Fatih Terim, kendisinden önceki dönemde Galatasaray kadrosunun en büyük eksiği olan rotasyonu; içeriden yaptığı transferlerle zenginleştirdi ve 2. yarının ilk iki maçında çok sayıda eksiğe rağmen önemli galibiyetler aldı. Bu sırada çok sayıda pozisyona girebilen bir takım da yarattı. Galatasaray ilk yarıya göre biraz daha yüksek bir motivasyon ve özgürlüğün verdiği yaratıcılıkla oynuyor. Futbolcuyu mutlu hale getirebilirseniz sahada yaratıcılığı da artıyor ve bu durum girdiğiniz gol pozisyonu sayısına da direkt olarak yansıyor. Tam tersi baskı ise yaratıcılığı öldürüyor, sorumluluk aldırtmıyor ve kısırlaştırıyor. (Çok agresif, höt-zöt hocalara bakın, takımları hep kısır bir anlayışa sahip olur. (Tolunay Kafkas, Ziya Doğan, Osman Özköylü, Gattuso, Hagi vb) Fatih Terim'in yarattığı sinerji, oyunculara aşıladığı özgüven bu yaratıcılığı arttıran sebep. Terim de agresif bilinir ama önemli bir farkı oyuncusunun medya önünde değerini sürekli arttırmaya çalışır. Gelir gelmez, "Takım elbiseyle maça gidelim, alem şöyle bir Galatasaray görsün" demesi bundan. Tümer Metin'in kitabını okuyun, Terim için şöyle der. "Kendinizi çok değerli hissettirir. En güzel elbiseyi giymenizi, en güzel yemeği yemenizi ister, özgüveninizi hep yükseltir, sizi özel hissettirir ve el üstünde tutar" Tümer biliyorsunuz kulüp takımlarındaki performansından fazlasını Terim ile Milli Takımda vermişti.
Kayserispor maçında oynamayan Maicon, Fernando, Belhanda, Gomis tam olarak ilk yarıdaki takımın omurgasıydı. Osmanlıspor maçında ise Serdar - Fernando - Ndiaye - Belhanda ve Gomis yoktu. Neredeyse ilk yarıdaki ideal 11'in yarısı... Bu maçta eksiklikler daha çok hissedildi ama sadece Karcemarskas 3 tane kale sahası önünde penaltıdan daha kolay pozisyonları kurtardı. İki tane de ilk yarıda Tolga ve Feghouli boş kaleye gelen pasları es geçti. Tam 5 %100'lük pozisyon kaçmış. %90'lıkları falan hiç saymıyorum bile.
N'DİAYE'NİN VE FERNANDO'NUN YOKLUĞU
Galatasaray'da Kayserispor maçında Fernando'nun eksikliği o kadar hissedilmemişti çünkü Ndiaye'nin agresifliği, Selçuk'un pozisyon tutması onu fazla aratmadı ancak bu maçta hem Fernando hem de Ndiaye olmayınca defansif sertlik ve 2. bölgedeki pres kalitesinde normal olarak ciddi bir azalma oldu. Bu maç farka da gidebilirdi ama kalite olarak yine de eksiklik hissedildi.
Tudor'un parlattığı Tolga ve Terim ile yeniden çıkışa geçen Selçuk ve 4. isim olarak da Donk, Ndiaye ve Fernando ikilisinden biri olmadığında yerini doldurabiliyorlar ama ikisi olmadığında kalite düşüşü göze batıyor. Ndiaye kadar sert, çabuk ve sağlam bir presçi yanında olduğunda Selçuk'un ağırlığı göze batmıyor ve Fernando'yu aratmıyorlar. Öbür yanda Ndiaye olmadığında ise Fernando'nun yanında Tolga kadar mesafe kateden bir oyuncu onu aratmayabilir. İlk yarıdaki Gençlerbirliği maçında da Ndiaye yoktu ve o maçta da Fernando - Tolga ikilisi fena bir iş çıkarmamıştı.
