Tuesday, May 5, 2015

Bir Teknik Direktör galibiyeti

Sonda söyleyeceğimi başta söyleyerek giriş yapayım. Bence bu maç Hamza Hamzaoğlu özelinde Beşiktaş derbisinden sonra en başarılı performanstı. Bu gibi 'ertesi güne kadar da oynansa galibin değişmeyeceğine emin olunan maçlar' bir teknik direktör için en net galibiyetlerdir. Özellikle belli başlı yıldız oyuncuların çok çok iyi performans vermediğinde, takımın sonucu alıp maç bitirebilmesi teknik direktörün taktik başarısını gözler önüne seriyor.

Ancak şu çok önemlidir... Teknik Direktörün oyuna bu kadar dominant etki ettiği bu gibi maçlar, art arda ve özellikle iç sahada oynanmamalıdır. Zira bu gibi maçlar art arda oynandıkça takım nasıl üreteceğini unutur ve en önemlisi oyun gücüne olan özgüvenini yitirir. (2005'te Hagi dönemi ve 2008'de Feldkamp dönemi bu gibi maçlar arttıkça takım kısırlaşmış ve sonra 0-0'lar başlamıştı)

Sabah gazetesi Galatasaray muhabiri arkadaşım Mehmet Özcan bir sohbetimizde "1-0 kazanan hoca, iyi hocadır" demişti. Sanırım o da bu gibi galibiyetleri baz alarak söylemişti bunu.

Son dönemlerde hatırlayalım. Mancini Eskişehir Türkiye Kupası finalinde, Fenerbahçe derbisinde Arena'da, Juventus karşısında Arena'da ve deplasmanda bu özelliğini kullanmış ve oyunun önüne teknik adam olarak geçmişti. Hamzaoğlu da Kadıköy'de, Olimpiyat Stadında Beşiktaş karşısında ve Akhisar deplasmanında bu jokeri kullandı. Sadece Kadıköy'de oyuncuların 'kahraman olma' aşkıyla 9 kişi hücuma çıktıkları pozisyonun dönüşünde yenen golle istediğini yapamamıştı. O gol bana biraz Uhud savaşının kaybedilme nedenini hatırlatıyor :)

Peki, Hamzaoğlu neleri doğru yaptı? Öncelikle Emre Çolak. Hep daha fazlasını yapmak isteyen, hep riskli, dikine ve hızlı oynayan bir oyuncuydu. O oynadığında kontrol futbolu oynamak çok zordu çünkü kontrol edilmesi zordu. Verdiği sürekli riskli kararlar, sürekli ara pası denemeleri, hem çok olumlu, hem de çok olumsuz sonuçlar doğurabiliyordu. Emre yanındaki oyuncuyla al-ver yapıp oyunun temposunu ayarlayan, skora göre oynamayı bilen bir oyuncu olamıyordu. Gel gelelim bu maç, risksiz oynamayı bilen, ilk kez topun değerini bilerek oynayan bir Emre gördük ve aşırı riskli paslarla top kaybı yapmak yerine daha basit oynadı ve savunmada pozisyonunu kaybetmemeye de özen gösterdi. Ondan 90 dakika bu konsantrasyonla verim alan Hamza hoca yine oyuncu yönetme işinde çok başarılı olmuştu. Emre de sorumluluk alınacak yerde almış, şahane bir orta ile asistini yapmıştı.

Gelelim 2. doğruya...

Selçuk, sakat olan Hamit veya cezalı olan Melo yerine oynadı çünkü Galatasaray'ın savunma önünde pozisyon alarak alan kapatabilen 3 oyuncusu vardı. Melo, Hamit ve Selçuk. Yekta ve Emre ise daha çok adam kovalayarak savunma yapar. Rakipte Custodio, Zokora ve Bilal de basıp top çalan ortasaha adamları değildir, presle işleri olmaz. Alan kapatıp top kazanmaya ve topu kazandıklarında da ayağa oynamaya çalışırlar. Bu yüzden Selçuk - Emre göbeğinin yumuşak olması da rakibin değerlendiremediği bir zaaf olduğu için göz önüne çıkmayacaktı.

