Monday, April 6, 2015

Galatasaray - Karabükspor Maçı ve A'dan Z'ye Gündem


Öncelikle Fenerbahçe ve Türk futbol camiasının yaşadığı acı olayla ilgili düşüncelerimi yazayım...
Olay, umarım bir iki fanatiğin aklını yitirmesi sonucu gerçekleşmemiştir. Zira merhum Savcı saldırısından sonra yaşanabilecek hiçbir şeye şaşırmam. Fakat saldırı, eğer aklını yitirmiş fanatikler tarafından Trabzonspor - Fenerbahçe çekişmesi sonucu gerçekleştiyse o zaman olayın suçlusu bellidir.

Ne zaman Yıldırım Demirören çıktı, bütün şike mevzusunu oldu bittiye getirdi, "Şike varsa bile sahaya yansımamıştır" gibi saçma sapan bir argüman sundu, işte o zaman işin buraya geleceği belli olmuştu. O sezon şampiyonluk yarışında heyecandan kalp krizi geçirip vefat eden taraftar bile vardı. Öyle bir sezonun üstüne çıkan tapeler, insanların birbirlerine ettikleri küfürler, mamalar, tarlalar... Yüzlerce sayfa herkesin gözünün önündeydi ve siz böyle bir bilgi çağında, bunların üstünü böyle örtemeye kalktınız! Bundan 35-40 sene öncenin Türkiye kafasıyla üst örtebilecek bir çağda değilsiniz. İnsanlar bilgiye çok kolay ulaşabiliyor... Artık siz bilgisiz de olsanız bilgi çağında yaşıyoruzsunuz... Ve bu çağ, sizi şeffaf olmaya, adalet dağıtmaya zorluyor. Eğer siz adaleti dağıtamazsanız da, er ya da geç, adalet sizi dağıtıyor!

Yanlış anlaşılmasın, tabi ki bu olayın adaletle bir ilgisi yok. Bu olay eğer fanatizm yüzünden doğduysa, seneler önce üstü örtülen çirkinliklerin doğurduğu bir sonuç.

Bakın, şike varsa varlığını delillerle kanıtlar, kamuoyunu tatmin eder ve cezaları verirsiniz, şike yapan takım cezasını çeker ve sonra sağlıklı spor ortamına en geç bir sene içinde dönersiniz. Yok eğer şike yoksa, şike yaptığı iddia edilen takımın üzerine atılan çamuru temizler, onları aklar ve emekleriyle kazanılan şampiyonluğu temize çıkarırsınız. Yok, her ikisini de yapmaz, "şike varsa da sahaya yansımamıştır" derseniz, ne halt etmeye çalıştığınızı herkes anlar, o zaman pisliğin üstünü örttüğünüz sonucu ortaya çıkar ve tüm bu olayların müsebbibi siz olursunuz.

Burada takım ayırt etmiyorum. Bunun acısını her iki takımın da taraftarı yaşıyor, muhtemelen gelecekte de yaşayacak... Çünkü pislik hala olduğu gibi halının ortasında ve kokmaya devam ediyor. Olay aydınlatılmadığı için, pislik temizlenmediği için Fenerbahçe taraftarı kendilerine iftira atıldığını düşünüyor, Trabzonspor taraftarı da emeklerinin çalındığını düşünüyor. Kendi açılarından kendileri haklı görmeleri de şaşırtıcı değil. Şaşırtıcı olan, 21.yy'da, gücü elinde bulunduran yöneticilerin, milyonlarca insanı etkileyebilen kararlarda bu kadar saçmalayabilmesi!

Bunun üzerinden döndürülen algı manipülasyonları da cabası. Bakın bugün Mehmet Demirkol ne diyor... "Takım otobüsüne ateş eden ya manyak ya provokatördür. Bunu 'ama'larla sebeplendirmeye çalışanlar ise katil ruhludur."

