Tuesday, January 23, 2018

Deplasman oyunu



Fatih Terim'in 3. dönemi sonrası Galatasaray'ın başına geçen teknik adamlar arasında, Roberto Mancini gibi, Tudor gibi iç sahada etkili futbol oynatmasına rağmen dış sahada başarısız olan isimler vardı. Bunun başlıca sebebi ligin dinamiklerine uzak olmalarıydı. Aynı dinamiklere Rijkaard da uzak olduğu için onun da deplasman karnesi sıkıntılıydı. Gelen çoğu yabancı hoca da bu sorunu yaşadı.

İlk yazmaya başladığım zamanlarda (2008'den beri devamlı yazıyorum 10 yıl olmuş) bu kalıplara çok karşı çıkardım. 'Ligi bilen futbolcu', 'ligi bilen teknik adam', 'ligin dinamikleri' bu kalıpları kullanan eski futbolcu yeni yorumcuları tiye alırdım. Misal "Rijkaard futbol devrimi yapmış, Barcelona diye bir canavarın doğumunu sağlamış bu adam senin dinamiğini neden öğrensin. Senin dinamiğini öğrenmesin, değiştirsin! Devrim yapsın. Zaten senin liginde öğrenilecek bir şey yok. Senin dinamik dediğin bataklık" falan diyordum ama böyle coğrafyalarda hayatta kalmak için bataklıkta yaşamayı da bilmek gerekiyormuş.

İspanya'da ve Şampiyonlar Ligi'nde şampiyonluklar yaşayan Rijkaard da, Premier Lig'de ve Serie A'da şampiyonluklar yaşayan Mancini de bu ligin dinamiklerini öğrenene kadar çok kan kaybetti ve ben de artık son 10 yılda gördüğüm onlarca örnekten sonra 'ligin dinamiklerinin, kültürü, dili vs bilmenin ne kadar önemli olduğunu öğrendim. (Son dönemde Arap asıllı Müslüman oyuncuların daha kolay adapte olabilmesi de göze çarpıyor) Sadece büyük takımların deplasmanda maç kazanma kimliği için demiyorum bunu. Anadolu'da da defalarca görüyoruz. Daha düşük maliyetli ama ligin dinamiklerini, kültürünü bilen oyuncular; daha pahalı, yıldızlar topluluğu Anadolu takımlarını hemen hemen her seferinde geçiyor. Gelen yabancı futbolcular da kültüre uzaksa yukarıdaki yabancı hocalar gibi bocalayıp zaman kaybediyor. En yakın örnek Göztepe ve Antalyaspor. Göztepe tüm transferlerini ligi bilen oyunculardan yaptı ve lig başlar başlamaz yarışmaya hazırdı. Antalyaspor'u ise biliyorsunuz...

Fatih Terim'in tekrar getirilmeyeceğini düşündüğüm için Tudor'un gönderilmesine çok karşı çıktım. Çünkü Tudor'u gönderip herhangi başka bir yabancı teknik direktörü dün getirselerdi bugün yine %80 Kayserispor'un galibiyetini yazıyor olacaktım. Terim ise daha ikinci lig maçında Süper Lig'in bu sezon Anadolu'daki en zor deplasmanından 3 puanla çıktı.

TÜRKİYE'DE DEPLASMAN

Mancini ve Tudor gibi isimler deplasmanda neden çok puan kaybetti? Bence geçmişte çalıştıkları liglerde, takımlar arası güç dengesi yakın olduğu için. Deplasmanda beraberlik bunların liglerinde 'fena değil' gözüyle bakılabilen bir sonuç Türkiye'de ise öyle değil. Türkiye'de üç büyük takımın şimdilerde Başakşehir de eklendi ligini domine ettiğini senelerdir görüyoruz. Portekiz de böyle. Bu gibi liglerde "Deplasmandan beraberlik çok enseyi karartacak bir sonuç değil" diyemezsin. Takımlar 70 puanla şampiyon olamaz çünkü! Portekiz'de de üç büyükten birini çalıştırırsan diyemezsin. "Rio Ave deplasmanından bir puan iyi sonuç" diyemezsin. Türkiye de böyle. Fakat bu teknik adamlar çalıştıkları liglerde deplasman maçını her zaman çok gözünde büyütmüş. 'Rakibi nasıl durdururum' üzerine kafa yormuş.