Selçuk rakibin pres eksiği sayesinde savunma önünden rahatça oyun kurabilecekti. Aslında Selçuk beli kalın, kendi ekseni etrafında yavaş dönen bir oyuncudur ve sırtı dönük top aldığında ona sağlam bassanız ya faul almaya çalışacak ya da geri oynayacaktır. Ancak dediğim gibi Akhisar bu zaafları değerlendirebilecek türde bir rakip değildi.

Selçuk; Custodio, Zokora ve özellikle Bilal topu aldığında zekasıyla çok iyi alan kapattı ve Bilal de çoğu kez kaleye çok uzak yerden şut atmak zorunda kaldı zira pas alanları kapatıldığı için başka şansı kalmamıştı. O yüzden Galatasaray'da en çok top kazanan oyuncu Muslera oldu :) Şaka bir yana Muslera rakipten 19 top kazanmış. Bu şu demek, rakibin 10 küsur uzak ve cılız şutu Muslera'da kalmış. 9 civarı sıfıra inemeden, uzaktan yaptığı etkisiz orta da yine Muslera'da kalmış. Yani bu, Galatasaray iyi alan kapattığı için Akhisar uzaktan cılız şutlara veya ortalara mecbur kaldı demek. Bu iyi alan kapatmada da başrol Selçuk ve Bruma'daydı.

Galatasaray bekleri yerlerini kaybetmeyip rakibi sıfıra indirmediler. Birazdan Telles'le ilgili şaşırtıcı bulacağınız bazı istatistikler vereceğim. Fakat önce şunu ekleyeyim. Galatasaray'ın 90 dakika boyunca yaptığı tek ciddi hata maç 0-0 iken savunmanın ortasahada yakalanması oldu. Rakipte savunma arkasına uzun koşu yapabilecek tek adam Güray'dı ve top onun önüne düşünce Güray oldukça tehlikeli bir pozisyona girdi. Takımın bu kadar önde yakalanmaması lazımdı. Pozisyonun devamında Muslera Telles'i yanına çekti ve eliyle ağzını kapatarak bir şeyler söyledi. Sanırım pozisyonun başında faul yapması gerektiğini söylemiş olabilir.

Gelelim Telles'in istatistiklerine. Aşağıya bir tablo koyacağım ve altta onu yorumlayacağız.

Yukarıdaki resim dakika başına savunma istatistikleri. (Neden maç başına değil derseniz atıyorum Telles son 5 dk oyuna girer 1 tackle yapar ve o zaman maç başına 1 top çalma yazılarak gerçekliği saptırmış oluruz. O yüzden oynadığı dakika başına istatistik çıkarmak en makul olanıdır)

Tackle (Rakibin ayağından top çalma)

1- Halil Pehlivan: 3.47
2- Emre Özkan: 3.20
3- Şenol Can: 2.87
4- Alex Telles: 2.70
5- Eren Albayrak: 2.62
6- Caner Erkin: 2.45
7- Bülent Cevahir: 2.45

Halil ve Emre 800 dakikanın altında oynamış... Onların rakamları daha az güvenilir dersek, Telles 2. sırada. Ligdeki bekler arasında en çok tackle yapan 2. oyuncu!

Bir de 'İnterception+Tackle' yani rakibin arkadaşına attığı pası kesme, basketbol deyimiyle 'pas arası yapma' ve rakibin ayağından top çalma, toplam istatistiğine bakalım.

1. Ergün Teber: 6.30
2. Alex Telles: 6.08
3. Ziya Erdal: 5.45
4. Caner Erkin: 5.45
5. Halil Pehlivan: 5.33
6. Bülent Cevahir: 5.22
7. Mehmet Uslu: 5.14
8. Ferhat Öztorun: 4.89
9. Emre Özkan: 4.66
10. Ramon Motta: 4.65

Şimdi iki başlıca defansif ögede Telles ikinci. (Ergün Teber geçen sene isabetli ortada da Cicinho'dan sonra ikinciydi) fakat Telles bu ikinciliklere rağmen çok sayıda hata da yapıyor.