Çok güzel... Peki işi gazetecilik olup da, bu herkesi mağdur eden pisliği temizlemeye çalışmaktansa, üstünü örtmeye çalışan sizler ne ruhlu?

"Bu pislik temizlenmeden futbol konuşulmaz, önce adil olalım, sonra futbol yazalım" demek yerine "Artık yeter, şike konularından bıktık, artık futbol konuşmak istiyoruz, 'biz kazacağız' diye bildiri yayınlayanlar ne ruhlu? Yeterince 'kazanabildilerse' artık şu pisliği nasıl temizleyeceğimizi konuşsak?

"Beyler her yerde dolanan yüzlerce sayfa TAPE ortadayken 'şike sahaya yansımadı' denilemez. Bu Batman logosu değil ki, gökyüzüne yansıtalım, eğer şike varsa, sahaya yansımıştır, yoksa da Fenerbahçe temize çıkarılmalıdır" diye ne zaman yazacaksınız?

Sevin sevmeyin, başkanlık icraatlerini beğenin, beğenmeyin. Hayatının büyük bölümünü yurt dışında geçiren Ünal Aysal, doğru adalet anlayışına bizlerden daha yakındı ve olaylar sıcağı sıcağına yaşanırken izlenmemesi gereken yolu yazmıştı.

"Bu ateş üfleyerek sönmez, çözüm zamana yayılamaz! Türk futbolu çok ağır bir şaibe altında. Toplumumuzu sadece sportif açıdan değil, sosyal açıdan da alt üst edecek kadar derin ve yaygın olduğu anlaşılan büyük bir sorunla karşı karşıyayız.

Göreve yeni başlamış olan Türkiye Futbol Federasyonu’nun ne denli ağır bir sorumluluk altında olduğunun bilincindeyiz. Kararların geciktirildiği her gün Türk sporuna zarar vermektedir. Bilelim ki dünyanın saygın bir gücü olmaya soyunmuş bir ülkesi olarak asıl verdiğimiz sınav, etik değerlere sahip çıkma konusundaki kararlılığımızdır.

Galatasaray olarak biz, Türk futbolunun içine düştüğü bu karanlıktan bir an önce çıkarılması için tüm mercilerin, gerekirse liglerin bir süre ertelenmesi kararı dahil, üzerilerine düşen tüm görevleri zaman kaybetmeden yerine getireceklerine ve kararın verilmesi için gerekli bilgi ve delillerin Federasyon’umuza ivedilikle iletilerek sürecin hızlandırılacağına inanıyoruz.

Galatasaray camiası olarak alınacak her karar ve uygulamanın en yakın takipçisi olmaya devam edeceğiz."

Bakın yeni göreve gelmiş, birçok kaliteli transferi Galatasaray'a getirme sürecinde olan Ünal Aysal rakiplerinin zayıflığından yararlanıp, yarışmak için ısrar etmedi! Gerekirse liglerin bir süre ertelenmesini önerdi! Liglerin ertelenmesi, büyük bir kaos yaşayan Fenerbahçe ve Trabzonspor gibi iki kulübün oldukça yararına bir karar olacaktı, fakat birçoklarına para kaybettirecekti! Bu pisliğin üstünün örtülmesini isteyen ve sağlayan da aslında bu 'para' sahipleriydi.

------------------------------------------------------------------------------------------------------

Geçelim Galatasaray - Karabükspor maçı öncesine...

Bundan 2-3 gün önce eski Karabükspor teknik direktörü Tolunay Kafkas NTV'ye çıkmış, bazı yorumlarda bulunmuş. Emenike konusunda İsmail Kartal'ın izlemesi gereken yoldan ve bir teknik direktörün verdiği kararlar yüzünden özür dilememesi gerekliğinden dem vurmuş... Bazıları bu yorumların altında dobralık, bazıları da kıskançlık sezebilir. Ben başka şeyler sezdim. "İnsan önce iğneyi kendine batıracak, sonra çuvaldızı başkasına batıracak."

