Thursday, June 4, 2015

Double: Hem kupa alındı, hem de ders


"Kutlamalar bence harika oldu, özellikle futbolcularımızın çocuklarının da iştirak etmesinden çok mutlu oldum. Onların da bu şampiyonlukta çok büyük payı vardı. Bizler başarı için onların da hayatından, zamanından çaldık..." Tam olarak bu cümle yapısında olmayabilir ama hatırladığım kadarıyla bu kelimelerle buna benzer bir şeyler söyledi Hamza Hamzaoğlu bu sabah. Türkiye Kupası dün gece kazanıp, bugün basın mensuplarının sorularını yanıtladı...

Senelerdir basın toplantılarına katılıyorum veya izliyorum böyle akıllıca ve en önemlisi böyle kalplere dokunan açıklama çok az görüyorum. Yukarıdaki cümleleri söyleyen bir adamın, hepsinden evvel bir babanın, insan ilişkilerinde kazanması, takımını her daim başarıya inandırması hiç şaşırtıcı değil. Sadece Galatasaray değil ha, kümede kalması yeter denilen Eyüp'ün Play-off'a kadar çıkması, kümede kalsın yeter denilen Akhisar'ın şampiyon olması, bu sezon Galatasaray'ın ayağa kalkması hep bu karakterin doğurduğu yöneticilik başarısının getirisi.

***

Yine basın toplantısından gideceğim... Geleceğe ışık tutmak adına en iyi sorunun sahibi Levent Tüzemen'di. "Az takviye istiyorsunuz ama bu takım yaşlı, bu sene de Şampiyonlar Ligi'nde çok yetersiz kaldı, ben olsam farklı olurdu mu demek istiyorsunuz?" Hamza hoca "Evet" dedi. "Ben olsam daha farklı olabilirdi. Zaten son Arsenal maçında da biraz gösterdik."

Bence son Arsenal maçında daha konsantre ve daha arzulu bir Galatasaray gördük ama oyun kalitesi yine yetmedi. Zaten skoru alan Arsenal kendi oyununu da rölantiye almıştı. Ayrıca sene başı şimdiki Galatasaray olsaydı da bence takım en fazla üçüncü olabilirdi. Dortmund ve Arsenal'i geçemezdi diye düşünüyorum.

Ha çok iyi takviyeler gelse bile yine geçemeyebilir. Şampiyonlar Ligi 2. torbasından Real Madrid geliyor bu sene. Birinciden Bayern Münih, ikinciden Real Madrid gelir ve siz kimi alırsanız alın yine geçemezsiniz, o ayrı konu... Fakat hiç Şampiyonlar Ligi dönemine kadar geri gitmeyelim, takımın eksiklerini anlamak için düne kadar dönsek yeterli olur.

Diyeceksiniz ki, "Dün takım mental olarak hazır değildi, şampiyonluktan çıkmıştı, yorgundu vs." O zaman iki hafta önceki Beşiktaş maçına dönelim yine aynı eksikleri bariz şekilde görüyoruz.

Hamza Hamzaoğlu, elindeki kadro 4-2-3-1'i taşıyamamaya başlayınca son haftalarda 3'lü göbeğe döndü ama o 3'lü dahi rakibin baskısına engel olamadı.

Hamza hocanın sistemi 4-2-3-1. Saha parselasyonunun en iyi olduğu sistem bu ona göre. Fakat 11 km koşan bir Selçuk'un yanında 9, 9.5 km'den fazla koşamayan bir Melo ile 4-2-3-1'de göbeği sağlam tutabilmek, rakibin direncine dayanabilmek çok zor oluyor. Bir de stoperleriniz defans çizgisini öne çıkarabilen cinste olmayınca mecburen 3'lü göbeğe dönüp oyunu kabullenip, kontra pozisyonlarla galibiyet stratejisi deniyorsunuz. Hamza Hamzaoğlu elindekini doğru kullandı ve kupa finalinde şansının da yardımıyla başarılı oldu ama ben bu kadronun pek de yeterli olduğuna inanmıyorum. Önce Melo'nun pozisyonunda sonra bekler ve bir de stoperlerin tamamlayıcılığı konusunda sıkıntı oluyor diye düşünüyorum. Melo'nun dinamizmi çok eksik, rakibe sert girmek ile rakibi kovalamak aynı şey değil, sonra beklerden birinin daha stoperlere katkısı olan ve fizikli bir bek olması gerek bence ve son olarak stoperler kalitesiz değil ama birbirlerine tam uyumlu da değiller. Mesela geriye yaslanmak zorunda kaldığınızda Fernandao veya Batuhan gibi santrforlarla baş edebilecek bir stoper sokamıyorsunuz veya Chedjou sakat olunca savunmayı ileri çıkaramıyorsunuz vs.