Şunu unutmamak lazım. Yapılan bir başarılı defansif taktik bile senin bir adım geri atmana sebep olur. Satranç tahtasında bir savunma için, bir adım geri gitmek zorunda kalırsın ve ne kadar çok 'tedbir' rakibine o kadar çok 'üstüme gel' demek oluyor.

Tudor bu konuda dengesizleşmişti. Bu konuyla ilgili yönetimden telkinler alıyordu muhtemelen ve gidip Başakşehir maçına (hiç olmadık deplasmana) çift forvet, full hücum falan çıkıyordu orada fark yeyince, bu sefer Yeni Malatyaspor'a karşı kendi sahasında 8 defansif oyuncu ile bekleyerek oynuyordu. Aslında tam tersi gerekliydi ama son haftalarda maalesef şirazesi kaymıştı. Tabi buna Özbek yönetiminin basiretsizliği de sebep oldu. Fatih Terim kadar dominant ve tecrübeli aynı zamanda ligin bataklığında yüzmeyi iyi bilen bir teknik adam dışında hiçbir potansiyelli genç hoca bu Özbek yönetimi ile büyüyemeyecek gibiydi.

Artık maça geçelim...

FERNANDO YOKSA BELHANDA DA YOK

Fatih Terim Belhanda'yı neden yedek bıraktı? Bu sorunun cevabı, Fernando'nun eksikliği. Şöyle... Belhanda kendisini bir 10 numara değil, 8 numara olarak tanımlıyor ki bu bence doğru bir tanım. Top kontrol becerisi düşük olduğu için sırtı dönük top alamıyor bu yüzden de 10 numara pozisyonunda etkisizleşiyor. Öte yandan bir 8 numara için oldukça hareketli, oldukça yaratıcı paslar atabilen, mücadele de eden ama çok da top kaybeden bir oyuncu.

Selçuk ise en kötü döneminde bile 'topun değerini çok iyi bilen' bir orta saha oldu. Herkes yerden yere vururken ben biraz da bu yüzden oynatılmak zorunda olduğunu yazıyordum. Selçuk'un en iyi bildiği iş topu kaybetmemek. Bu maçta da doğru tercihti ve üstelik son dönemde de oldukça formdaydı yani sadece taktiksel açıdan değil form açısından da hakediyordu.

Belhanda çok kolay top kaybı yaptığı için orta ikilide 8 numara olabilecek bir oyuncu değil tamam bir 8 numara ama arkasında en azından Fernando gibi bir 6 numaraya ve yanında Ndiaya'ye gibi bir başka defansif meziyeti olan 8 numaraya ihtiyacı olan bir 8 numara. Yani en fazla 4-3-3'ün en ofansif merkez ortasahası rolünde, İniesta gibi oynayabilecek bir 8 numara...

Belhanda bu kadar çok top kaybı yaparken Ndiya - Belhanda ve önünde Feghouli üçlüsü kurulamazdı. Busquets - Xavi - İniesta örneği üzerinden gidelim. Selçuk bu örnekte Busquest rolünü de Xavi rolünü de oynayabiliyor. İniesta rolünü ise rakip kaleye yüzü dönük topla katedemediği için beceremiyor. Zaman zaman onu Melo - Hamit ikilisinin önünde en ofansif 8 olarak denediler ama bunu kıvıramadı çünkü Belhanda kadar hareketli, çabuk ve driplingle gidebilen bir oyuncu değil. Belhanda ise Selçuk gibi top saklayabilen, onun kadar iyi defansif pozisyon tutabilen bir oyuncu değil. Bu yüzden Belhanda da Selçuk'un oynadığı Busquets ve Xavi rollerini oynayamaz.

SELÇUK - NDİAYE - BELHANDA NEDEN OLMAZ?