Yani Galatasaray, Fatih Terim'in yaptığı iç transferler sayesinde Fernando - Ndiaye ikilisinden birinin yokluğunu karşılayabilir. Ndiaye giderse, Fernando'nun yanında Tolga o boşluğu doldurabilir. Selçuk - Donk ve Belhanda gibi alternatifler de olduğu için o bölgede rotasyon sıkıntısı olmaz. O yüzden Ndiaye satılırsa ben önce sol bek alınmasının Galatasaray için daha doğru bir karar olduğunu düşünüyorum.
NDİAYE SATILMALI MI?
Ndiaye çok beğendiğim bir oyuncu. Geçtiğimiz aylarda twitterda bir arkadaş "Fernando mu, Ndiaye mi Galatasaray için daha değerli" diye sormuştu. O dönemde Ndiaye hücumda yok, oyun kuramıyor diye eleştiriliyordu. Hatta Rıdvan Dilmen, "Bu Ndiaye neden oynuyor biri bana anlatsın" demişti. Ben twitterdaki bu soruya "Fernando kilit isim ama o paraya bulursun. Badou sanıldığından daha değerli" yazmıştım. Türkiye'de presin ne kadar değerli bir şey olduğunu anlamıyorlar. Bunun değerini anlamak için Avrupa futbolunu daha yakından takip etmek lazım.
Tutturmuşlar bir set oyunu... Pasör, ağır orta saha oyuncularına hak ettiğinden büyük değer biçiyorlar. Günümüz futbolu al gülüm ver gülüm oynanmıyor. Her geçen gün hızlanıyor. Bu hıza ayak uyduracak, rakibi bozacak, hazırlıksız yakalayacak oyunculara biçilen değer de her geçen gün artıyor. Set oyunu nedir? Büyük takımsan top sende olduğunda rakip kendi sahasına çekilir ve çekilen rakibin aralarında boşluklar bulmak için daha hızlı paslaşmalı veya driplinglerle, verkaçlarla rakibi delecek hücum şablonları yapman gerekir. Bu futbolun doğuşundan beri büyük takım ile küçük takım arasında her maç oynanır. Artık günümüzde kapanan takımlar çok daha iyi yardımlaşıyor, en zayıf takımlar bile 11 kişi topun arkasına geçip alan daraltmayı biliyor. Günümüzde oyun her geçen gün hızlanıyor ve oyun hızlandığında, presin yani top sizin ayağınızda değilken yaptıklarınızın değeri artıyor.
Artık kapanan ve yerleşmiş rakiplere değil, top ayağında olan rakiplere gol atmak daha kolay. Doğru yerde ve zamanda presi yapıp topu kazanınca rakibi eksik ve yerleşmemiş yakalama şansınız artıyor. Bu yüzden set oyununu iyi oynayandan ziyade presi iyi ve organize yapanların değeri artıyor. Pep Guardiola'nın sırrını herkes pas, sayısız pas olarak görür. Bence Guardiola'nın esas sırrı inanılmaz bir pres gücü yaratmasıdır. Dikkat edin Guardiola'nın takımları kaptırdığı topu geri kazanmada her zaman açık ara en iyi ekip olur! İngiltere kulüpleri de Kante'yi gördükten sonra ona benzer ne kadar oyuncu varsa sulanmaya başladılar çünkü değerinin ne kadar yüksek olduğunu anlamamak için ancak 80'lerin futbolundan kalmak ve Premier Lig'i takip etmemek gerekir. Yani bizim futbol yorumcuları gibi olmanız gerekir.
Şimdi Süper Lig'de Badou Ndiaye'ye yakın seviyede pres yapabilen bir futbolcu daha yok. Ndiaye başka bir klasmanda presi yüksek süratle yapıyor. Diğer futbolcular ise onun 1-2 sınıf altında bir pres kapasitesine sahip. Tolga da onlardan biri. Aralarında ciddi bir çabukluk ve hız farkı var. Ekseni etrafında Badou'nun hamleleri çok daha çabuk ve sert. Yere daha sağlam basıyor ve top kapma hamlesini daha becerikli yapıyor. Buna rağmen Tolga'nın da iyi olduğu ve bu sezon ciddi manada geliştirdiği özellikleri var.
