Galatasaray, zayıf Gençlerbirliği'ni farklı yendi... Bunu daha önce de yazmıştım... Gençlerbirliği bu sezon ligin açık ara en zayıf takımı ve bu kadroyu ligde bırakabilmek çok büyük bir başarı olacaktır ki böyle bir ihtimali çok zayıf görüyorum. Maalesef İlhan Cavcav'ın onlarca yıldır ligde tuttuğu takımı onun vefatından bir sezon sonra onun adının verildiği sezonda küme düşürmeyi başaracaklar. Tabi bu bir süreçti, son 3-4 yıldır her geçen dönem kadro daha da zayıflatıldı ve bu takım TFF 1. Lig'de bile ilk 8'e zor girebilecek bir kadroya sahip. Maçta 43. dakikada Serdar Özkan sakatlanıp çıkınca yaratıcılığı olan hiç futbolcuları kalmadı ki Serdar'ın da yaratıcılığı canı isteyince zaten. Yaratıcıları yok, oyun kurucuları yok, savunma önü pozisyon tutacak ön liberoları yok, pas oyunu olarak çok yetersizler ve yabancı futbolcularının da çoğunluğu çok kalitesiz. Böyle bir maçta Galatasaray'ın rakibi karşısında farklı bir galibiyet alması sürpriz değildi. Ölçü de değil ama Galatasaray böyle maçları kolay alırken; Beşiktaş, Başakşehir ve Fenerbahçe gibi zirvedeki rakipleri henüz alamıyor. Bu önemli.
Galatasaray bu rakiplerinden daha önce takım oldu. Üstelik daha geç ve hızlı kuruldu ama daha erken takım oldu. (Transferde lider karakterli futbolcular alınması) Beşiktaş iyi takım değil mi? En kaliteli takım ama 3 günde bir maça çıkabilecek seviyede derin bir takım olamadılar henüz. Negredo, Lens, Medel gibi çok pahalı rotasyon oyuncuları takıma adapte olamadığı için ya bunlar oynadığında uyumsuzluk yaşanıyor ya da oynamadığında yorgun futbolcular bu dominasyonu sağlayamıyor. Başakşehir de aynı. Galatasaray ise her hafta dinlenmiş oyuncularıyla çıkıp alıyor. 3 günde bir Galatasaray'ın da maçı olsa Galatasaray da aynı şeyi yaşardı diye tahmin ediyorum çünkü yedek kulübesi zayıf. Fenerbahçe ise haftada bir de oynasa kötü kadro kurdu. Burada Galatasaray'da senelerdir oturan scout ekibinin teknik direktörden bağımsız üretkenlik içinde olması Fenerbahçe'de ise olmayan (olsa da ciddiye alınmayan) scout ekibinin üretmemesi rol oynadı bence. Çünkü hoca gelir "Şu tip oyuncu istiyorum" der. O tipe uygun hocaya oyuncular sunarsınız.
Ne kadar kaliteli ve çeşitli opsiyon sunarsan transferde başarı şansın o kadar artıyor. Bu konuda uzun uzun yazacaklarım var ama bu başka bir yazı konusu... Maça geçelim. Şimdi Tudor 3-4-1-2 sistemini çıkardı. Öncelikle üçlü savunma tercihinde bence geç bile kaldı. Neden derseniz Linnes 11 için yetersiz, Latovlevici de hazır değil. Garry de sol çizgide enerjik bir oyuncu iken, Mariano da o kanat/bek görevini çok iyi yapıyorken 3'lü savunma - 4'lü ortasaha sistemleri şimdiye kadar çoktan oturtulmalıydı. Şimdi Galatasaray 7. haftadaki Karabükspor maçına kadar ilk 6 hafta 4-3-2-1 oynamış bir takım. Bir Antalya deplasmanında 4-1-4-1 gibi oynadı ama onun dışında ilk 6 hafta düzen belliydi. 4'lünün önünde sağdan sola Ndiaye - Fernando - Tolga üçlüsü. Onların önünde Garry - Belhanda ikilisi ve en uç da Gomis. Bu düzende Tolga kilit oyunculardan biriydi. Şimdi o günlere dönüp neden kilitti diye anlatmak istemiyorum çünkü zamanında uzun uzun yazmıştık. Efendim set oyununda ceza alanında 2. forvet oluyor, geride top rakipteyken Fernando'nun soluna geçiyor...