Bence Telles ve Semih kalacaksa bile en az; bir stoper, bir sağ bek, bir defansif ortasaha ve bir sağ açık takviyesi gerekiyor. Yani 1-2 değil de en az 4 gerekli diye düşünüyorum.

Dün bakıyorsunuz, takım oyundan fiziken düştü, oyuncu değişikliği lazım. 1. dakikada sarı kart görmek gibi büyük bir hatayı yapan Melo yarım savaşıyor, Hamit çok yoruldu ama çıkarıp yerlerine koyabileceğiniz ortasahanın direncini arttırabilecek bir oyuncunuz yok. Sonradan oyuna girdiğinde hep adaptasyon sorunu yaşayan Emre var, ilerde direnci arttırabilecek Umut var, kanatta direnci arttırabilecek Olcan var ama ortasaha göbeğinde direnci arttırabilecek bir oyuncu yok.

Belki sürpriz olarak Chedjou, son 15 dakika Hamit yerine ön liberoya girebilir diye düşünmüştüm maçı izlerken. Melo ile birlikte derinde takım uzar ve daha atletikleşir diye düşünmüştüm ama bu da çok marjinal bir hamle olacaktı, daha önce denenmemiş ve ne sonuç alınabileceği bilinmeyen bir risk olacaktı.

Yani Hamza hocanın hamle şansı da son haftalarda çok kısıtlıydı aslında. Özellikle ortasaha göbeğinde takım yaşlı ve alternatifsizdi. Dzemaili alındığında sene başı yazdıklarımı çok net hatırlıyorum. "Bu takıma canavar gibi koşacak, basacak bir ortasaha lazım. Dzemaili'nin yaptıklarını zaten Selçuk yapıyor zaten Hamit yapıyor, zaten gönderilemeyen Yekta'lar, Umut Gündoğan'lar hep pasör profilli oyuncular. Galatasaray ortasahaya dinamizm katabilecek bir oyuncu almalıydı" diyordum. Bütün sene de bu transfer plansızlığının sıkıntısı yaşandı.

Onun için, seneye 4-2-3-1 oynatmak isteyen Hamza hocanın Melo - Selçuk ikilisiyle yeteri kadar dirençli bir takım kurulamadığını görmesi çok önemli. Bursa dinamik bir takım ve Hamzaoğlu göbeği üçlemesine rağmen kolayca deldiler. Bu dinamik, kendi ceza sahasından rakip ceza sahasına kadar git-gel yapan (box to box) ortasahalardan Şampiyonlar Ligi'nde de çok oluyor. Ramsey'ler Melo için, Hamit için artık çok çabuk. Bence bu kurguda Melo yerine 12-13 km koşabilen, genç ve güçlü bir oyuncunun, aynı zamanda ayağı düzgün bir oyuncunun oynaması gerekli. Öte yandan Melo bu düşüşünü agresifliğiyle kapatmak istiyor ama Sabri'yle girdiği tartışma takımı ateşlemenin dışında iki oyuncuya da bir sarı kart gerektiriyordu. Hakem ikisine de sarı kartı verse Galatasaray on kişi kalacaktı. Bence Galatasaray'ın defansif ortasahasından öncelikli beklentisi oyun içindeki görevlerini yerine getirmesi olmalı. Nedir o? Çok koşacak, basacak, işini yapacak. Yani adama sert tekme atmakla, adamı kovalamak aynı şey değil...

Dün kötü de oynasa, Galatasaray'ın ihtiyacı olan bu profile uygun oyunculardan en tanıdığımız isim de Ozan Tufan. Ozan tabi bütün bir sezon ortasahanın savunma yükünü çektiği için son haftalarda yoruldu ama potansiyelinin çok yüksek olduğunu düşünüyorum.

Dün maç öncesi analizlerimden bazıları tuttu, bazılarında ise yanıldım. Mesela sezon başında Prandelli'nin yaptırdığı gibi orta üçlü ile göbeği kapatıp, kontralara gidilebileceğini düşündüm. 2. golde gidildi ama ortasaha üçlü ile dahi kapatılamadı. Şunu atlamışım. Sezon başındaki Bursaspor hücum setlerinde bu kadar uzmanlaşmış değildi. Galatasaray göbeği de, bu maç yorgundu. 4-3-3 başlayan ve topu Bursa'ya veren Galatasaray rakibinin hızına yetişemediğini daha ilk dakikalardan gördü. Bursa da müthiş bir iştahla başlayıp ilk 30 dakikadan 2 farklı skoru almak istedi. Tabi Melo'nun durup dururken Josue'ye basması sonucu sarı kart görüp, ilerleyen dakikalarda hamlesiz kalması da biraz bunu sağladı.

