Bu diziliş Galatasaray'ın Hamza Hamzaoğlu'ndan sonra klasikleşen dizilişi... Fakat genel olarak sağ tarafta Umut değil Bruma oynuyordu. Hamza hoca ne zaman deplasmanlarda, zorlu maçlarda Umut'u denese Galatasaray'ın hücum organizasyonları kısırlaşmaya başladı. Zira Umut topla hiçbir şekilde iletişim kuramayan, al-ver yapamayan, top süremeyen bir oyuncu. Hal böyle olunca ona atılan toplar çoğu zaman duvara çarpmış gibi geri döndü...
Umut'u sürekli büyük maçlarda ve deplasmanlarda sağ kanatta gördüğümüze göre, zorlu maçlar için bir defansif önlem olduğunu düşünebiliriz. Fakat ligin en yaratıcı, en hızlı hücum eden takımından yani Galatasaray'ın hücum gücünden de çok şey götürüyor Umut'un varlığı.
Dikkat edin sağ kanatta Umut oynadığında Galatasaray'ın girdiği pozisyon sayısına bakın, bir de Bruma oynadığında yakalanan pozisyon sayısına bakın. Bruma al-ver yapar, arkasında oynayan bekini oyuna sokar, topla içeri kat eder. Topsuz koşu yapacak diye rakip bekine hep tedirginlik verir ve rakip bek çıkamaz vs vs.
Şimdi Hamza hocanın 4-2-3-1'inde Bruma değil, Umut'la oynanan lig maçlarına bir bakalım.
1. Galatasaray - Mersin maçı. 3-2 bitti. Kaos futbolu oynandı, şuursuz hücum edildi. Oyun içinde Umut en önde de oldu, sağ tarafa da yaklaştı.
2. Gençlerbirliği deplasmanı organize hücum üretilemedi. Galatasaray uzun süre skoru tutmaya çalıştı. Taktik biraz daha 4-4-2'ye de benzerdi.
3. Beşiktaş - Galatasaray maçı. Umut'un sağ tarafta en verimli olduğu maç. Peki neden verimli oldu? En önemli neden şuydu, Olimpiyat stadı zemini o gün çok ağırdı, yağış almıştı. Ağır zeminlerde mücadele gücü yüksek oyuncular ikili mücadeleleri kazandığı için verimlilikleri artar, üstelik Beşiktaş'ta oyun sürekli sol bek Motta üzerinden kuruluyordu o haftalarda. Umut rakibin oyun kurma düzenini de yaptığı presle bozmuştu. Hücumda herhangi bir organizasyonda yine olmadı ama zaten organizasyon yapılacak, 'topla oynanacak' zemin yoktu, defansif olarak verimli oldu. (Not: Yağmurlu havalarda ağır zeminde yere sağlam basan güçlü oyuncular fark yaratır böyle maçlarda Hamit-Umut gibi oyuncular Bruma gibi oyunculara oranla çok daha verimli olacaktır)
4. Fenerbahçe - Galatasaray maçı. Düşünce Beşiktaş maçının aynısıydı, Umut rakibin en büyük silahlarından Caner'in çıkışlarını engelleyecekti. Fenerbahçe savunmadan topu en çok Caner'le çıkarıyordu. Umut defansif görevini yaptı Caner etkisizdi ama Fenerbahçe'nin de silahı bir tane değil. Topun Galatasaray'da kalmasını engelleyen oyunculardan biri Umut olduğu için Galatasaray o maçta ayağında yeteri kadar top tutamadığından çok baskı yedi. Yani bir yandan Caner'i durdururken öte yandan top Fenerbahçe'ye verilmiş oldu.
5. Kasımpaşa - Galatasaray maçı. Sanırım Hamza hocayı Fenerbahçe maçından sonra tekrar yanıltan maç bu oldu. Galatasaray ilk yarı 4-2-3-1'in sağında Olcan ile başlamıştı. İkinci yarı Umut sağa Burak öne geçti maç 2-0'dan 2-3'e döndü. Umut'ta bir asist yaptı. Fakat Kasımpaşa gerçekten çok yumuşak ve bu sene çok kötü bir takım. Galatasaray'ı maça döndüren bence bu değişiklik değildi. Hamza hoca bence burada yanıldı.