Tolunay hoca, işler kötü gitmeye başladığında takımı öyle bir kangrene döndürüyor ki, işin içinden çıkılamıyor. Her zaman çok agresif biri... Basın toplantılarında da agresif, saha kenarında da. Bu sezon Karabükspor'un Kasımpaşa deplasmanında dikkat ettim. 2. devre önünde oynayan Erkan Kaş'a o kadar sert bağırdı ki, Erkan tamamen oyundan koptu ve hücumda sorumluluk almamak için kaçtı resmen. Bir böyle yönetmek ve işi kangrene döndürmek var (Gaziantepspor'da da aynısını yaşadı) bir de Hamza Hamzaoğlu gibi özür dilemek var. Gerektiğinde futbolcusundan, gerektiğinde de taraftarından!

Totti oyuncuları toplar ve yenildiklerinde gidip taraftardan özür diler, Stuttgart'lı futbolcular mağlubiyetlerden dolayı her maç gidip taraftardan özür diler, başkası yapınca bizim medyada "bakın ne güzel eylem, taraftarla-takım arasındaki bağa bakın" diye güzellemeler yazılır, fakat aynısını Türkiye'de bir hoca yapınca bunun adı 'zayıflık' olur, 'eyyam' olur.

Dün bir yerde okudum, "Hamza hoca şirin gözükmek için böyle özür diliyor" diyen var, sözüm ona eyyam yapıyormuş... Sonra "Galatasaray teknik direktörü 'sürekli' özür dilemez" diyenler var. Sürekli dedikleri de 20-25 maçta 2 kez!

Hamzaoğlu Galatasaray'a geldiğinde şöyle bir şeyler yazmıştım? "Nasıl genç ve gelişim üzerinde oyuncular varsa, genç ve gelişim üzerinde hocalar da var, Hamza Hamzaoğlu'na da genç bir oyuncu gibi yaklaşmak gerek" Bu güne kadar da yaptığı hataların farkına varabilmesi, gelişimi açısından en güzel veri. Eğer hatalarınızı fark ediyorsanız, gelişme konusunda adım atıyorsunuz demektir.

Bizim gibi doğu toplumlarında, bu naifliği, daha önce başka yöneticilerde pek görmediğimiz için şaşırıyoruz ve farklı davranışlar bize hemen 'olumsuz' görünüyor. İnsanlar "özür dileyen lider olmaz, zayıflıktır" diye saçmalıyorlar. Halbuki sağa sola höykürmek, agresifliği yüksek tutmak, huzur ortamını bozuyor. Bu devlet yönetiminde de aynı, eğitim, sanat, spor vs yönetiminde de... Eh "Her toplum hak ettiği gibi yönetilmeye mahkumdur" diye boşuna dememişler. Galatasaray özelinde bakarsak insanlar iyi etüt etse Hamza Hamzaoğlu'nun neyi, nasıl başardığını, Prandelli'den sonra sinmiş bir takıma nasıl öz güven verdiğini anlardı. Hamzaoğlu Galatasaray'a geldikten sonra Tolunay hoca gibi daha 2. maçtan saha kenarında yırtınsaydı, belki televizyonlarda, köşelerde taraftarlar toplardı ama bu takım kaybettiği bu özgüveni geri toplayamazdı.

----------------------------------------------------------------------------------------------------------

Şimdi geçelim maça...

Her hafta yaptığım gibi Galatasaray'ın rakibi üzerinde önce küçük notlar tutuyorum. O notlardan bazıları...

* Yılmaz Vural geldikten sonra savunmada daha dağınık ve biraz da şuursuzca saldıran bir Karabük var. Vural her gittiği takımda bunu uygulatıyor, en iyi Kasımpaşa'da uygulatmıştı çünkü kadroya uyumluydu. Sonra Konya, Elazığ şimdi Karabük aynı şeyi deniyor... Ayağa pas yaptırmaya çalışıyor ve savunmadan böyle çıkmak istiyor ama pek de becerikli oyuncuları olan bir takım değil Karabükspor. Savunmadan pasla çıkabilecek oyuncuları yok, ortasahada Hakan hariç pas oyununda becerikli oyuncu yok, hücumda da sadece Traore o oyuna yatkın... Kale önünde de topla al-ver yaparak üretebilen oyuncular yok. Akpala-Kumbela pas oyununa yatkın isimler değiller. Kenarlar Ahmet İlhan - Erkan zaten hiç değil.

