlar mı? Bence toparlar ancak Fenerbahçe'de hiç zaman ve sabır kalmadı. Hoş Konyaspor gibi yoktan var ettiği bir projeyi neden bıraktığını da oldum olası anlayamayacağım. İnsanın yetiştirdiği çocuğu yarı yolda bırakması gibi geliyor bana.

3 comments:

  1. İyi de Sinan hocam Terim 2. dönemde egosuna falan yenilmedi. Lucescu 85 puan topladığı için Terim geride kaldı. Terim 6 defa şampiyon oldu hiçbirinde 85 puan alamadı. Yani Terim egosuna yenildiği için değil Lucescu daha iyi olduğu için Terim başarısız oldu.

    ReplyDelete
    Replies
    1. Bu açıdan düşünmemiştim doğru bir yorum gerçekten

      Delete
  2. This comment has been removed by the author.

    ReplyDelete