Tackle yapması beklenirken zayıf kalıyor düşüyor, pas arası yapması beklenirken önde kalabiliyor veya geç kalabiliyor...

Misal Ferhat Öztorun ise ondan da yumuşak bir oyuncu olmasına rağmen göze batmıyor ve dikkat edin istatistikleri de düşük çıkıyor. Çünkü Abdullah Avcı Doka'dan sürekli geri gelip yardım etmesini istiyor ve Doka bu sene bunu mükemmel yapıyor. Sağ tarafta Visca da aynı... Böylece Başakşehir takım halinde iyi savunma yapmış oluyor ve daha az savunma hatası yapıp daha az gol yiyorlar.

Bu istatistikler bir Hamza Hamzaoğlu eleştirisi değil. Daha çok bir oyun tarzı göstergesi. Galatasaray'da sol ön oyuncusu sol bekine yeterince yardım etmiyor diyor bu istatistik. Ve bence esasen Galatasaray'da sol haf (orta ikilinin sol tarafında oynayan) oyuncusu sol kanadı yeteri kadar kapatmıyor diyor.

Şimdi 4-2-3-1'de göbekteki ikiliden biri savunma önünü kapatıyor. Melo varsa Melo oluyor bu. Diğeri de Selçuk, daha çok oyun kurmakla ilgileniyor ve bu ek görevlere pek koşturamıyorlar.

Bir de Sneijder faktörü var. Sol ön oynayan oyuncuyu Sneijder öne taşıyor ve onun enerjisinin çoğunu hücumda kullanıyor. Galatasaray sağ tarafı için bunu söyleyemeyiz. Sağda oynayan Bruma çok iyi alan kapatıyor ve Melo'nun önünde sağa yakın oynayan Selçuk da orada iyi alan kapatıyor. Bu sayede Sabri savunmada rakip tarafından Telles kadar zorlanmıyor

Yani şunu diyebiliriz. Takım biraz daha derli toplu olsa, Telles çok daha iyi görünecek. Bunun benzerini bu istatistiklere bakmadan önce yazmıştım. "Telles'in kumaşı iyi olduğu için takım iyi olduğunda o da takıma hemen katılıyor, iyi oynuyor. Fakat takım kötü olduğunda yumuşak bir oyuncu olduğu için ezilebiliyor"

Son olarak şablonun sonunda 'tackle denemesi ve başarı yüzdesi' var. Telles'in %72 görünüyor yani her tackle denemesinin %28'inde başarısız olup çalım yiyor. Bu oranın yüksek olması da yere sağlam basamamasından bence. Bazen ayakları birbirine dolanıyor ve düşüyor.

Telles'in gelişimi ve daha verimli kullanılması için diğer arkadaşlarının da biraz sol savunmaya destek olması gerekli.

Maça tekrar dönersek... Galatasaray'da Burak dışında ekstra iş yapan oyuncu belki yoktu ama işini yapmayan da bir tane bile oyuncu yoktu. 11 oyuncu da sonradan girenlerle birlikte yüksek konsantrasyonla işini yaptı. Bu da 114 km koşan bir Galatasaray'ı beraberinde getirdi.

Özellikle ilk yarıda Yasin ve Bruma o kadar çok koştu ki Galatasaray ortasahada 7 kişi oynuyor gibiydi.