Ve 6. maç yine zor bir deplasman ve yine Umut. Peki ama bu sefer görevi ne olacak? Kimi durduracak? Trabzonspor'un sol bekinde stoperden bozma Mustafa Akbaş oynuyor. Mustafa Akbaş'ın önünü açsanız, sağ kanatta kimse oynamasa "çık Mustafa" deseniz çıkamaz. Bu maç için Umut seçimi niyeydi? Geçen maç gol attığı için olabilir mi? Aklıma başka bir şey gelmiyor.
Kanat oyuncuları Erkan'ı durdurmak bir düşünce olabilir ama tutarsız. Erkan'a yakın oynamak Sabri'nin işi, sonra sağ ön oyuncusu set oyunda yardıma gelir. Maçta zaten set oyun olmuyor çünkü top duvara çarpmış gibi gidip geliyor (nedenlerinin başında yine Umut'un topla arasının çok kötü olması var) Zaten set oyunlarında Bruma da geri gelen bekine yardım eden bir oyuncu.
Uzun lafın kısası sahada Umut'un olması demek, sizin topa sahip olma oranınızı düşürmek demek. İyi ama siz zirve takımısınız, top sizde olmalı, oyuna siz hakim olmalısınız. Karşınızda da çok dünyaca ünlü bir dev yok, sırf defansif düşünceden Umut'u oynatasınız...
Şimdi bir de geçtiğimiz haftalarda yerden yere vurulan Bruma'nın oynadığı maçlarda Galatasaray ne yapmış ona bakalım. Hani 'bitiremiyor' diye yerden yere vurulan Bruma var ya, diğer takım arkadaşları Jardel bitiriciliğinde olduğu için sanırım çok göze batıyordu!
1. Maç: Galatasaray - Akhisar 2-1: Etkili driplinglerle taraftarı ve Hamza hocayı coşturduğu pozisyonlar izledik. Galatasaray çok üretti, rahat kazandı.
2. Maç: Galatasaray - Rizespor: 2-0: Sneijder ve Bruma Rize savunmasını hallaç pamuğu gibi dağıttı. Galatasaray bir sürü pozisyon üretti, Bruma bir gol attı ve goller kaçırdı.
3. Maç: Galatasaray - Balıkesir: 3-1: Galatasaray'ın ilk 30 dakikadan bitirdiği sonra rölantiye aldığı bir maçtı.
4. Maç: Sivasspor - Galatasaray: 2-3: Hamza hocanın Bruma'yı ilk defa zor bir deplasmanda kullanışı. Burak'a iki tane %100'lük top attı bu maçta Bruma. Burak birini kaleciye diğerini direğe vurmuştu. Bence Bruma iyi oynamıştı.
5. Maç: Galatasaray - Erciyesspor: 3-1 Maçın henüz başında savunmadan aldığı topu 20 metre falan süren Bruma'nın şutunda top kaleciden sekti en uçta oynayan Umut tamamladı Galatasaray öne geçti. Umut'un savunmadan top alıp 20 metre top sürmesi imkansız. Bruma için ise çocuk oyuncağı, biz Bruma'yı bitiremiyor diye eleştirirken pozisyonunun öncesini unutuyoruz. Bruma Galatasaray hız kazandırıyor, ortasahadan öne top taşıyor, içeri topla kat edip rakibin savunma dengesini bozuyor... Fakat taraftar maçı sadece özet gibi izlediği için Bruma bitiremiyor diye veryansın ediyor. Halbuki Bruma'nın oynadığı maçlarda Galatasaray 3 kat fazla üretiyor ama onu gören yok.
6. Maç: Galatasaray - İBB: 2-2: Maç 2-0 güllük gülistanlık giderken tüm takımın uyuması sonucu durum 2-2 olmuş, fatura Bruma'ya kesilmişti. Ligin en iyi alan daraltan 11 kişi topun arkasına geçen takımına karşın Bruma alan bulamamış etkili olamamıştı ama al-ver yaparak bekini öne çıkardığı bir pozisyonda Sabri'nin kestiği ortadan gol gelmişti. Umut o pozisyonlarda al-ver yapamadığı için set hücumlarda beki oralara çıkaramıyor ve Sabri ile de çok uyumsuz bir görüntü sergiliyorlar.
7. Maç: Galatasaray - Karabük: 4-2 Bruma Sneijder'e bir tane %100'lük çıkardı Sneijder kaçırdı. Umut'a bir tane %100'lük ara pası attı Umut golü yaptı. Bir çok kez savunma arkasına koşular yaptı ve tehlikeler yarattı.