Hem sol beke yardım ediyor, hem göbeği kapatıyorlar diye uzun uzun anlatmıştık. Bursa maçından sonra Tolga sakatlanınca hücumda ve savunmada -1 eksilecekti Tudor ve maçları 12 kişi oynama şansını kaybedecekti. (Tolga box to box olduğu için 2 kişi gibi oynuyordu) Feghouli de yavaş yavaş maç temposunu kazanmaya başlıyordu onu da 11'e koyma zamanı geliyordu ve klasik 4-2-3-1'e döndü o etapta. Solda Garry, sağda Feghouli, 10 numarada da Belhanda vardı. Açıkçası hücumda -1 azalmayı Feghouli ile doldurmuştu ama savunmada -1 azalmayı dolduramamıştı. Bence o hafta bu 4-2-3-1 yerine 3-4-2-1'e yavaştan geçmesi gerekirdi. 7. hafta Karabük'ten sonra 8. hafta Konyaspor maçı da 4-2-3-1 oynandı ve 9. hafta Tolga döndü. Fenerbahçe derbisi ve Tolga'nın dönüşü ile 3-4-1-2'ye geçildi. Halbuki 3'lüye geçiş için ideal iki maç vardı. Karabük ve Konya karşısında bu düzene geçilip derbiye buna alışık bir takımla çıkılabilirdi. Çünkü 9 ile 13 arası oynanan 4 maçın üçü Fenerbahçe, Trabzonspor ve Başakşehir.
Bunlar zorlu maçlar ve günümüz futbolunda üçlü savunma ile daha iyi savunma yapılabildiği ortada. Gençlerbirliği gibi zayıf takımlara karşı içeride 4'lü oynayıp daha kalabalık hücum etmek daha mantıklı ama zorlu maçlarda üçlü oynamak savunmada avantaj. Neden mi 4'lü ile daha iyi hücum ediliyor? Çünkü 1 kaleci artı 2 stoperi çıkarınca 8 kişi hücum edebiliyorsunuz. 3'lü sistemlerde ise 3 stoper artı 1 kaleciyi çıkarınca 7 kişi hücum edebiliyorsunuz. Bekler günümüz futbolunda fazlasıyla çift yönlü pozisyonlar ancak stoperler ne olursa olsun hücumda -1. İstediği kadar iyi oyun kursun, en hücumcu stoper işte topu 20-30 metre sürebiliyor veya topu orta sahaya, hücuma çabuk-isabetli aktarabiliyor. Bir stoperin hücuma katkısı en fazla bu kadar o yüzden evinizde zayıf takımlara karşı -3 stoper ile hücumda azalmanın pek manası yok. Yine de bu maç özelinde Linnes'le 4'lü oynamaktan iyidir çünkü Linnes'in hücum katkısı da bir stoper kadar çoğu zaman. Bu 4 maçlık seri öncesi 3'lü savunmaya adaptasyon sağlanabilirdi...
Zira hem eldeki bekler buna daha uygun hem de rakipler (Gençlerbirliği hariç) bu tip bir sisteme daha uygun dişli takımlardı. Fenerbahçe maçında ilk kez 3'lüye dönüldü. Maçın 3'lü oynanan dilimi Galatasaray için daha iyi geçiyordu. Solda Garry yerine Tolga vardı. Tolga'nın tamamen sola konduğu (Antalyaspor deplasmanı dahil) maçlarda rakip yarı alandaki (merkezdeki) pres gücü azaldı. Bunlar Trabzonspor, Fenerbahçe ve Antalyaspor maçları. Ne tesadüf ki Galatasaray'ın 11 hafta içinde oyunu ve puanı kaybettiği üç maç da bunlar. Halbuki bu maçlarda solda Garry, göbekte Tolga ile başlansa hem öndeki merkez pres ilk 6 hafta gibi daha etkili olurdu, hem de Tolga'nın göbekte oynadığı maçlarda attığı 6 gol gibi goller veya gol pozisyonları olurdu. Tolga tamamen solda oynayınca 2. forvet gibi göbekten içeri girmeleri de daha zor olmaya başladı çünkü. Tüm bu sebeplerden ötürü Garry'nin solda oynadığı bir 3-4-x-x sistemi geç kalınmış bir sistem. Bu sistemde Galatasaray'ın tek zaafı solak bir stoperinin olmaması. Serdar ve Denayer teknik olarak kötü oyuncular değiller ama tek ayaklılar.