Peki, Selçuk - Ndiaye ön çaprazında da en ofansif 8 olarak Belhanda neden olmaz? Bunu geçmiş yazılarımda sürekli belirtmeye çalışmıştım. Bu üçü olabilir ama kanatlarda Garry ve Yasin ile değil!

Son yazılarımdan birinde... "Gomis ile arkasındaki üçlü arasında (Belhanda - Ndiaye - Fernando) 40 metrelik bir kopukluk oluyor. Gomis bunlara top indirse indiremez, duvar olsa olamaz. Tabi bu sorun çözülebilir. Göbek oyuncuları forvete destek veremese de 4-3-3 veya 4-2-3-1 oynayabilir bir takım ama onların veremediği topsuz forvet koşusu desteğini kanatlar vermek zorunda kalır. Galatasaray'da o şekilde forvetleşebilecek bir kanat da yok! (Sinan Gümüş hariç) Feghouli Valencia'da bunu yapabiliyordu ama bu kondisyon ile hem kanat, hem forvet gibi topsuz hareketliliği gerektiren bir rolü üstlenmesi henüz mümkün değil."

Fatih hoca hem Yasin hem de Garry'nin formu nedeniyle her iki oyuncuyu da oynatma kararı aldı. Bu aynı zamanda sürekli kanatları kullanan Kayserispor adına da ofansif ve defansif bir önlem. Yasin ve Garry sürekli kenarlardan tehdit ettiği için Kayserispor bekleri eski maçlardaki kadar çıkamadı. Aynı şekilde Mariano ve Latovlevici de Kayserispor'un kanat gücü nedeniyle çıkamadılar. Sumudica devrede ilk hamle olarak sol bekini çıkarıp oraya Güray'ı koyarak akıllıca bir hamle yaptı. Neyse bu konuya aşağıda değiniriz...

Yasin ve Garry'ı çizgiye koyunca bunlardan Eren'in yanına 2. fovet koşusunu yeterince alamıyorsun o halde 2. forvet kim olabilir? Kondisyonu yetersiz de olsa Feghouli. Feghouli, Belhanda'ya göre santrfora daha yakın oynamayı bilen bir futbolcu ve bu yüzden Fatih hocanın maç öncesi planları bence çok doğruydu. Hem formda, formayı isteyen oyuncuları oynattı hem de bu oyuncuları bir arada en verimli kullanabileceği düzeni bulmuştu. O düzende de Belhanda'yı bu haftalık kesmesi gerekliydi.

İLK 30 DAKİKA

Bu bölümde harika bir Galatasaray izledik. Oyuncular maksimumunu verdi. Selçuk mükemmele yakın bir 30 dakika oynadı. Galatasaray topa sahip oldu ve Kayserispor'u dağıttı. Sonraki dakikalarda yorgunluklar göze çarptı ve ilk devre tamamlandı. Bu ilk 30 dakikada tabi Fatih Terim motivasyonundan bahsetmezken olmaz. Twitterda da değindim. Bizim toplumda kendisini zeki sanan insanların çok sevdiği bir argüman var. "Fatih Terim gaz veriyor başka bir şey bildiği yok" Gaz verme yani motivasyonu bu kadar basit bir iş sanıyorlar. İşte bu kendisini çok zeki sananların küçümsemeyi çok sevdiği 'motivasyon' takım sporlarında o kadar önemlidir ki, yeri gelir top aralarından geçmesin diye adamlar kafa kafaya çarpışır. (Deniz Türüç'ün ilk yarıda kullandığı frikikte Serdar Aziz ve Eren top aralarından geçmesin diye kafa kafaya çarpıştı) Bu yüksek konsantrasyon ve motivasyon ile oynatma işini her babayiğit beceremiyor. (Bence Sumudica'nın da fark yarattığı konu bu)

2. devreye Sumudica yukarıda bahsettiğim değişiklikle çıktı. İlk yarı Garry tüm gücünü kullanıp zaten atletik bir bek olmayan Atila'yı perişan etti. Bunun üzerine Sumudica sol kanat Güray'ı sol beke koydu ve bol bol hücuma çıkmasını istedi. Geride Garry'e çok boşluklar da verecekti ama artık maç 2-0 olmuştu ve bu riski almak zorundaydı.

