Galatasaray'ın Hamza Hamzaoğlu döneminde Arena'da oynadığı en zorlu rakibi Konyaspor'du. (Arsenal hariç). Tam 116,8 km koşmuş ve daha önce Konya'da ve Türkiye Kupasında Arena'da yedikleri toplam 9 golün gururunu yapmışlardı.
İnanılmaz savaştılar... Galatasaray'ın geriden çıkmasına izin vermediler hücumda ise Sneijder'i, Yasin'i ve Burak'ı sıkı marke ettiler ve top aldırmadılar. Kocaman'ın Avrupa Liginde ona başarıyı getiren üç hat halinde savunma anlayışını başarıyla yerine getirdiler.
Galatasaray adına ilk yarıda sadece sağ kanat işledi. Konyaspor ortasaha ve savunması sadece Bruma'yı marke edemedi. Galatasaray hücum dörtlüsünden Yasin-Sneijder-Bruma-Burak dörtlüsünden sadece Bruma bu presten kurtuldu ve sık sık top aldı. Ayrıca sağa sola sürekli gezerek sağ kanadı açtı, Sabri'nin önünde boş koridorlar oluşmasını sağladı.
Tabi kapalı savunmaya karşı, Burak, Sneijder, Yasin yakın markaj altındayken kimseyle verkaç yapamadığı için hücumda etkili olamadı. Taraftarlar da ondan 2-3 kişiyi çalımlasın da tek başına pozisyon üretsin diye saçma bir beklenti içinde olduğu için ilk devrenin günah keçisi oldu.
Futbolda değişmez kuraldır, takım işlemiyorken tek başına sorumluluk alan oyuncu arkadaşlarından yardım alamaz ve topları ezmeye başlar. Taraftar da sadece bunu gördüğü için ıslıklanan oyuncu, o tek başına sorumluluk alan oyuncu olur. Yani o isim de bu akşam Bruma'ydı. Islıklanmasa da homurtular yükseldi...
İlk yarının en iyisi önündeki boş alanları iyi değerlendiren Sabri'ydi. İkinci de rakip yarı alana yerleşebilmeyi sağlayan ve Sabri'ye alan açan Bruma'ydı.
Hamza Hamzaoğlu'nun basın toplantısında dediğine göre Burak ve Sneijder gripmiş çok ateşleri varmış. Onların güçsüzlüğünü buradan anlıyoruz. Mesela 2. yarının başındaki kontrada Bruma penaltı noktasının önüne topu bıraktığında Burak geride kalmıştı. Eski Burak oraya koşardı. Bu pozisyondan sonra Selçuk da Burak da Bruma'ya kızdılar. Genç oyuncuyu böyle tribüne atmamak lazım. Bruma olgun bir oyuncu değil ve milimetrik pas atamayabilir. Kaldı ki hem Selçuk Bruma'ya çok yakındı ve açısı iyi değildi, hem de Burak arkada kalmıştı. Buna dikkat etmeliler, aynı tavrı Yasin'e, Olcan'a sergilemiyorlar. Aynı dili konuşamadıkları oyunculara da aynı mesafede yaklaşmalılar.
Yine Burak gibi grip olan Sneijder ile etkileşime giremeyen Yasin de çok etkisizdi. Selçuk ilk yarıda oyun kuramadı ve Olcan bazen çok ileri gidip, bazen gereksiz yere geride kaldığı, etkisiz bir bek performansı sergiledi. Ne zaman çıkıp, ne zaman bekleyeceğini bilemedi gibi geldi bana. Zaman zaman çok çıkıp Yasin ve Sneijder'i sıkıştırdı belki de...
Chedjou iki pozisyonda hata yaptı ve Konyaspor iki gollük pozisyona girdi. Melo da oyun kurmada çok yavaş kaldı.
Zaten Sabri ve Bruma dışında sadece Semih ve Muslera görevlerini yapabildiler diğer hiç kimse bekleneni veremedi. Suçlu ise Bruma oldu.