Bu iki oyuncu için efendim Serdar'ın ayağı kötüymüş, Denayer'in ayağı iyiymiş, iyi oyun kuruyormuş gibi yorumlar okuyorum ve çok aptalca bulunuyorum. Denayer de Serdar da çabuk, basit ve kısa pas atan stoperler. İki top kullanan stoper türü var... Ya Maicon gibi, Pepe gibi, geçen yıl Beşiktaş'ta Marcelo gibi, Antalya'da Diego gibi geriden uzun paslarla hücumu yönlendiren bir stoper olur ya da yanında basit ve kısa, risk almayan stoper olur. Şimdi Maicon, uzun pas konusunda yani geriden oyunu şekillendirmek konusunda ligin en iyisi. Marcelo Lyon'a gitmese onunla çekişirlerdi. Ligde geride kalan haftalarda Maicon 86 tane isabetli uzun pas atmış, 48 tane isabetsiz uzun pas atmış ve zirvede. 2. Diego 67 tane isabetli atmış, 61 tane isabetsiz atmış. 3. Pepe 65 isabetli 59 isabetsiz atmış. Diğerleri ile de aralarında bayağı fark var. Aslında Maicon ile arkasındakiler arasında da çok fark var. Bu üçü oyun kuran stoper. Üçü de Brezilyalı (Pepe de aslen Brezilyalı, 18 yaşında Maritimo B'ye gelmiş)
Diğer uzun vuranlar dan-dun vuruyor ileride uzun santrfor indirirse isabetli sayılıyor işte Yalçın Ayhan gibi, Politsevich gibi stoperler de kısadan çok uzun vuruyor ama haybeye vuruyor. İsabetli kısa pasta ise Epureanu zirvede sonra bu Maicon-Diego-Pepe üçlüsü geliyor çünkü bunlar oyun kurmak için sürekli sorumluluk aldığı için uzun kadar kısa da oynuyor. 5. sırada da Serdar Aziz geliyor. Yani sorumluluk alan bir stoper Serdar. Pas isabet oranında ise %90.7 ile hepsinin üzerinde. Şimdi Süper Lig'de pas isabet oranı en yüksek stoper Serdar iken ve bu konuda Denayer'den de öndeyken neye göre Denayer iyi oyun kurucu, Serdar kötü oyun kurucu oluyor? Bunlar klasik yabancı hayranlığından doğan ön yargı yorumları. Doğrusu Serdar da Denayer de tek ayaklı; kısa, çabuk ve risksiz oynayabilecek stoperler. Maicon gibi 60 metre kanada oyun açamazlar ama hatasız al-ver yaparlar. Buna karşın bunların ikisinin de tek ayaklı olması üçlü savunmada sıkıntı yaratıyor çünkü rakipler Garry ile arkasındaki sol stopere iyi pres yapsa oradan top çıkaramazlar.
4'lü savunmada sol stoper olarak idare ederler çünkü solunda sol bek, sağında Maicon, arkasında Muslera var. Pas opsiyonları daha çok ve en önemlisi YAKIN duruyor! Ama üçlü stoperde özellikle oyun kurarken çoğu zaman sol bek gibi oluyorsunuz ve solunuzda pas opsiyonu yok. Öne Garry'nin oynadığı pozisyona isabetli ve 20-30 metrelik beceri gerektiren direkt pas atmanız gerekiyor veya merkeze Fernando'ya. Rakip santrfor Muslera ve merkez stoper arasında durur ve açınızı kapatırsa ileri oynamak zorundasınız ve buna beceri gerekiyor bir de ters ayak olunca zorlanırsınız. O yüzden o pozisyonu Asamoah oynayabilirdi veya çok ağır olmasa Latovlevici oynardı ama mevcut kadroda orası sıkıntı yaratacak. Balta da malum afaroz edildi... Zaten bence Fenerbahçe maçında Serdar sakatlanınca 4'lüye dönme nedeni de o. Serdar yerine girebilecek Ahmet ve Koray da tek ayaklı üstelik çok gençler. İlk 9 maç oynamamış adamları derbide ısınmadan hop sahaya koymak mantıksızdı. Latovlevici ile 4'lüye dönmesini o yüzden o maçta mecburi buluyorum.