Yani Umut'lu 6 maç ve Bruma'lı 7 maç göz önüne alınırsa Umut'la Galatasaray'ın şuursuz bir kaos hücumu ettiğini, Bruma ile ise daha organize, daha hızlı hücum ettiğini görebiliriz.
------------------------------------------------------------------------------------------------------
Bu maçta oyuncu bazında parantez açmak istediğim bir diğer oyuncu Sabri. Bir Galatasaraylı ağabey demişti "Sabri Galatasaray'a sağ bek olduğundan beri, sağ bek arıyoruz..." Bunun açıklaması şuydu sanırım. "Her sene Sabri bize bir şeyler gösteriyor, çok umutlanıyoruz, 5-10 hafta iyi oynuyor, tamam artık Sabri olgunlaştı diyoruz ama sonra yine birden konsantrasyonu dağılıyor ve olmadık hatalar yapıyor" Hakikatten 10 seneyi aşkındır bu hikaye böyle devam ediyor. Hep diyoruz ki müthiş bir fizik avantajı var, çok çabuk, boyuna rağmen agresif ve yere de sağlam basıyor ama yok, o iyi periyotlar bir türlü daimi olamıyor. İşte bu sene de çok iyi başladı, asistler, bindirmeler... Sonra bir Fenerbahçe maçındaki amatörce hata, bir de aynısını tekrar yaptığı Trabzonspor maçı... İki kritik derbi ve ikisinde de elde var 0! Hiç "Ama Cardozo'ya yetişti" denecek bir durum yok. Sabri o pozisyonda Cardozo'ya şutu çektirmeyecek kadar yakın olmak zorunda. Cardozo şutu çektikten sonra önüne geçse ne olur? Bacak arasından geçip gol de olabilir, bacağına çarpıp karambole de düşebilir orada da Özer tamamlayabilir. Yani pozisyonu engellemek bu değil. Pozisyonun başında yerinde olmalı Cardozo o pozisyonda bomboş kalmamalıydı.
Yine de Tarık o kadar yetersiz ki bu sezon sonuna kadar Hamza hoca bence Sabri'ye 'dayı' demek zorunda.
Bir de Hakan Balta. Normalde savunma özellikleri Koray'ın oldukça önünde ama savunma çizgisini önde kurduğunuz zaman (ki Hamza hocanın taktiği bu, savunmayı önde kuruyor, rakibe üstünlük sağlamak için) Hakan'ın ağırlığı çok göze batıyor. Nasıl Kasımpaşa maçında önde kurulan savunmada defoları ortaya çıktıysa bu maçta da çıktı. Eğer geride savunma kuracaksanız Hakan ligin en iyi savunmacısı da olur, Avrupa çapında bir sol bek veya stoper de olur ama geride savunacaksanız! Yok önde savununca olmuyor, ilk goldeki gibi ofsaytı bozabiliyor. Koray daha çabuk olduğu için Hakan'a göre daha yetersiz de olsa savunmayı öne çıkarınca daha verimli olabiliyor.
-----------------------------------------------------------------------------------------------------
Gelelim maçta üzerinde durulması gereken son konuya. Başlıkta yazdığım sloganı açıklayayım.
Bu maçların çok benzerlerini Galatasaray 14. hafta içerde Mersin'le, 19. hafta Eskişehir'de ve 25. hafta Kasımpaşa'da oynadı. 27. hafta hafta da 4.'sü Trabzon'da yaşandı.
Bu dört maçta da Galatasaray topa hakim başladı, oyun kısmen elindeydi ama beklenmedik bir şey yaşayıp ilk yarım saat içinde bir gol yedi. Sonrasında da maçın ilk yarısının sonuna kadar kafası kesilmiş tavuk gibi ne yapacağını bilemedi. Bu maçların çoğunda Hamza hoca ya ilk 30 dakikada oyuncu değiştirdi ya da çok keskin bir sistematik değişikliğe gitti ve oyunun kontrolünü kaybetti. Oyun bir tenis maçına döndü.
Halbuki, siz büyük takımsınız ve sakin kalıp oyun üstünlüğünü sürdürmek gerekir.
Mersin maçında 30 kusürde yanılmıyorsam Emre'nin yeri değişti ve Galatasaray çok hücumcu bir düzene geçmesine rağmen oyunun hakimiyetini yitirdi. İkinci yarı daha akıllı bir futbol oynamayı bilen Hamit'in girişi sonrası maç döndü. Mersin maçının çok benzeri Kasımpaşa maçı. O maçın da ilk yarısı tam bir kaos iken ikinci yarı Olcan'ın çıkması sonucu daha sakin bir Galatasaray maçı döndürdü.