Onlardan en önemlisi topsuz oyun bilgisi. Bugün yine merkez orta sahadan 40 metrelik bir koşu yapıp kale önünde boş kaleye kaçırdı. Bazen atıyor, bazen kaçırıyor bunlar olacak. O koşuyu Ndiaye oynadığı 17 maçta bir kere yapamadı ama Tolga onun yerine oynadığı iki maçta da yaptı. Bir Gençlerbirliği karşısında gitti gol attı, bir de bu maçta boş kaleye kaçırdı.
2. forvetler gol koşularını, bir mevki öne hamle ile yapabiliyor. Yani satranç tahtasını düşünün, forvet arkası veya kanatlarda oynuyorlar. Pozisyonun gelişimini sezip örneğin sağ kanattan arka direğe doğru koşu yapıp gol atıyorlar. Sağ kanattan - santrfora bir pozisyonluk sıçrama, 10-15 metrelik topsuz gol koşuları şahane olay... Yine forvet arkası oyuncu, santrforun arkasına önüne topsuz koşular atıp 2. forvet olabiliyor ama Tolga'nınki çok nadide. Merkez orta sahadan 30-40 metre topsuz koşu yapıp, satranç tahtasında 2 pozisyon birden atlayarak gole koşuyor. önce forvet arkası pozisyonuna ardından santrfor pozisyonuna kadar sıçrıyor. Bunu yapıp, iki pozisyon atlayarak forvetin arkasına, önüne girip gol atan-kaçıran futbolcu dünyada bile sayılı. Bu çok değerli ve nadir bulunan bir özellik. Bunun için çoğu insanda olmayan bir ciğer lazım. Bunu yine merkez orta sahadan 2. forvete dönüşebilen Khedira'da ve bu aralar Chelsea'de 5'linin solunda oynayıp sağ forvete koşu yapabilen Marcos Alonso'da görebiliyoruz. Herhalde arayıp tarasak da 10 tane isim zor buluruz. Tolga'nın bu özelliği çok değerli ve kullanılmalı. Öte yandan Tolga kendisini topa vurma becerisi olarak da çok geliştirdi. Bu sezon ceza sahası dışından attığı golleri söylemiyorum sadece... 10-15 metreden uzun atılan isabetli paslar da topa vurma becerisi gerektirir ve Tolga bunlarda da çok gelişti. Geçen seneki Tolga'nın üzerine koymuş bir futbolcu izliyoruz ve bu konuda Tudor'un da hakkını vermek lazım.
Tolga hiçbir zaman Ndiaye'de çabukluğu veremeyecek. Galatasaray kendi 2. bölgesini ilk devredeki kadar sağlam kapatamayacak. Galatasaray ligin ilk yarısında rakiplere kendi sahasında pas yapabilme imkanı vermiyordu. Ndiaye ile Fernando o kadar sağlam bir 2. bölge presi yapıyorlardı ki rakipler 3 saniyeden fazla topa basamıyordu. Bunu ilk yarıdaki 17 maçta sadece Beşiktaş yapabildi, diğer 16 takım yapamadı. Bu seviyede bir savunma gücü artık olmayacak. Bugün de Osmanlıspor'un Galatasaray 2. bölgesini çok daha rahat geçtiğini gördük ama Tolga başka özellikler sağlayacak. Belki Fernando - Tolga - Belhanda üçlüsü ile 4-3-3 imkanı doğacak.
Ben her zaman değerini bulan oyuncunun satılmasından yanayım. Hele oyuncu gitmek istiyorsa... Gitmek isteyen oyuncuyu tutsan bile gazı kaçmış kola gibi oluyor ve eski tadı alamıyorsun. Eğer Bayern, Real Madrid, Barcelona seviyelerinde bir takım değilsen değerini bulan ve gitmek isteyen oyuncuyu satmalı ve doğru scouting ile yerini doldurmayı denemelisin. Bugün Ndiaye'nin yeri kadro içinden oyuncularla da dolabilir ama daha gerekli olan sol bek pozisyonu kadro içinden çözülemiyor.
LATOVLEVİCİ NEDEN BU DURUMDA?