Maçtan sonra herkes 2. yarı topu Akhisar'a bırakan Galatasaray'ı ve Messi gibi tüm rakibi çalımlayıp gol atamayan Bruma'yı eleştirmiştir diye tahmin ediyorum (yazılı basını pek okumuyorum çünkü çok yetersizler) Halbuki bence Bruma gelişim gösteriyor. İlk geldiğinde daha bir 'ne yapacağını bilmez' iken şimdi ise daha mantıklı oynuyor (özellikle savunmada)

Hamza hoca Sivas maçından sonra onun için "Bazı alışkanlıkları var" demişti. Ne onlar? Türk futbolunun alıştığı, 'topu alıp çalıma zorlama' işini yapmaz Bruma. Dikkat edin sürekli verkaç dener. Hem aşırı çabuk, hem de belli bir teknik becerisi olduğu için de doğru kullanılsa aslında büyük hücum tehdidi olur. Dikkat edin kanatlar değişince Bruma Yasin bazen aynı kanatta oldular ve o zaman verkaçlarla çok zorladılar rakibi. İddia ediyorum Bruma bir Türk takımı mantelitesinde olmayan (Yani atın topu x'e bize üretsin tarzı, 90'ların futbolunu oynamayan) bir takımda, bol verkaçların yapıldığı hızlı bir takımda, çok daha verimli olur. Örneğin Bruma Arsenal'de çok daha iyi oynar bence.

Dün Yasin de, Bruma da sert zeminde dripling yapamadı, hücumda istediklerini yapamadılar ama mükemmel savunma performansı çıkardılar.

Rakibin kalesinde Oğuz bu yıl ciddi fiziksel düşüş yaşadı. Artık hiçbir yere uzanamıyor, atletliği bittiği için Sneijder'in şutunda topa kapanamadı ve ilk gol geldi, ikinci golde de Burak'ın kafası ağlara çarptığında Oğuz'un eli yeni havaya kalkıyordu. Oğuz artık refleks olarak eski günlerinin çok gerisinde. Sneijder'in şutu da bu zaaftan yararlanmayı sağladı ve durum 0-1 oldu.

2. golde ise Burak'tan mükemmel bir topsuz koşu vardı. İngilizlerin deyimiyle 'off the ball' (topsuz hücum becerisi, gol koklama. Bruma'nın bu konuda ciddi eksikleri var)

Ara ara yazıyorum. 2013-2014 sezonundaki Türkiye - Hollanda maçında Kadıköy'e Hollanda FM Araştırma şefi gelmişti. O maçtan sonra Burak için aşağı yukarı şöyle birşey demişti. "Bugün çok kaçırsa da, pozisyona girme becerisi dünya çapında. Neden 'off the ball' özelliğinin bu kadar yüksek olduğunu anladım."

Burak'ı büyük golcü yapan 2 özellik var. Biri çok iyi bir bitirici olması, diğeri de gol pozisyonuna girme becerisinin, sezilerinin çok yüksek olması. Tam bir gol koklayan tilki Burak.

Fakat Burak'ın çok gol kaçırmasının da 2 nedeni var. Biri soğukkanlı olamaması, diğeri tekniğinin kötü olması.

Açayım... İnsanlara "Burak üst düzey bir bitirici" dediğimde şaşırıyorlar. "Olur mu şunu, bunu kaçırdı" diyorlar.

Bakın Burak'ın Antep maçında kaçırdıklarını ele alalım. Maç 0-0, tansiyon yüksek ve Burak bu tansiyonu kaldıramadığı için soğukkanlılığını koruyup antremanda vuracağı vuruşu yapamıyor.

Yine Burak'ın ıslıklandığı deplasmanlara bakın, sinirleniyor veya başka bir duygu ile boğuşuyor ve normalde vuracağı şutu vuramıyor.

Halbuki maçlara yarım saat önce gidin, ısınma şutlarını izleyin Burak'ın ceza sahası dışından bile ayak içi mermi gibi şut attığını görürsünüz, demek ki çalışıyor bunları... Zira taraftar biraz düşünse Burak'ı ıslıklamaz. Burak çünkü tepkiyle motive edilecek bir oyuncu değil. Tam tersi Hamza hoca ve Fatih Terim zamanında attığı goller İtalyanlar zamanında attıklarının iki katı neredeyse... Sebebi belli, Burak motive edildiğinde, kendine güvendiğinde mükemmel bir bitirici.