Eskişehir'de ise Galatasaray göbeği 3 ortasaha ile tutuyordu. Yekta-Melo ve Selçuk ile. Galatasaray oyuna çok iyi başlamış, 2-3 gol kaçırmış ve sonra gol de bulmuştu. Fakat beklenmedik bir pozisyonda 27. dkda golü yedi ve Hamza hoca iyi işleyen düzeni bozan bir değişiklik yaptı. Yekta'yı sağ kenara atarak ortasahayı -1 kişiye yani 3'ten 2 kişiye düşürdü.
Kalan 30'dan 90. dakikaya kadarki 1 saatte, Galatasaray ezildi ama bir şans golüyle kazandı... Fakat bu galibiyet bence pek iyi olmadı. "Bazen kazanırken aslında kaybedersiniz ve bazen kaybederken aslında kazanırsınız" diye bir söz var. Doğrularına bağlı kalmakla, prensiplerine sadık kalmakla ilgili bir söz bu. Şimdi Trabzonspor maçı kötü sonuçlandığı için bir tecrübe olabilir ama o Eskişehirspor maçı yanlış oyuna rağmen kazanıldığı için bir tecrübe olmamıştı.
Bu Trabzonspor maçında da Hamit yerine Emre girince (Emre şahane oynamasına rağmen) oyun disiplini yok oldu. Bakın bunu İtalyan hocalar kesinlikle yapmaz, oyunun kontrolünü yok edecek, savunma ile hücumu 5 ileri 5 geri diye ayıracak, maçı bir tenis maçına döndürecek hamleyi katiyetle yapmazlar çünkü onlara göre oyun hakimiyeti her şeyden önce gelir.
Hamza hocanın da böyle maçlarda beklenmedik bir gol yeyince daha sakin kalması, oyunu bir kaosa döndürmemesi gerektiğini düşünüyorum.
Yani şu maçlarda daha 30. dakikadan gemileri yakmak doğru bir çözüm değil. Hamit yerine Melo girer ve 45'te aksayan Umut yerine Bruma veya Emre girer maçı yine çevirebilirsiniz. Eskişehir'de ilk 27 dakika 3 tane gol kaçırmışsınız, bir gol atmışsınız, hemen bir gol yediniz diye gemileri yakmaktansa sakin kalıp bildiğiniz oyunu oynasanız yine oyunu lehinize çevirebilirsiniz.
-------------------------------------------------------------------------------------------
Bundan sonrası için fikstüre baktığımda yine Galatasaray'ı avantajlı görüyorum. Artık Umut'un sağ ön oynamasını gerektirecek (zorlu) maç da kalmadı. Bundan sonra sağ önde Bruma veya Emre Çolak'ın oynayacağı maçlarda Galatasaray'ın yine üretken kimliğiyle fark yaratacağını düşünüyorum.
--------------------------------------------------------------------------------------------
Bu maç özelinde Hamza hocayı oldukça eleştirdim ama hafta arası da bazı notlar almıştım kendimce onları da yazmak istiyorum. Çünkü böyle üzgün-kızgın zamanlarda taraftarın takımın nereden nereye, nasıl geldiğini unutmaması gerekiyor.
1- Hamzaoğlu sürekli, "Galatasaray çok gol yiyor" denilerek eleştiriliyor ama Hamza Hamzaoğlu Galatasaray'a Teknik Direktörü olduktan sonraki dilimde Galatasaray ligin en çok gol atan takımı 37 golle. Sonra Bursaspor 36... FB Antep ve Rize deplasmanlarında 5 atmasına rağmen 29 golü var. BJK ise 26 (Geçen haftaki istatistikler baz alındığında)
2- Hamza Hamzaoğlu "Galatasaray neden bu kadar çok gol yiyor?" sorusuna kontra ile "Ligin benim TD'lük dönemimden sonra en çok gol atan takımı olduğu ve sürekli gol atmak istediği için" cevabını verebilir. Tabi ki Hamza hocanın naifliğini biliyoruz, bunu söylemez ama söylese hakkı var çünkü Galatasaray, Fenerbahçe'den de golü, gol atmak isterken yedi, en son Karabük'ten de golleri gol atmak isterken yedi. Şimdi Trabzonspor'dan da 2. golü öyle yedi.