Geçen yazımda "Bruma pası alıp, boştaki arkadaşına atıp, tekrar boşa çıkmak istiyor, verkaçlarla oynamak istiyor, çünkü Portekiz'de böyle öğrenmiş, modern futbol böyle oynanıyor" demiştim. Modern olmayan 2. sınıf futbol ülkelerinde, örneğin Türkiye'de ise istiyoruz ki 90'ların futbolu oynansın. Topu hücumda biriyle buluşturalım ve gidip 3-5 kişiyi çalımlasın, şut falan atsın. Örneğin Keita...
O yüzden Keita gibi oyuncular Türkiye'de çok iş yapar ama Avrupa'da tutunamaz. Tam tersi Bruma bugün İngiltere'ye gitse Galatasaray'daki halinden çok daha verimli olacaktır. Yine keza Arsenal'den Walcott da bugün Galatasaray'a gelse Bruma'dan çok daha etkili olabileceğini sanmıyorum.
Maç öncesi analizimde şunları belirtmiştim
"Bruma ayağında top tutup servis yapmak yerine, gelen topu hemen boştaki arkadaşına verip, topu alacağı boş alana tekrar koşmak ister, oyunu hızlandırır, markajdan kaçar(etrafındaki diğer takım arkadaşları da onun kadar hareketli olsa zaten Konyaspor savunması çoktan delinirdi) Veya etrafı boşsa çabukluğunu kullanıp tek başına topu rakip kaleye de taşıyabilir. Emre ise aldığı topu koşuculara servis eder. Tıpkı Selçuk, Sneijder ve hatta Melo gibi. Topu en fazla 10 metre taşıyor Emre... Fakat Bruma 25-30 metre taşıyabiliyor.
Eğer sağda Emre oynarsa, diğer tarafta da 10-15 metre taşıyan Yasin olunca tıkanıklık olabiliyor bence. Yani soldan pasla, sağdan ise Bruma'nın hızıyla çıkılabilir. Emre sağda olduğu zaman, Sabri'nin daha fazla bindirmesi gerekli. Sabri iyi bindiriyor, etkili de oluyor ama yerini fazla bırakıyor. Emre de Bruma kadar açı kapatarak savunma yapamayacağı için bu açıklar savunmada sıkıntı olabilir. Sabri'ye fazla bindirme deseniz, bu sefer Emre'nin yapabileceği tek iş aldığı topları sol tarafa göndermek olacak. Bu yüzden rakip de kendi sağını kapatacak. Yasin-Sneijder kanadını durdurmak için orada kalabalık olacaklar. Halbuki Galatasaray'ın sağında, Bruma gibi sürekli tedirgin eden süratli bir oyuncu olunca bu sefer rakip kendi sağ tarafına yığılamıyor ve Sneijder ile Yasin'e de daha çok alan kalıyor.
Zaten dünyada genelde, bir kanatta çizgiye yapışık, diğer kanatta içeri giren kanat kullanılıyor. Zira iki kanatta ters ayakla içe girerse rakip ortada kümelenip savunmada birbirine yakın olup, duvar örebiliyor. Geçmiş haftalarda Galatasaray sağ kanadında Bruma oynayınca ne olduğunu, oynamayınca ne olduğunu anlattığım bir yazı yazmıştım. http://sinanyyilmaz.blogspot.com.tr/2015/04/kontrolsuz-guc-guc-degildir.html"
***
Şimdi bence Hamza Hamzaoğlu ikinci yarıda Bruma'yı erken çıkardı. Bence önce 55 gibi Yasin - Emre değişmeli sonra skor gelmezse 65 gibi Bruma-Umut değişmeliydi.
Peki Bruma çıktıktan sonra Sabri bindirebildi mi?
Dikkat ederseniz yukarıda "Soldan pasla, sağdan ise Bruma'nın hızıyla çıkılabilir." demişim. Galatasaray ilk yarıda solda pas yapamdı (Telles'in pas futboluna pozitif etkisini de aradı ön oyuncuları) sağda bir tek Bruma önde top aldı da takım öne doğru taşınabildi. O da boşa çıkıp pas almasa Galatasaray kendi sahasına hapsolacak gibiydi.