Misal, sakin bir maç, oyuncular oynadıkları oyundan zevk alıyor... Balıkesir maçında Burak arka direğe mükemmel bir ayak içi kesme yapıştırabiliyor. Aynı pozisyon dakika 70'te Antep maçında olsa Burak'ın aklına oradan şut atmak bile gelmez, bırakın şut atmaya cesaret etmesini...

Gelelim Burak'ın kaçırdığı gollerdeki ikinci sebebe. Akhisar maçının 2. yarısında çok net bir gol kaçırdı hatırlıyorsunuz. Diyeceksiniz ki "Madem bu kadar iyi bitirici neden atamadı onu." O pozisyonda kendisine vuruş şansı doğuramadı. Sebebi de topu ayağından çok fazla açmasıydı. Hemen burnunun ucuyla dürtmek dışında başka şansı yoktu. Bir adım daha atıp kendini ayarlamak istese stoper araya girecekti.

Teknik: Oyuncunun top ayağındaykenki rahatlığına denir. Oyuncu topla yumuşaksa her istediğini yapabiliyorsa burada vuruşunu da ayarlayabilir. Top kontrol de tekniğin bir getirisi, top sürme yani dripling de... (Driplingin etkinliğini teknik kadar çabukluk ve hızlanma gibi fiziksel melekeler de belirliyor)

Burak kaçırdığı birçok golü, şuttan önce kendi vücut koordinasyonunu ayarlayamadığı için kaçırıyor. Ya topu kötü kontrol ediyor veya bu Akhisar maçında olduğu gibi topu vuruş öncesi istediği yere süremiyor. Bu şut öncesi milimetrik dokunuşlar topa hangi ayağınızla vuracağınızdan, ayağınızın neresiyle vuracağınıza kadar bir çok avantajı ve dezavantajı doğuruyor.

Ben üniversiteden önce alt yaş kategorilerinde santrfor oynamış biri olarak, bazı gol pozisyonlarını futbol oynamamış olanların algılayamadığını düşünüyorum. Örneğin Kuyt'ın Fenerbahçe - Galatasaray maçında Emre'nin frikiğinden sonra boş kaleye kaçırdığı gol. Bir çok futbol oynamamış Fenerbahçeli Kuyt'a küfür etmiş olabilir o pozisyonda. "Ulan boş kale nasıl kaçırırsın bunu" demiş olabilir. Halbuki o pozisyonu kaçırmak değil, atmak imkansızdır. Zira top Kuyt'ın çok fazla sağına ve arkasına düşmüştü. Kuyt can havliyle o top atlamış ama sadece ayağının üstüyle dokunabilmişti. O topu ayak içi vurup kaleye yönlendirme şansı yoktu. O topa en fazla o kadar vurulabilirdi ve top havalanıp auta gitti.

Yine bunun gibi çoğu pozisyonda kenar oyuncusu sıfıra iner, kale sahasına sert ve yerden bir orta keser, top çoğu zaman forvetin arkasına düşer ve topu kaleye çevirmek isterken sert orta ayağına çarptığı gibi üstten auta havalanır. Spiker "Bu gol nasıl kaçar, boş kale!" diye bağırır ama aslında en zor pozisyonlardan biridir o. O kadar sert topu ayak içiyle kaleye çevirmek çok zordur.

Bu gibi pozisyonları doğru idrak edemeyen birçok futbol izleyicisi Burak'ın kötü bitirici olduğunu iddia etse de Burak üst düzey bir bitiricidir.

Ha Cardozo, Jardel seviyesinde değildir ama o oyuncuların da zaten oyun tarzları iyi bitirici olmalarını sağlar. Onlar Burak kadar hareketli olmadıkları için, onun kadar gol pozisyonuna giremezler ve genelde yavaş oldukları için gol vuruşu öncesinde vücutları dengesiz yakalanmaz. Yere sağlam basarlar ve bu da vuruş için avantaj sağlar.