3- Bu durumu tabi ki, disiplinsizlikle, benim yukarıda yaptığım gibi kontrolü yitirmekle yorumlayabilir ve eleştirebilirsiniz ama Galatasaray'ı özellikle içeride en çok üreten, en çok gol atan takım haline getiren de bu hocadır. Bence bir Teknik Direktörü değerlendirmek için en geçerli veriler de bunlar. Hamza Hamzaoğlu, çok statik, çok az üreten bir takımı alıp çok coşkulu, çok üreten bir takım haline getirdi. Bu iletişim becerisidir, yönetim becerisidir ve her zaman söylediğim gibi Teknik Direktörlüğü yarısı teknik-taktikse en az yarısı da insan yönetmektir.
4- Bugün Galatasaray yenilirken bile son derece iştahlı mücadele ediyor... Hamza Hamzaoğlu Galatasaray'da olduğu sürece sanırım bu resmi hep göreceğiz, kaybederken bile Galatasaray savaşacak, mücadele edecek. Bunun sebebi oyuncularının ona inanması. Bakın iyi oynarken kestiği Emre Çolak Hamza hocaya tavır yapmıyor, haftalar sonra sorumluluk geldiğinde deli gibi mücadele ediyor çünkü oyuncuların tamamını kendisine inandırmayı biliyor Hamzaoğlu. İtalyanlar bu konuda maalesef eksik kalmıştı. Bunun yabancı olma dezavantajından geldiğini düşünebiliriz ama Gerets de yabancıydı.
5- Ben bu güne kadar genelde Hamza hocayı disiplin konusu üzerinden eleştirdim. Bu yazım da öyle oldu, genelde "Takım skoru alınca, lakayt davranıyor" veya "Sabri çıkıyor, geri dönmüyor" falan diye eleştirdim ama şunu da geç fark ettim. "Yaratıcılık özgürlükten doğar, disiplinden değil"
6- Tabi ki bu işin bir dengesi vardır, çok disiplin kısır, statik bir takım yaratır oyuncular sadece verilen görevleri yapar ve etliye sütlüye bulaşmak istemezler (Prandelli dönemi) Çok özgürlük de işte hücuma çıkarken yerini kaybetmek gibi kontrolü elinizden kaçırmanız gibi sonuçlara gebedir. Eğer Hamza Hamzaoğlu Prandelli'den sonra takımı bu kadar özgürleştirmeseydi, bu kadar başarılı olması imkansızdı.
7- Oyuncular Prandelli döneminde çalım atmaya, sorumluluk almaya korkar hale gelmişti. Eğer tribünde bizler izlediğimiz oyundan zevk almak istiyorsak, önce sahada oyuncular oynadıkları oyundan zevk almalılar. Bunu da Hamza hoca hem Galatasaray'da hem Akhisar'da iyi başarıyor doğrusu. Arena'da taraftarı önünde Galatasaray oyuncuları keyif alarak oynuyor. Bugün Galatasaray'ın bu kadar üretme, bu kadar çok gol atma ve zirve yarışı verme sebebi Hamza Hamzaoğlu. İşte Trabzonspor deplasmanında da bunu görüyoruz, oyunlar kendilerine verilen özgürlüğün borcunu ödemeye çalışıyor, Sneijder sahada vuruyor, top auta gidiyor Melo kulübe kendisini yeyip bitiriyor.
8- Birçok teknik adamın başarı formülü Hamza Hamzaoğlu ile benzerdir. Derwall'in yazdığı iki kitabı da dikkatlice okudum. Kendisine hep "oyunculara çok fazla serbestlik veriyor" diye eleştiriler getirilmiş Almanya'da. Ama başarıları malum. Yine keza Ancelotti. İtalya'da hep "oyuncuların ipini gevşek bırakıyor" diye eleştirilmiş fakat Mourinho disiplininden sonra Real Madrid'e özgürlük ve yaratıcılık katan da Ancelotti oldu. Daha fazla disiplinle başarılı olan hocalar da çok, Mourinho bunlardan biri, Hamza hocanın bir röportajında "kendisinden çok şey öğrendim" dediği Feldkamp da öyle ama Ancelotti gibi hocaların başarıları da hiç azımsanmayacak başarılar. Hamza Hocayı sanırım o tarz Ancelotti - Derwall tarzı hoca diyerek nitelemek yanlış olmaz.
Fakat son bir eleştirim var Hamza hocaya. Geçenlerde Mustafa Kocabey'in bir televizyon röportajını izlerken Feldkamp'la ilgili anlattığı anısı çok hoşuma gitti.