* Ortasahada Sow çift ciğerli ve çok etkili bir adam. Kendi çapında oyun da kuruyor, dripling de yapıyor, top da kesiyor. Bence Gosso'nun bir kademe üstünde bir oyuncu. Yanında genelde Musa oldu. O da çok koşması ve ceza alanı içine sürpriz koşularıyla öne çıkan bir oyuncu. Özellikle kanatlardan yapılan hücumlarda ceza alanının içinde bitiveriyor. Galatasaray'da göbekte bu tarz oyuncuları takip etmede sorun yaşanabilir, Hamit de, Selçuk da çabuk oyuncular değiller. Galatasaray Karabükspor'un kenarlardan gelmesine mani olması lazım. Göbekten üretme, kat etme şansları pek yok. Kenarlarda da Ahmet - Erkan kendi başına didinen oyuncular. Onların bireysel olarak etkin olması engellenirse, Galatasaray savunmada çok sorun yaşamaz.

* Yılmaz Vural'ın 4-2-4 benzeri oyun anlayışı göbekte Sow - Musa - Hakan Özmert üçlüsü denemeyişi bence kendi açısından büyük hata. Çünkü Traore taşınması gereken bir oyuncu, Akpala ve Kumbela da öyle, Erkan ve Ahmet de çok fazla çizgiye basarak oynuyorlar, ortasaha yardımları çok az, içeriyi kapatmaya gelmiyorlar. Bu da Musa ve Sow'un ön tarafı taşıyamamasına neden oluyor. Bu ikili defansif görevleri üstlenmekten hücuma destek veremiyorlar, nihayetinde de hatlar kopuyor. 4 hücumcu önde kalıyor geri kalan 6 savunmacı kapanıyor. Takım sadece yarım Hakan'ı, tam da Traore'yi taşısa ve hücumda bir Umut Bulut'ları olsa bambaşka bir hale bürünürlerdi bence.

* Traore yakın oynanması gereken, serbest oyuncu rolünü iyi beceren bir isim. Top ile ilerlemesine izin verilmemesi gereken bir oyuncu. Stoperlerden Mabiala hava toplarında ve ikili mücadelelerde çok iyi ama ilk adımı ağır bir adam. Stoperlerin arasına atılacak toplar tehlikeli oluyor. Bence Galatasaray baskılı bir oyun oynayıp, rakibin pas yaparak çıkmasını engellemeli.  Hucumda da topun değerini bilmeli, atak olgunlaşmadan yapılan ortalar rakibi boğma konusunda engel olabiliyor. Sabri oldukça yüzdeli ve etkili orta kesmesine rağmen çoğu zaman erken orta deneyip atakları olgunlaşmadan bitirebiliyor.

Evet bu maç öncesi notlardan bazılarını Yılmaz Vural görmüş ve üzerine çalışmış. "Maçtan sonra da Galatasaray'ı çok iyi analiz etmiştik, aslında beklediğimizi de aldık" dedi. Bence bazı eksikleri kapatsa da bazı iyi yönlerini de zayıflatmış. (Sow'u keserek)

4-2-4 gibi bir düzenden 3'lü ortasahaya geçip göbekte daha kalabalık olmayı bilmiş. Furkan - Musa ve Hakan ile... Hücuma da Akpala, Kumbela yerine koşan mücadele eden genç bir oyuncu koymuş bu sayede takım daha dinamik bir hal almış.