Derinde rakibini bekleyen Galatasaray'in hiç alan kapatamadığını hemen farkeden Hamzaoğlu alışılmış sistemine dönerek Hamit'i sağa yaklaştırdı ve Galatasaray biraz daha oyuna girmeye başladı.

Bu sırada Fernandao karşısında kısa ve zayıf kalan Semih - Hakan ve Sinan Bolat üçlüsü de yan toplarda yetersiz kalmalarına rağmen şanslıydılar. İnsanlar Sinan'ın iyi maç çıkardığını söylüyor ama bence aksine bir çok çıkıp alması gereken yan topa izin verdi ve o topların direkten döndüğü oldu. Sinan bence daha çok şanslıydı. Ben kalecilerde reflekslere, akrobatik kurtarışlara öncelik vermiyorum. Kaleciyle karşı karşıya pozisyonlarda golü veya kurtarışları genelde vuran futbolcu belirliyor. Volkan Şen kalecinin üzerine sert vurunca kaleci kahraman olabiliyor, Burak ayak dibinden plaseyi bırakınca ise kalecilik bir durum kalmıyor.

Bence kaleci için en önemli ölçütlerden biri şu. Dün Muslera olsa Galatasaray bu kadar çok yan top verir, bu kadar çok kapanır mıydı? Muslera kendi kale alanına bu kadar yığılma olmasına izin verir miydi? Tabi burada Galatasaray'ın hiç kule stoperinin olmaması da yine mühim.

Telles'in penaltısı gençliğinden. Rakibini tanıyamamasından. Volkan'ı her zaman yakın savunmak gerekir, eğer penaltıdaki kadar uzak kaldıysanız da hiç hamle yapmamanız daha iyidir çünkü Volkan o hamleyi bekler. Daha tecrübeli bir oyuncu o penaltıyı yapmazdı.

Öte yandan maç öncesi analizimde tahmin ettiğim şeyler de oldu. "Savunmada Serdar Aziz kırmızı kart gördüğü için ve Civelli de sakat olduğu için genç tecrübesiz ve uyumsuz bir ikili olacak. Burak karşısında uyumsuz ve tecrübesiz olacaklar. Bursaspor'un ortasahada oyun kurarken kaptıracağı toplar Prandelli'nin 0-2 kazandığı maçtaki gibi hemen Burak'ın önüne, savunmanın arkasına atılıp gol pozisyonları doğurabilir."

Kaptırılan topta olmasa da Selçuk'un ayağındaki topa baskı yaparken dağıldılar. Bursaspor savunması öne çıkarak ortasaha göbeğini desteklemeye çalışıyor. Bu savunma arasında bir açık bulan Selçuk da Burak'ı kaçırdı, tam da beklediğim gibi bir gol oldu. Eğer maçtan önce bahis oynamak aklıma gelse 'Selçuk asist yapar, Burak gol atar' gibi tahminlere bahis yapılabilirdi :)

İlk gol de Şamil ve Ertuğrul'un uyumsuzluğu, ikinci gol de hatta üçüncü de... Maçtan sonra herkes 1997 doğumlu stoperi oynatmaya cesaret eden Şenol Güneş'i övdü ama belki de yorgun Ozan Tufan'ı Şamil'le ikili stoper yapsa ve Bekir'i göbekte değerlendirse bu kadar basit goller yemezdi Bursaspor.

Futbolda idealizm ile realizm sık sık çatışıyor. İdealist bir teknik adam olan Şenol hoca 1997'li stoperi finalde oynatmaya çekinmiyor ama bu finalleri de 1997'li oyuncular maalesef çok hırslı, istekli olsalar da kazanamıyorlar, baskı altında soğukkanlı kalabilen tecrübeliler kazanabiliyorlar. 1997'li genç stoperi belki de diğer maçlarda oynatıp pişirmek, pişirmeden böyle maçlarda oynatmamak, böyle final maçlarına daha tecrübeli oyuncularla çıkmak gerek.