Teknik Direktörlerin yaptığı hamleler tabi biraz imkanlarla ilgili. Maç öncesi 3-4-x-x sisteminin 3 ve 4'lü bölümünü mantıklı buldum ama öndeki bölüm biraz düşündürücüydü. İki pivot özellikli santrfor günümüzde kullanan yok ve bu maç da ölçü değil. Tudor'un bu maçta bu ikiliyi oynatma nedeni son haftalarda düşen rakip yarı alandaki presi arttırma düşüncesiydi. Bence Trabzonspor maçındaki Gomis - Eren değişikliğinin nedeni de buydu. Şimdi Tolga 6. haftada sakatlandı 9'dan sonra da sola geçti dedik. Yani 6. haftadan beri rakip yarı alanın göbeğinde -1 pres düştü. Üstüne Trabzonspor maçında Belhanda da yoktu. Belhanda belki çok hücum pres yapamaz ama Feghouli'den şimdilik çok daha çalışkan ve hareketli bir oyuncu. Feghouli de geçmişte izleyenlerin söylediğine göre gizli forvet özellikli çalışkan bir oyuncuymuş ancak şu fiziksel haliyle sadece top atmaya çalışan bir ofansif ortasaha gibi oynuyor. Belhanda'dan daha hareketsiz ve driplingleri en fazla 5'er metrelik kısa metrajlı. Sebebi muhtemelen yaz kampı geçirmemesi.
Bu milli ara onun için de iyi oldu. Umarım 2. devreye toparlamış olur çünkü Gomis'in arkasına skor üreten 2. bir forvet elzem. Neyse Trabzonspor maçında bu oyuncuların olmaması Galatasaray'ı kendi sahasında zincirledi. Tudor da bu maç cezalı Feghouli yerine daha önde pres yaptırabileceği Eren'i oynattı. Bir de Tolga merkeze geçince, Belhanda da dönünce o 6. haftadan beri pek göremediğimiz hücumda kalabalık olma ve daha sağlam basma pozisyonlarını görebildik. Zaten maça hızlı başlayınca 7. dakikada gol de geldi ama golden sonra da Gomis - Eren ikilisinin pek uygun olmadığını gördük. Çünkü baskıyla beraber golü hemen bulunca Galatasaraylı oyuncular ne yapacağını bilemedi. Skoru alınca topu ve oyunu kontrol etmen beklenir ama bunu yapabilecek oyuncular sahada yok. İki santrforun da o tip özelliklere sahip değil. Solda Garry de değil. Tolga da box to box koşturan bir oyuncu. Geriye Fernando - Mariano ve Belhanda kalıyor. Üç oyuncu ile de topu domine edemezsin. Orada Eren yerine Sinan olsa zaman zaman kenarlara açılır, gizli forvet rolü oynayabilirdi...
Fakat Sinan da zaten Tudor'un istediği hücum presi yapmıyor ve çok istikrarsız, güvenmesi zor bir oyuncu. Eren de aslen çok iyi bir presçi olmadığı için 1-0'dan sonra alışkanlıklarına döndü ve Gençlerbirliği gibi ligin pas isabet oranı en kötü takımına karşı top hakimiyete alınamadı. Yani Gençlerbirliği teknik olarak o kadar zayıf bir takım ki zaten topu verseniz de çeviremiyor. Topu Galatasaray'a vermeye niyetliydiler ama Galatasaray da oyunu alamadı ve 43'e kadar dengesiz bir maç oynandı. Maicon'un golü ise işi bitirdi. Sonuçta Gençlerbirliği'nin top oynamaktan başka sıkıntıları, Galatasaray'ın da oyun kurmaktan başka becerileri de var. Galatasaray oyun kuramadığı bir maçı bile çok iyi duran top üstünlüğü sayesinde koparabiliyor ve bugün de öyle oldu. Sonrasında devre arasında bence Tudor yine Eren'le konuştu ve ilk olarak hücum pres için sahada olduğunu hatırlattı. Eren yine ilk yarıya başladığı gibi 2. yarıya da hücum presle başlayınca Galatasaray 2. yarı başı da 3'ü buldu sonra da Gençlerbirliği zaten havlu attı.