Bu arada benim Latovlevici hakkında yanılma nedenim de bu yukarıda belirttiğim konuyla direkt ilişkili. Latovlevici, büyük takım tecrübesi olan bir bek uzun yıllar Steaua Bükreş'te ligine hükmeden bir takımda, oyunu rakip yarı alanda oynamış. Hücum bindirmeleri, hücumda oyunu genişletme, doğru pozisyon alma gibi konuları çok iyi biliyor. Geçen sezon ayağı da çok iyiydi. O yüzden onun büyük takımlar için doğru profilde bir oyuncu olduğunu düşünüyordum. Atladığım konu, Latovlevici'nin çok ağır olması oldu. Oyunu biliyor, nereye gidecek, nereye atacak biliyor ama o kadar ağır ki, baskıyı yediğinde ondan kurtulup bir şeyler yapamıyor. Günümüz futbolunda ilk olarak yavaş oyuncu göze batıyor. Linnes'in oyun bilgisi ve tecrübesi Latovlevici'nin çok altında ama çabuk ve hata yaptığında, adamını kaçırdığında hızıyla yetişmeye çalışıyor. Bu sayede hataları bu kadar göze batmıyor. Ama top ayağındayken ağır kalan oyuncu spotları üzerine çekmiş oluyor. Statta 36 bin kişi varsa 36 bini de topun olduğu yeri izler. Top sende değilken boşalttığın alanı veya kaçırdığın adamı geneli göremez ve bu yüzden sorumluluk almadığın için veya uyuduğun için ıslıklanmazsın ama top ayağındayken sırıtıyorsan, ağır kalıyorsan bundan kaçamıyorsun. En çok göze sen batıyorsun ve bu durum Latov da yaşanıyor.
Galatasaray futbolcuları 4 aydır maaş almıyor. Ellerinden geleni yaptıkları Tudor döneminde de Terim döneminde de barizdi. Latov da ayrıca son 6 ayda iki kere ameliyat olmuş bir oyuncu. Bu oyuncuyu hem 4 ay maaşını vermeyip hem canın sıkıldıkça ıslıklamak tekniği taktiği geçtim canice bir davranış. Benim izlerken vicdanen canım acıyor. Ha toplanmış meydanda bir insanı onlarca kişi taşlamışsın, ha böyle işini yapan bir adamı binlerce kişi ıslıklamışsın. Ruhen ne kadar acı verici olduğunu düşünemiyorum. Bunu yapan insanlara 4 ay maaş verme ve iş yerinde bir hataları olursa böyle yuhala acaba ne hissederler. Yani işin teknik taktik boyutunu geçtim bu çok büyük bir vicdansızlık. Efendim Real Madrid de ıslıklıyor gibi örneklerin manası yok. Bu onlar da vicdansız demekten başka bir anlama gelmiyor. İngilizler ıslıklamıyor, bazı kültürler ıslıklıyor, bazı bizim gibi linççi, ahlaken çürümüş toplumlar ise ıslıklıyor.
Latov'un bireysel olarak sırıtmasının yanı sıra ilk devrede Yasin ve Selçuk'un ondan kopuk oynamasının da çok payı vardı. Zaten Mariano gibi çabuk ve yetenekli bir oyuncu değil. Baskı yediğinde topu kaçırıp, bir iki feyk atıp topu kurtaracak bir oyuncu değil. Bir de Yasin ve Selçuk top ona geldiğinde boşa çıkmayıp ondan hastalıklı gibi uzaklaşınca daha da göze battı. Bu yüzden de devrede doğru bir hamle ile riskli de olsa Selçuk - Belhanda değişikliği geldi.
Geçen hafta Belhanda'nın taktik gerekçelerle oynamadığını düşündüğümü yazmıştım. Belhanda kadar çok top kaybı yapan ve pozisyon disiplini olmayan bir 8 numarayı, Fernando gibi sağlam pozisyon tutan bir 6 numaran olmadan merkez ikilide dengelemek mümkün değil. O yüzden onun yerine, Belhanda kadar yetenekli olmasa da, Belhanda kadar dikine oynayamasa da çok daha az top kaybı yapan ve çok daha iyi bir pozisyon disiplinine sahip olan Selçuk'un oynaması normal. Fernando döndüğünde, Selçuk yerine hücumda daha yaratıcı, daha dikine topla kat edebilen ve daha hareketli Belhanda'nın oynamasını bekliyorum.