Tabi idealist adam güzeldir. Herkes onun gibi olsa, yani ideal bir futbol düzeni kurulsa, uzun vadede hep o idealistler kazanır. O zaman bizim ideal ligimiz de, Ertuğrul'ları 20 milyon Eurolara satar Avrupa'ya :)

Son olarak başlığa dönersek. Kupa finali Galatasaray'a iki armağan verdi. Birincisi kupa, ikincisi seneye nelerin değiştirmesi gerektiğine dair iyi bir ders.

9 comments:

  1. Servisde okunacak yazi ama o zamana kadar bekleyemedim. Elinize saglik.

    Kupa alindi ama sizce ders alindi mi? Sabri ile yeni sozlesme ne kadar gerekli?

    ReplyDelete
    Replies
    1. Sabri'den iyi alternatif sağ bek olur mu canım. Yönetebilirsen iyi yedek. Bence ders alınmıştır da çıkıp hoca bunu canlı yayında söylemez yani :)

      Delete
  2. Yazınızın her kelimesine katılıyorum.Bence Melo'nun GS'daki son kullanma tarihi geldi.

    ReplyDelete
  3. ay lav yu hozam

    ReplyDelete
  4. Yazdıklarınıza katılmakla beraber gelecekteki muhtemel sorunlara eklemek istediğim bir şey var. Bu birlik beraberlik, takım ruhu iyi hoş falan ama ters açıdan baktığınızda bambaşka bir durum var. Takımın ileri gelenleri ve çevresi (Burak, Selçuk, Emre, Olcan tayfası) taktik anlamda son derece sınırlı. Alışkın oldukları düzenin biraz da olsa dışında bir şey oynandığında uyum sağlamakta çok zorlanıyorlar. (Burak ve Selçuk'un Prandelli ve Mancini dönemi için söyledikleri, o dönemdeki performansları) Üstüne bir de mental anlamda yıpranma üst sınırları çok düşük ve bunu hemen dışarıya yansıtıyorlar. (Selçuk'un formayı çıkarması, Ayrılacaktım demeci, Emre'nin yersiz tripleri). Özetle, birkaç istisna hariç taktik ve mental anlamda esnek olmayan bir oyuncu grubu var ve Hamzaoğlu da kaba tabirle bu oyuncuların suyuna giderek onlardan optimum verim alıyor ama uzun vadede ciddi sıkıntılar yaşanabilir. Umut ediyorum hoca da bu durumun farkındadır.

    ReplyDelete
    Replies
    1. Elindeki malzemeye göre yemek yapmayı bilmesi gerekir bir aşçının. Söylediklerinizde haklısınız ama İtalyanlar da geldi, bizim mutfakta iyi kıyma vardı, illa dediler ki pizza yapacağız. Selçuk'u çok defansif oynatma durumu vs. uzun konu. HH maddi duruma göre mutfağını zenginleştirmeye bakacaktır

      Delete
  5. hocam kusura bakmayın ama size ozan ve forvet konusunda katılmıyorum. Ozan kötü futbolcu değil. Ama ona 8 milyon € verilmez. O paralar konuşuluyor.. O paraya 3 tane ilk 11 oyuncusu alınır.. ki hamza hoca da kendisi diyor çok büyük harcama yapmayacağız diye. Bu takım geçen yıl son günü bekledi oyuncu almak için, pazar ucuzlasın diye. bu yıl rvp'den ozan'a, gignac'tan boateng'e her isim konuşuluyor. 1 yılda ne değişti? gömü falan mı bulduk? onun için daha hesaplı olmalıyız bence. forvet konusuna da şöyle değinmek istiyorum. Burak bu ülkedeki en iyi yerli forvet ama avrupa için yetersiz bu ortada. hem kanatta hem forvette oynayabilen bir isim daha mantıklı olur. ayew gibi mesela.. podolski biraz yumuşak kalır ama o da olur. iyi günler dilerim

    ReplyDelete
    Replies
    1. Tutumlu olmak gerektiği görüşünüze katılıyorum ama 20 yaşındaki bir oyuncuya 8 milyon Euro vermek de tutumlu olmak. Şöyle ki bu oyuncuyu alsanız en az 10 sene oynatabileceksiniz ve o zaman seneliği 800 bin Euroya gelmiş olacak. Misal FB Alper'i aldı. Beklenen patlamayı yapamamış hali dahi FB için çok iyi bir rotasyon elemanı demek. FB onu en az 10 sezon kullanacak ve yıllık bonservisi 650 bin Euro'ya gelecek. Bu mantık dolayısıyla genç oyuncular zaten pahalı olur, 30+ oyuncular ise düşük bonservisli olur. Bu gayet doğal.

      Delete