Maçtan sonra Eren yaptığı açıklamada "İki santrfor oynama nedenimiz hücumda daha etkili pres yapabilmekti" diyerek Tudor'un ne düşündüğünü de doğrulamış oldu. Bu arada ilk yarıdaki oyun devam etse ve Maicon duran toptan maçı çeviremese bence Emrah Başsan oyuna girmeliydi. Hücum bölgesinde topla bir şeyler üretmede sorun çıkıyordu. Kulübede Sinan, Selçuk, Yasin ve Emrah dışında alternatif yok. Selçuk'u Eren yerine soksanız takımı geri çekme ihtimali hayli yüksek. Yaşlandıkça pozisyon olarak geri çekilmeyi alışkanlık haline getirdi ve bir pas istasyonu olduğu için haliyle takımın ağırlık merkezini de geri çekiyor. Sinan girse ne çıkacağı belli değil. Yasin girse merkezde oynamayı bilmediği için sistemi değiştirmek gerekirdi... Haliyle bence ancak Emrah Başsan o işi yapabilirdi. Bu da Galatasaray'ın kulübesinin aslında bayağı eksik olduğunun göstergesi. Maç öncesi 3 tane değişiklik notu almışım.
1- Eren - Gomis uymazsa 30 gibi Sinan girebilir.
2- Sola iyi pres yapıp top çıkartmazlarsa, Denayer - Latovlevici değişebilir.
3- Skor alınır Gençler etkili olursa Eren - Selçuk değişebilir.
Üçüncüye gerek yoktu çünkü Gençlerbirliği çok güçsüzdü o yüzden maç içinde Maicon o golü atmasa Emrah mantıklı gelmişti. Maçla ilgili söylenecek çok şey yok. Bireysel performanslara değinirsek Belhanda ligin duran topta en iyi orta kesen oyuncusu. Selçuk oyuna girince kornerleri atmaya başlıyor. Bu saçmalığı yapmamalılar çünkü Belhanda mükemmel duran top kesen bir adam. Süper Lig'de isabetli korner sıralaması şöyle; Belhanda 28, Quaresma 23, Deniz Türüç 18, Valbuena 17, Josue 13. Bir de korner gibi kenardan atılmış duran toplar var onların istatistiği tutulmuyor ama Belhanda onlarda da çok başarılı. Bu başarı tabelaya da yansıyor ve Galatasaray bu maçtaki gibi oyun olarak istediğini yapamadığı maçları böyle de alabiliyor. Geçen yıl Chedjou için bir istatistik çıkarmıştım.
5 büyük ligde en golcü dediğimiz stoperler ortalama 10-12 maçta bir skora katkı yapıyor. Terry'ler, Cahill'ler falan ortalamaları bu. Bu tip golcü stoperler Türkiye'de hiç değer verilmemesine rağmen çok ama çok büyük bir öneme sahip. Bazen görüyorum işte "X bekin hücumu çok iyi ama savunması kötü, onun asıl işi savunma veya X stoper iyi oyun kuruyor ama asıl işi stoper" bunlar 80-90'lar futbolundan kalma, geri kafalılara uygun yorumlar. Futbol artık her pozisyonuyla çok kötü. Hücumu kötü savunması mükemmel beki at çöpe gitsin. Onu büyük takımlarda en fazla stoper oynatırlar çünkü hücumu iyi olmayan bek büyük takımda ancak 80'li yıllarda olur. Neyse Chedjou da bu oyun kurma ve skor işini çok iyi yapıyordu ama Maicon şimdiye kadar lig tarihinde bir stoperde görülmemiş oranda skor üretiyor. Tabi bu absürt bir istatistik, ileride değişir ama ligi 5+ golle bitirmesi bile büyük bir katkı demek...Geçen yıl bunu anlatırken şöyle diyorum. "Evet, Chedjou'nun savunması kötü ama diğerlerinin iyi mi? Semih'ler, Hakan'lar var. Onlardansa Chedjou oynasın"
Bir stoperin gol katkısı, normal bir golden daha faydalı çünkü stoperler duran topta 4-0 yapan golü atmaz. Stoperler kilit kıran golü, puan getiren golü atar. İngilizler bu golleri ayırıp, puan getiren gol istatistiği tutmayı çok sever çünkü kilit kıran gol, sıradan gole benzemez. Bu maç zor giderken, birden çok kolaya döndüyse kilit kıran Maicon golü sayesinde. Stoperler neden kilit kıran golleri atar? Cevabı basit. Maç 3-0, 4-0 olmuşsa zaten stoper ileri kornere çıkmaz. Çıksa da laylaylom çıkar ve gol ihtimali düşük olur. Stoperler gol atıyorsa dikkat edin büyük oranda ya beraberliği getirir, ya rahatlatan golü getirir, ya galibiyeti getirir. Maicon'un gollerine bakalım. Osmanlı maçı 0-0 giderken atıyor kilidi kırıyor. Karabük maçı 2-0 yapıp rahatlatıyor. Fazla rahatlıktan 2-2 yapıyorlar ve 3-2 yine puan getiren golü atıyor. Bu maç da yine rahatlatan golü attı. Bu tip atılacak 5 gol aşağı yukarı 5 eksta puan anlamına geliyor ve o +5 puan da şampiyonluk getirir. Fenerbahçe bu tip stoperlerin bu tip golleriyle şampiyonluklar aldı.