Fakat Furkan ve Musa çok koşan 'box to box' denen İngiliz ortasaha modelinde oyuncular. Bunlar pozisyon alarak, alan kapatmayı değil, çok koşarak her iki kale önünde yardımcı olmayı düşünürler. Hakan Özmert de klasik bir oyun kurucudur. Bu üçlüden hiçbiri kesik yiyen Samba Sow gibi ortasaha ile savunma arasına girip alan dolduramaz ve rakibin en tehlikeli silahı Sneijder'e yakın oynamayı beceremez.

İlk 11'leri gördüğümde saat 15.30 gibi iki not yazmışım defterime...

* Yiğit - Mabiala stoper hattı aralarına atılan toplarda sürekli açık verir. Burak oynasa...

* Samba yerine iki tane box to box Musa ve Furkan Sneijder'in boş kalmasına sebep olacak, Sneijder bu maç hiç buluşmadığı kadar çok topla buluşur ve bir sürü savunma arkası top atar.

Evet ilki de, ikincisi de "görünen köy kılavuz istemez" misali maçın her anında hissedildi. Sneijder vasat kararlar verdiği bir maç geçirmesine rağmen markajdan uzak oynadığı için sürekli boş top aldı tehdit oluşturdu ve kötü gününde bile iki gol atabildi. Yılmaz Vural gibi tecrübeli bir hoca rakibin en etkili silahını markajsız bırakmak gibi bir hatayı nasıl yapabilir aklım almıyor. Ortayı üçlemek, ileri hareketsiz bir forvet yerine genç mücadele eden bir oyuncu koymak ne kadar doğruysa, Sneijder'i boş bırakmak ve Mabiala gibi ağır bir stoperin yanına bir o kadar ağır Yiğit'i koymak çok daha büyük hatalardı.

Sürekli top alacak olan Sneijder sürekli o yavaş savunmanın arkasına top atabilecekti. Attı da. Maçın daha ilk pozisyonu savunma arkasına sarkan Umut'un kontrol edemediği bir pozisyondu. Sonrasında soldan Yasin, sağdan Bruma bir sürü boş alan yakaladılar. Hızlı Yasin yavaş Yiğit ve Erdem arasına sürekli kaçtı, Sneijder de o pasları sürekli atıp, Yasin'i sıfıra indirdi. Yasin de aslında, iyi kararlar verdiği bir maç geçirmedi, o da çok pozisyon harcadı.

Maçın özeti, tüm tehlikeli pozisyonları tekrarlarıyla verseniz 15 dakika sürerdi. Bence bu maçta Galatasaray'ın iki gol yemesinden daha büyük skandal, bu savunmaya sadece 4 gol atmış olmasıydı. Zira sadece Umut 4 tane kaçırdı herhalde...

Bugün Real Madrid'i izliyorsunuz, 9 gol atıyor. Galatasaray bu bitiriciliği kazanmak için Pandev'i kazanmalıydı. Yanlış anlaşılmasın Umut bugün elinden gelenin en iyisini yaptı ama Umut'un elinden gelen bu kadar.

Bence Hamzaoğlu'nun bir çok doğrusunun yanında en büyük eksiği Pandev ve Dzemaili'yi kazanamaması oldu. Zaman zaman bir çok maçın son 30 dakikasında bu ikiliyi oynatmalıydı. 90 dakika olmasa bile hiç değilse hamle oyuncuları olarak kazanabilmeliydi.

Bugün maçın 3-0 olduktan sonra 3-2'ye dönmesi haftalardır izlediğimiz aynı filmin tekrarıydı... Buna çözüm olarak haftalar öncesinden 3'lü ortasahaya dönmek seçeneği düşünülmeliydi.

Maç 2 fark olunca Galatasaray hücum 4'lüsü komple ilerde kalıyor. Bir de Hamit, Selçuk hücumu seven oyuncular onlar da değişimli olarak çıkıyorlar. Bir de bekler de hücumu seviyor onlar da çıkıyor, arkada akıl almaz boşluklar bırakılıyor. Bu gibi durumlarda hücumdan bir kişi eksiltip Dzemaili'yle ortasahayı 3'lemek geride +1 kişi fazla kalmayı sağlayabilirdi.