1992 yılında Türkiye Ümit Milli takımı Avrupa Şampiyonu oluyor. O takımın kadrosunda Mustafa Kocabey ve Okan Buruk da var. 1992'nin yaz aylarında Galatasaray hazırlık maçlarına çıkacak, takımı da yardımcı hoca Ahmet Akcan yönetiyor. Feldkamp kampa ailevi sorunlar yüzünden geç katılmış, katıldığı gün de Galatasaray'ın hazırlık maçı var. Gidiyor Ahmet Akcan'ın yanına... İlk sorduğu soru "Mustafa ile Okan oynuyor mu?" Akcan "Hayır, Mustafa kadroya yok, Okan yedeklerde" diyor. Feldkamp bu cevap üzerine "Okan ve Mustafa nasıl oynamaz, onlar yaş gruplarında Avrupa Şampiyonu, onlar oynamayacaksa kim oynacak?" diyor
Bu hikaye üzerinden şunu söyleyebiliriz. Galatasaray hafta arası 4-0'ın rövaşında Manisaspor ile bir formalite maçına çıktı. Aşağıda U21 gol kralı Sinan ve büyük umutlarla alınan Kaan diye iki oyuncu var. Sinan bildiğiniz gibi kenarlarda ve en uçta oynayabilen bir forvet oyuncusu, Kaan da ortasaha oyuncusu. Galatasaray maça senelerdir verilen şansları değerlendirememiş, Galatasaray'daki miadını çoktan doldurmuş Yekta ve Aydın Yılmaz ile çıkıyor. Sanırım Feldkamp olsa Yekta yerine Kaan'ı, Aydın yerine de Sinan'ı kullanırdı.
Büyük takımlarda size sürekli şans gelmez, gelmemeli. Bu şansı değerlendiremiyorsanız da gönderilmelisiniz. Eğer şansını değerlendiremeyen oyuncular gönderilmezse aşağıda bekleyen genç oyunculara şans veremezsiniz.
Not: Bruma ile ilgili yazdıklarımdan sonra Galatasaray'ın en büyük taraftar platformlarından biri AslanStatistic Galatasaray'ın Bruma'lı ve Bruma'sız istatistiklerini çıkarmış. Ellerine sağlık.
Ellerinize sağlık, yine çok güzel yapıcı eleştirel bir yazı olmuş.25 yaşında bir Gs taraftarıyım. Türkiye'de bizim kuşak Galatasaraylılar'ın aradığı tarz spor yazarlığının sizin tarzınız olduğunu düşünüyorum ve arkadaşlarımla yazılarınızı sık sık paylaşıyorum. Onların da fikirlerinin yıllardan beri süregelen klasik fanatiklikten öteye gidip, bir süre sonra değişip; arkadaşlarına, diğer Gs'lılara daha düzeyli açıklamalar yaparken görüyorum. Burak Yılmaz'a daha objektif bakıyorlar örneğin ;) Bruma konusunda çok haklısınız. Ayrıca bruma bu yıl takım oyunu özelliklerini ve savunma özelliklerini gözle görülür, hatta olmadığında sağdan yediğimiz atak başlangıçlarıyla da göze batar halde değiştirdi. Sabri'nin olumlu oyununda da etkisinin olduğunu zaman zaman gördük, topsuz oyunda da artık daha iyi, zaman zaman Sabr'nin boşalttığı alana yaptığı koşularla görüyorum. Ayrıca yaptığı atak tehditinin bile karşı takımın oyun düzenine fiziki ve psikolojik etkileri oldukça fazla olan bir oyuncu. Gs taraftarı olarak daha fazla görmekten ve gelişimini izlemekten keyif aldığım br oyuncu Sinan gibi. Sinan'ın da topsuz oyununu geliştirmesiyle tüm GS'lıların ve futbolseverlerin izlemekten keyif alacağı bir oyuncu olacağını umut ediyorum. Umut Bulut ne kadar iyi niyetli olsa da, onu bazen gereğinden fazla oynatarak hem keyifsiz bir oyuna, hem de kısır bir Gs takımına bakmak zorunda kalıyoruz. Ama bu yıl Burak'ın yokluğunda attığı gollerin yanında, bir forvet olarak yapamadığı her şeyle Burak'ın + özelliklerini biz GS taraftarına da daha fazla gösterip, Burak'ı daha çok sevmemize de önemli katkıda bulundu ;)
ReplyDelete