2. yarının başında Garry'nın pasında Feghouli çok kolay sıfıra indi orada Güray o boşluğu verdi. Ve ön direkte Eren bomboştu. Arka direğe ise Yasin gelmekte geç kalmıştı. Feghouli normalde oyun görüşü çok yüksek bir futbolcu orada Eren'i görse maç 3-0 olacak ve Sumudica'nın Güray riski, belki maçı bitirecekti ama o gol olmadı. Sonrasında tamamen yorulan Galatasaray ipleri Kayserispor'a kaybedecekti. Güray geldikçe geldi zaten yorgun olan Garry kalan gücünü de onu takip ederken harcadı ve son yarım saatte gücü kalmadığı için birçok kontrayı da tamamlayamadı ama değişiklik hakkı da kalmadığı için Garry bitkin bir şekilde 90 dakika çıkarmak zorunda kaldı. Güray riski, Feghouli o pozisyonda Eren'i göremeyince Kayserispor lehine döndü ve Umut, Denayer'den kurtulduğu pozisyonlardan birinde golünü attı.

52'de gelen bu golden hemen sonra Kayserispor iştahlandı ve baskısını arttırdı. O dakikalarda ciddi yorgunluk belirtileri gösteren Feghouli ve Yasin'den birinin çıkıp, Galatasaray'ın en yüksek pres gücüne sahip oyuncusu Tolga'nın girmesi gerektiğini düşündüm. Bu düşüncemi tweet attıktan 10 saniye sonra da Fatih Terim Tolga'ya el attı ve Feghouli'yi çıkardı. Bu bence son derece doğru bir hamleydi.

YENİLİĞE KAPALI OLURSAN, REZİL OLURSUN

Bizim Kalu Bela'dan kalma yorumcular bu değişikliği hiç anlamamıştır ama Fatih Terim'den çekinip rezil olmaktan korktukları için yarın anlamadıklarını yazmazlar. Bu değişikliği bir yabancı hoca yapsa "Tolga gibi kazmadan 10 numara yaratmaya çalıştı cahil" diye yazıp kendi cehaletlerini ortaya koyarlardı.

Çünkü değişmez ezberleri; 10 numaraların klasik Brezilyalılar gibi çok yetenekli, az koşan, yaratıcı oyuncular olması üzerine. Futbol zamanla sürekli değişir ama bunlar takip etmez ve bu değişime adapte olamaz. O yüzden sık sık rezil olurlar ama Fatih Terim'e laf demeye de cesaret edemezler.

Efendim çok yetenekli olmasa da çok koşan bir orta saha oyuncusundan 10 numara yaratmayı ve bunu 4-2-3-1'de yaratınca 12 kişi oynama avantajını sanırım ilk çıkaran adam Jose Mourinho idi ve sonra bu taktik İngiltere'de meşhur oldu. 4-2-3-1'in 10 numarasına, bir Brezilyalı değil de box-to-box orta saha olan Lampard'ı koyunca Chelsea maçlarını 12 kişi oynamaya başladı. Lampard bitmek bilmeyen mesafe kat etme özelliği ile hücumda Drogba'nın yanında 2. forvet, savunma da orta sahada 3. oyuncu oluyordu.

Lampard'a bu rol o kadar çok yakıştı ki bir sezonunda Premier Lig'de 36 maçta 22 gol atıp 16 asist yaparak işin boyutunu değiştirdi. Bunu gören diğer menajerler başlarım yeteneğine deyip 4-2-3-1'in 10 numarasına box-to-box ortasaha oyuncularını koymaya başladılar. Bir ara Gerrard da bu roldeydi galiba...

Neyse Tolga'nın yapacağı ön alan baskısı, Kayserispor'un baskısını kıracak diye bekliyordum ve beklediğim oldu. Aslında oyundan düşen bir diğer kanat Yasin yerine Tolga'yı sokup, Feghouli'yi de sola çekebilirdi ama Feghouli'nin gücü Yasin kadar da kalmamıştı. Sonra da Yasin'i de çıkarıp Sinan'ı aldı zaten Fatih hoca.