BELHANDA'YI KULLANMAK
Belhanda on numara oynattığınızda farklı avantaj ve dezavantajlara sahip, 8 numara oynattığınızda da aynı şekilde farklı avantaj ve dezavantajlara sahip. Yani ne tam 8, ne de tam 10 diyemiyorsunuz.
8 numara oynadığında çok top kaybı yapması problem oluyor çünkü topu kaptırdığında önünde en az iki kanat ve bir forveti oyundan düşürmüş geride eksik yakalanmış oluyorsunuz. Bir 8 numaranın Belhanda kadar top kaybetme lüksü yok. Ancak bir 8 numaraya göre dikine pas ve driplingleri de oldukça etkili.
Öbür yandan bir 10 numara olarak oynattığınızda; hareketliliği ile arkasından gelenlere alan açması ve pres gücü avantaj sağlıyor. Forvet arkasındaki oyuncu bu kadar basınca rakibi çıkartmamak daha mümkün oluyor ama bir 10 numaraya göre son 2 haftada Feghouli'de gördüğümüz skorerlikten çok uzak. 2. forvet olmayı da bilmiyor, sırtı dönük top alıp oyun açmayı da.
O yüzden Belhanda biraz garip, spesifik bir oyuncu. Ona tam uyacak bir sistem yaratmadan bazen çok iyi, bazen çok kötü görünmeye devam edecek gibi.
2. yarı Belhanda oyuna girdiğinde de Galatasaray hücumda daha kolay pozisyona girebilen ama orta sahası da daha kolay geçilebilen bir takım oldu. Fatih Terim risk almaktan hiç çekinmiyor ve aldığı bu riskten de karlı çıktı.
DENAYER TERCİHİ
Son olarak Denayer'e değinip bitirelim. Kayserispor maçında ciddi hatalar da yaptı ama fiziksel olarak diri ve özgüveni iyi durumdaydı. Belli ki antrenmanlarda iyi çalışıyor ve Terim de formayı veriyor. Bugün Osmanlıspor santrforsuz çıkıp Aminu, Serdar gibi süratli - çabuk oyuncular ile kontra oynamayı denedi. Ona karşı da geniş alanda çabuk Denayer iyi bir önlem oldu. Serdar bence Galatasaray'ın savunma meziyetleri en iyi stoperi ama Maicon'un hem oyun kurma hem duran toplardaki ofansif değeri, Denayer'in de son dönemdeki çalışkanlığı onu kulübeye götürdü. Bu da güzel. Kadrodaki her oyuncuyu çalışmaya iten bir tercih.
Eline saglik hocam. Musleradaki gelisim de dikkat cekiyor. Cok daha konsantre maclarda. Kiziyor bagiriyor vs. Fatih hoca etkisi. Mariano da daha etkisiz gozuktu bu mac bence.
ReplyDeleteyorumlarını yıllardır beğenerek takip ediyorum, arkadaş sohbetlerinde "ülkede futbolu en iyi bilen adam sinan yılmaz" demişliğim vardır bol bol. ama allah aşkına futbolcular konusunda duyar kasmayı bırak artık. baydı yani.
ReplyDeletebir futbolcu 55 maç mükemmel oynasa 56. maç kötü oynasa anasına avradına kundaktaki bebeğine bile söveceğim ve o da gıkını bile çıkarmadan kabullenecek. benim zihniyetim budur. genç yaşta o kadar şöhret para pul karı kızın bedeli budur. işine gelmiyorsa futbolu bırakıp garsonluk yapsın.
ayrıca şunu unutuyorsun. 3 maç iyi oyna taraftar aynen tersine döner. yani telafisi bu kadar kolay. bana 5 milyon euro ver bi adres belirle her gün buluşalım anama söv.
kısacası şu ıslık olayını milleti giyotine yatırmışlar kadar abartma artık. futbolculara ayrı bi zaafın varsa bilelim.