Zira normal de... Rakip 117 km koşmuş sen 111 km koşmuşsun. (Takımda grip oyuncular var Melo gibi fazla koşamayan oyuncular var) Kendi sahana hapis olman da normal.
Bu hapislikten kurtulmak için hızlı olmalısın, hızlı top dolaştırmalısın... Gel gelelim Melo bu konuda çok yavaş kaldı. Hamit daha hareketli bir oyun kurucu, daha çok gezip, daha iyi oyun kuruyor.
Bence Galatasaray bugün en çok Hamit'i aradı.
Peki tüm bunlara rağmen Galatasaray nasıl kazandı derseniz... Konyaspor stoperleri maçtan önce de yazdığım gibi kenar ortaları savuşturmada çok kötü. Fiziksel olarak güçsüzler. Haftalardır bu konuda sıkıntı çekiyorlar. Hamzaoğlu son 25 dakika Umut'un enerjisini kullanmak için onu da Burak'ın yanına gönderdi. Emre sağdan, Sneijder soldan arkalarında Sabri ve Olcan ile kesmeye başladılar ve kısa-güçsüz kalan Konya stoperleri de yine bu kenar ortaları savuşturamadılar. Hatırlarsanız yine 30 küsur metreden Sabri'nin kestiği orta Sneijder'in önüne düştü de Sneijder'in şutuna sağ bek yetişti. Yine ilk yarıda Sneijder yayda topla buluştu auta attı. Bu gibi kenar ortalardan seken toplarla Sneijder'in gol atabileceğinden bahsetmiştik...
Taraftarın motivasyonu ve deplasman takımının 1 puana oynama psikolojisi Konyaspor'u geri itti. Bu sayede 4-2-4 gibi bir düzene dönülmesine rağmen kontra yenilmedi çünkü Konya çıkmaya cesaret edememeye başladı. Nihayet gelen yan toplardan biri de Konyaspor'lu oyuncuların 3 kez uzaklaştıramadığı bir pozisyonda ağları buldu.
Melo, Umut, Burak, Hakan gibi oyuncularla Konyaspor savunmasından uzun olmak bu golü getirdi.
Son olarak hakemlerle ilgili bir iki cümle yazmak istiyorum. Arena ve Kadıköy'e gelen Anadolu takımları doğrandıklarını iddia ediyorlar ya hani...
Halbuki bol bol zaman geçirmelerine hakemler tarafından olanak sağlanıyor. Hem de maçın başından sonuna kadar! Üstüne Türkiye'de art arda yapılan, oyunu durdurmaya yönelik faullere kart çıkmıyor. Bu sayede de sürekli oyunu durdurabiliyorlar. Hakemler bunlara kart verse ve zaman geçirmeye engel olsa Arena'da da Kadıköy'de de (seneye Vodafone'da da) futbol oynamaya çalışan Anadolu takımları göreceğiz ve bu ülke futbolunu da geliştirecek. Tabi hakem için bunun önemi yok. Hakem de oyun dursun, mümkün olduğunca oynanmasın ki; etliye sütlüye bulaşmadan maç bitsin istiyor.
Bir de Emre Belözoğlu ve Melo gibi oyuncuları bu kadar çok ön plana çıkaran "Bunlar neden kırmızı görmüyor?" kampanyaları düzenleyenler de yine Fenerbahçe, Galatasaray, Beşiktaşlı taraftarlar. Ve bu gibi futbol dışı konulardan reyting sağlayan, ucuz televizyon yorumcuları.