Hamza hoca bunu sadece bir maçta, Başakşehir maçında denedi. Fakat mantıken Sneijder sola, Hamit derine Selçuk sağ hafa, Dzemaili sol hafa kayacaktı. Öyle olmadı. Sneijder sol kenara kaymayınca Dzemaili Yasin yerine sol açık gibi oynamaya başladı ve hiçbir sorun çözülemedi. Maç da 2-2'ye dönünce sanki suçlu Dzemaili'ymiş gibi gösterildi.

Bruma da, Yasin de maçın ilk 60 dakikasında çok efor sarf ediyor ve oyun o dakikaya kadar iki farka gelince "Tamam ben görevimi yaptım" düşüncesine girebiliyorlar ve oyundan düşüyorlar. Zaten mental olarak düşmeseler bile fizik olarak düşüyorlar. O dakikadan sonra yorulmuş Sneijder'i de sağa sola kaydırmak doğru değil. O halde forvetsiz oynamak düşünülebilir. İlerde Burak ya da Umut hangisi varsa çıkan oyuncu yerine Yasin veya Bruma yerine sağ veya sol kanada geçebilirler. Ve Galatasaray 4-6-0'a dönebilir (en uçta Sneijder serbest oyuncu görevini yapar). Sonuçta o dakikadan sonra, iki farktan sonra Galatasaray'ın ihtiyacı olan forvet oyuncusu değil! Ortasahada kalabalık olmak!

Bruma 60'tan sonra hem mental, hem fizik olarak düşünce bence ortasaha takviyesi olarak Dzemaili - Yekta gibi oyuncular ile değişmeli. Emre Çolak diyemiyorum çünkü Emre Çolak da oyun içi disiplini olan bir oyuncu değil. Bugün de gördük, bir sağda bir solda sadece topla oynamak istiyor, alanını kapatmayı, Sabri'ye destek olmayı aklına bile getirmiyor. Benim düşünceme göre Emre girerse yorulmuş Sneijder yerine girebilir, onun dışında ya 11 başlar, ya da sonradan girmez. Çünkü oyuna sonradan giren oyuncu oyuna denge katmalı, denge bozmamalı!

Bruma yerine giren Dzemaili veya Yekta, Hamit'i derine atıp Hamit yerine hafa geçince de önde oynayan Umut veya Burak Bruma yerine sağ kenara geçebilir. Bu düzende hurra 6-7 kişi gole koşarken arkayı açıp gol yemezsiniz diye düşünüyorum.

----------------------------------------------------------------------------------------------------------

Geçelim maç sonuna...

Hamza hocaya bunu sordum. "Maç 2, 3 fark olunca Galatasaray hücum bölgesiyle, savunma bölgesi arasında büyük boşluklar oluşuyor, maç 3-0 olunca Melo'yu arıyor musunuz?" dedim şakayla karışık. Ne demek istediğimi çok iyi anladı ve gülümseyerek, "Daha dengeli olmalıyız, herkes hücuma giderse olmaz, oyuncularla bunu konuşmuştuk. Futbolun adaleti var, biraz gevşediğiniz anda ceza kesilir. Bunların üzerinde duruyoruz ama 'daha katı durmamız gerekecek" dedi.

Tam beklediğim cevaptı. Geçen günler "bazen 'ağabey, arkadaş' değil, 'baba' olabilmeli diye bir yazı yazmıştım. Meali, 'oyuncular üzerinde arkadaş gibi bir sempati topladı ama oyuncular maç içinde disiplinsizlikler yapabiliyor. O yüzden, bazen de ipleri daha kısa tutmalı ve arkadaş rolünden çıkıp, Fatih Terim gibi 'baba' olmalı, Fatih Terim gerekirse saha kenarında aktif olur, oyuncularını uyandırır, bu maçları 3-0'lardan döndürmezdi' şeklindeydi...