Luciano ve Lugano tam Maicon gibi stoperlerdi ve Maicon transfer edildiğinde 'tam bir Fenerbahçe stoper transferi' diye yazmıştım. Maicon tabi şuan 11 maçta 4 gol gibi 5 büyük ligde ve Süper Lig'de hiç benzeri olmayan bir dönem yaşıyor, biraz ekstra bir durum... Hem isabetli uzun pas, hem bu gol katkısı çok değerli. Yoksa öyle ahım şahım bir stoper değil. Maalesef ağır bir oyuncu ama zaten ağır olmasaydı Porto'dan Brezilya'ya değil 5 büyük ligden birine geçerdi. 5 büyük lig dışındaki ligler içinse şahane bir stoper. Tabi Belhanda'nın ortalarını isabetli hale getiren, Maicon'un da gol sayısını yükselten bu iki oyuncunun uyumu. Bazen iyi kafacı bulursunuz iyi top atan bulamazsınız veya tam tersi. Mesela geçen sezon Sneijder de çok iyi top atıyordu ama böyle kafaya çıkacak adam yoktu. Sneijder'in geçen sezon ölüsü 15 asist yaptı demiştik. Belhanda da hücumda beklentilerin çok altında haliyle 5 asist yaptı ve asist krallığında zirvede... Aralarındaki fark ise savunmada çıkıyor. Belhanda dün 10 ikili mücadele kazanma ile maçın en çok ikili mücadele kazananı oldu!
Son olarak maçla ilgili olumsuz iki not. Serdar artık o sarı kartı görmeyip, Başakşehir maçında cezalı duruma düşmemeyi öğrenmeli, tecrübelenmeli. Böyle aptalca kart görülmez. O refleks değil. O tip pozisyonlarda kollar arkada bağlanır. Bunun adı fundamental. Altyapıda öğretilir ve şanssızlığı da bu dersi görmemiş olması. 2. not ise Koray'ın yenen goldeki hali. Genç ve forma isteyen yedek bir stoper olarak o kadar kolay kafa vurdurulmaz. Git agresifliğinden penaltı yap, formayı istiyor çocuk denir hatan mazur görülür ama kafa topuna bu kadar yumuşak çıkmaz, formayı isteyen bir adam. Gençlerbirliği'nin oyuncusu daha uzundur ve vuramayabilirsin ama hiç değilse bozarsın... Koray; Serdar'ın tam zıttı olarak iyi fundamentali olan ama Serdar'da olan stoper karakteri ve konsantrasyonunu barındırmayan bir oyuncu. Serdar canını dişine takıp 90 dakika konsantre oynar. Sakatlık sorunlarını atlatır ve fiziğini geliştirirse Bülent Korkmaz gibi bir bayrak stoper olabilir çünkü pozisyon bilgisi hiç fena değil ama Koray böyle giderse olmaz.
Tam 3 yıldır sürekli oynayacağı bir takıma gidip tecrübelenip gelişim sağlamaktansa yedekte oturuyor. Devre arasında devamlı oynayacağı bir takıma gitmek zorunda artık. Başakşehir maçında Serdar yok... O yüzden 3'lü pek mümkün görünmüyor. Dolayısıyla ilk 6 haftadaki oyuncularla 4-3-2-1'e dönmek gerek sanki... Sağdan sola Ndiaye - Fernando - Tolga önlerinde Garry - Belhanda ve ileride de Gomis. Serdar o kartı görmeseydi Başakşehir maçında 3'lü oynamak Galatasaray için daha mantıklıydı...
No comments:
Post a Comment