Şimdi Burak'ın golcülüğünü rakamlarla kanıtlayalım. Dakika başı istatistik önemli demiştim...

Bu Haftaya Kadar 12 Gol ve Üstü Atan Oyuncular - Penaltı Golleri Sayılmadığında

Gekas 1996 dakika 12 gol. Yani 90 dakika başına 0,54
Aatıf 2504 dakika 12 gol -4pen. Yani 90 dakika başına 0,29
Sow 2033 dakika 13 gol -1pen. Yani 90 dakika başına 0,53
Cardozo 1843 dakika 15 gol -3pen. Yani 90 dakika başına 0,59
Burak 1949 dakika 16 gol -1pen. Yani 90 dakika başına 0,69
Demba Ba 1928 dakika 17 gol -5pen.Yani 90 dakika başına 0,56
Fernandao 2390 dakika 18 gol -4pen. Yani 90 dakika başına 0,53

Bu tabloda görülüyor ki Burak'ın gol tehdidi ligimizin diğer santrfor oyuncularına göre çok daha yüksek.

Bu oyuncuların kaç şutta kaç gol attıkları. Sağ ayaklarıyla çektikleri kaç şutta kaç gol, solla çektikleri kaç şutta kaç gol, kafayla çektikleri kaç şutta kaç gol attıkları gibi veriler de elimde mevcut ve bu gibi konularda da Burak'ın rakiplerine üstünlüğü görünüyor ama sizleri çok fazla sayılarla yormamak için o kadar ayrıntıya girmiyorum. Sadece Cardozo'nun sağ ayağıyla, Demba Ba'nın sol ayağıyla gol atamadığını Burak'ın ise sağ ile 8, sol ile 3 ve kafayla 4 gol attığını belirteyim ve Fernandao ile Demba Ba kafayla 2 gol atarken Burak 4 gol atmış diye yazayım.

Maçın kilit isimleri Hamzaoğlu ve Burak'a ayrıntılı olarak değindim. Ben Hamza hocayı bu maçta çok beğendim, sadece Akhisar 60'tan sonra Vaz Te ve Bruno ile uzadı ve Lua Lua sağ kanatta sol kanada doğru sıfıra inmeden bombeli ortalar kesmeye başladı. Bu ortalarda da Sabri arka direkte kısa kalabilirdi. Ben olsam son 30 dakika bir Koray-Sabri değişikliği yapabilir ve ceza sahası çevresinde daha çok uzunla olmak isteyebilirdim. Tabi hoca, bir önceki maçın yıldızı olan oyuncusunu küstürmemek gibi belli başlı parametreleri de hesaplamak zorunda olduğu için bu değişikliği görüp de yapmamışta olabilir.

Kaldı 5... Bu konsantrasyonla devam...

8 comments:

  1. Dolu dolu bir yazı olmuş. Teşekkürler.

    Ha gayret Galatasaray :)

    ReplyDelete
  2. Emre Çolak'ı, Paul Scholes tarzı bir orta saha oyuncusu olarak değerlendiriyorsunuz sanıyorum, doğru mudur?

    ReplyDelete
  3. Playful Penguin: Pek öyle değerlendirmiyorum.

    ReplyDelete
  4. Playful Penguin: Pek öyle değerlendirmiyorum.

    ReplyDelete
  5. Rakiplerin, başka takımların maçları için neden eleştiri/yorum yazmıyorsun? Çok iyi olurdu bence.

    ReplyDelete
  6. üstad medyasporda yazıyordun artık yazmıyorsun galiba çünkü uzun zamandır yazını göremiyorum orada.başka bir medya organına geçiş mi yaptın yoksa bundan sonra buradan mı devam edeceksin?

    ReplyDelete
  7. pelezinho: Şimdilik işsizim ve buradan yazıyorum

    ReplyDelete