Bu 'daha katı durmamız gerekecek' ifadesi o yüzden benim beğendiğim bir açıklama oldu.

Ayrıca sağ kanadı daha aktif kullanmak için de tedbirler düşündüğünü, Yasin ve Bruma'nın zaman zaman yer değiştirmesinin etkili olabileceğini düşündüğünü belirtti. Skor 3-0 iken bunu denemek istemiş fakat gol gelince vazgeçmiş. Bu da bence gelecek maçlarda verimli bir sonuç doğurabilir.

-------------------------------------------------------------------------------------------------------

Son olarak, maçın başlarında Ahmet İlhan'ın Sabri'nin yanından uçtuğu bir pozisyon var. Sabri ceza sahasında iki elle Ahmet'i çekmek istemiş, Ahmet kendisini çok kolay yere bırakmış. Bence hakem ona penaltı kırmızı kart ve penaltı verebilir, ben hakem olsam muhtemelen kırmızı + penaltı verirdim. Sabri eski çabukluğunu yitiriyor maalesef, Galatasaray gelecek sene savunma hattını yenilemeyi düşünmeli. As oynayacak bir sağ bek mutlaka transfer etmeli. Bu isim Glen Johnson olabilir bence, Eboue'nin ilk geldiği sezondaki gibi bir etki yaratır, sözleşmesi de 2 yıllık yapılırsa daha sonra durumlar değişse bile zarar edilmez. Zaten bu Olcan'la, Eboue ile neden 4'er 5'er yıllık sözleşmeler yapılır anlamam. Hadi Eboue kabul etmez diyelim, peki Olcan nereye kaçacak? 1+1 yıllık yaparsınız, ilk yıl çok mu iyi oynadı, maaşını 1.7 milyondan 2'e yükseltir sözleşmesini bir yıl daha uzatırsınız, kötü mü oynadı ya gönderir, ya da atıyorum 1 milyon maaş talep edebilirsiniz. Fakat bu sözleşmeler sanki genç oyuncularmış gibi 28-29 yaşında adamlara 4-5 yıllık sunulunca böyle sonuçlar doğabiliyor.

Stoper bölgesi için, Chedjou satılabilirse aynı dili konuşabilen, birbirini tamamlayabilen iki yabancı stoper alınabilir ve Semih - Hakan onlara alternatif olup Koray kiraya verilebilir. Koray'ın fiziksel eksiği çok ve sürekli bir takımda oynamadan gelişmesi zor görünüyor.

Eğer Chedjou satılamazsa da Adil Rami tarzında Fransızca bilen kademesi olan tecrübeli bir Fransız stoper alınmalı. Bana kalsa Chedjou, tam iki kat maaş aldığı Dany'den çok fazlası olan bir oyuncu değil. Bazı konularda daha iyi, bazı konularda ise daha kötü.

Sol savunmada ise Telles, takım iyi olduğunda kumaşı sayesinde takıma uyum sağlıyor, takım kötü olduğunda ise yumuşak olduğu için ezilebiliyor. Eğer iyi bir takım kurulabilirse o da verimli olacaktır, Olcan da bu saatten sonra onun yedeği olur diye düşünüyorum. Hamza hoca ona çok şans verdi ama hala aynı fiziksel zaafları mevcut.

1 comment:

  1. Sinan Bey merhaba,
    benim genel bir yorumum olacak.
    Yorumlariniz hep mac sonrasi analizleri.
    Diger yorumculardan farkli olarak mac öncesi görüslerinizi de burada paylasir misiniz?
    Mac sonrasi yazilarinizda, mac öncesi kendinize almis oldugunuz notlari paylasiyorsunuz. Bunun gibi notlari ve görüslerinizi mac öncesinde paylasirsaniz, hem daha objektif ve hem de daha inandirici olursunuz.
    Saygilarimla

    ReplyDelete