TAKIM NEDEN ÇOK ÇABUK YORULDU?

Takımın çok yorgun olmasında kamptaki yüklemenin etkisi vardır ve bu kamp zorunluydu. Haziran ayında lig açan bir takımın ligin ortasında yorgunluklar ve sakatlıklar yaşaması normal. Fatih hoca bu konuda biraz Tudor'u suçluyor gibi görünüyor ama bence doğru bir eleştiri yapmıyor. Şuan ligde Galatasaray'dan daha diri kaç takım var?

BİREYSEL DEĞERLENDİRMELER

Son olarak bireysel değerlendirmelere geçelim.

* Kayserispor kanatları çok iyi kullandığı için normalde hücuma çıkmayı çok seven iki bek Mariano da Latovlevici de bu maçta fazla çıkamadı ve bunu yapmaları iyi de oldu. Hücumda etkisiz ama savunmada konsantreydiler.

* Galatasaray baskı yiyene kadar açık oyunda tek sırıtan oyuncu Denayer'di. Umut kendisine net üstünlük kurdu. Golü de attı ancak sonrasında, kapalı oyunda Denayer kenar ortaları iyi karşıladı. Gerçi son bölümde de bir hatası oldu, kafa topunu kaçırdı, Kayserispor bu pozisyonda penaltı bekledi. Bence takımın zayıf karnı olmaya devam ediyor.

* Sumudica veya Umut'un kendisi, daha sorunlu olan taraf Denayer olduğu için sürekli onun üzerine oynadı. Bu Kayserispor için akıllıca bir taktikti. Serdar ile kafa topuna çıkmaması gerektiğini biliyordu (Serdar'ın burnunu kırsan kulağıyla kafaya çıkar çünkü, Emre Aşık'tan sonra Galatasaray'da böyle bir stoper izlemek güzel) Bu yüzden sürekli Denayer'in üstüne oynadı.

* Ndiaye Badji'den aldığı hamleden sonra biraz sindi. Aynısı Türkiye Kupası maçında Tolga ile Emre Toraman arasındaki tartışmadan sonra olmuştu. Orada da Tolga sinmişti. Galatasaray ciddi manada Melo, Bülent Korkmaz gibi bir korkusuz lider arıyor. Serdar ikili mücadelelerde korkusuz ama bu işlere hiç bulaşmıyor, arkadaşlarını sahiplenecek kadar rütbeyi almadı henüz belki ilerleyen yıllarda... Maicon ve Fernando da agresif ve cesur karakterler ama Melo ve Bülent Korkmaz gibi takımı sahiplenen bir karakter olmaları lazım. Herhalde bunu Fatih hoca halleder. Birine bu rütbeyi vermesi gerek. Galatasaray'a yakışmıyor bu durum.

* Donk'u beğenmediğimi geçmişte çok yazmıştım. 2013-2015 arası Kasımpaşa maçlarını sürekli basın tribününden takip ettiğim için kendisini çıplak gözle çok izlemiştim. O dönemdede stoper oynadığında uyuduğunu, konsantrasyonunun çok kötü olduğunu, orta sahada da temposuz olduğunu hep yazmıştım. Fatih hoca çok temposuz olmasına rağmen dar alanda çok işe yarayabilen mükemmel fiziği ve oldukça iyi tekniği nedeniyle onu kazanmak istiyor ama Donk'un mentali maalesef çok sorunlu. Bu maçta da olmadık fauller yaptı. Yine de Selçuk bu kadar yorulmuşken ve elde başka alternatif yokken oyuna girmesi normaldi.

3 comments:

  1. Cok guzel yaziyorsun Sinan. Hep yaz hep okuyalim. Eline saglik.

    ReplyDelete
  2. Sinan Bey, Mourhinho-nun medyayi yonetmesi hakkinda yazi yazmistiniz. Ne yazikki futbolist kullanamiyorum. O yaziyi kendi blogunuzda paylasabilirmisinz? Tesekkurler.

    ReplyDelete
    Replies
    1. Bu hafta Futbolist sitesi açılacak oraya taşıyacağım hepsini

      Delete