Dikkat edin geçen hafta Akhisarlılara, bu hafta Hasan Kabze'ye, yarın öbür gün Fenerbahçe'nin bir rakibine sürekli iftira atarlar çünkü Galatasaray aleyhine iftira attıklarında Fenerbahçelilerden, Fenerbahçe aleyhine iftira attıklarında Galatasaraylılardan şakşak alacakları, reyting toplayacaklarını bilirler. Fakat aynı isimler bu iftiralarla ortamı gerdikten sonra "Aman efendim sporda neden şiddet var?" diye ağlamaya da utanmazlar ve patronları "Pasoligi övün, reklamını yapın" dedikleri için bizlere Pasolig överler. Pasolig'in çıkış nedeni, tribünden şiddeti uzaklaştırmaktır fakat zaten tribüne şiddeti, bu ucuz televizyoncular sokar. Bu kadar samimiyetsizdirler ve iftiraları da kendileri gibidir. "Kişi kendinden bilir işi"
Nitekim Galatasaray, Fenerbahçe ve Beşiktaş zaten genelde kazanır. Bu üç takım kazanırken aleyhlerine yapılan hatalar çabucak unutulur. Fakat lehlerine bir kararla kazanırlarsa misal hatalı bir penaltı ile kazanırlarsa haftalarca dillendirilir. Zira dillendiren 3 büyüklerden diğer iki camianın taraftarları olacaktır.
Ziyadesiyle Melo'nun Sivasspor maçında yaptıklarıyla, Bruno'nun Pazartesi gücü yaptığı sertlikler arasında hiçbir fark yoktur. Gel gelelim Pazartesi gecesi hiçbir TV kanalında Bruno nasıl kırmızı kart görmez diye nara atan birini bulamazsınız.
Anadoluda Emre'den de Melo'dan da agresif, onlardan da fazla futbolun dışına çıkan Gosso, Zokora gibi oyuncular vardır ama kimse bunlardan reyting alamadığı için gündeme sürekli 3 büyüklerin agresif oynayan oyuncuları getirilir. Bizzat Lig TV'de Alpay gibi senelerce stoper oynamış biri, meslektaşı olan Chedjou için "Sakat numarası yapıyor, erken tatile çıkmak istiyor" diyebiliyor.
Böyle yerli olmayana karşı faşist bir yaklaşım sergilemenin meşru olduğu bir ortamda da "Türk futbolu neden gelişmiyor" diye, yine bu Televizyondaki reytingçiler ağlıyor.
Bunları yazan ben ise Mart ayı sonunda işimden ayrıldım ve internet üzerinde en çok okunan Galatasaray yazarı olmama rağmen hiçbir gazete, televizyon veya internet sitesinden teklif almıyorum... :) Çünkü düzen değişsin istemeyen, bu reyting düzenine hizmet eden spor basınında sahanın içini yazanı, çizeni ön plana çıkarmak kimsenin arzusu değil.
Saygılarımla...
eline saglik sinan bey güzel bir analiz.
ReplyDeleteMuhteşem bir yazı olmuş :)
ReplyDeleteyazı her zamanki gibi süper
ReplyDeleteGeçen medyaspora hakaret dolu Bi yazı yazdım. Senin gibi işini sonuna kadar düzgün yapan bir adam ekmek yiyemiyorsa bu ülkede, komple yansalar umurumda olmaz artık. Senin gibiler olmasa bu ülkeden umudumuzu kesmişiz artık. Yazmaya devam et. Var ol.
ReplyDeleteSinan Gümüş: Estagfurullah, keşke öyle bir şey yapmasaydın zira o yorumu görenler zaten sitenin emekçileri olacaklar... Onlar da sistemin içinde önü kesilen arkadaşlar zaten.
ReplyDeleteYazilariniz inanin buyuk bir kitle tarafindan takip ediliyor ve ses getiriyor. Ne yazikki klasik medyanin enformatik bilgiyi kendi istedigi gibi kendi istedigi kisilerce yayinlamasi yuzunden hakedenler degil bos teneke gibi cok ses cikaranlar medyada servis ediliyor. Neyseki interaktif medya gelisiyor artik kullanicilar kendi istedikleri yazilara yavas yavas ulasmaya basladilar. Siz prensiplerinizden vazgecmeyin ilerde cok onemli basarilar kazanacaginiza eminim. Once seni gormezden gelirler, sonra alay ederler, sonra seninle savasirlar, sonra sen kazanirsin. ingilizce karakterli yazi icin kusura bakmayin turkce klavye kullanmiyorum. Saygilarimla
ReplyDelete