İki takımın da ciddi eksikliklerinin olduğu bir maçtı ancak savunması kötü, hücumu iyi bir takım olan Alanyaspor'da eksikler daha ciddiydi. İyi hücum gücünü tekelinde toplayan dört futbolcudan ikisi Vagner Love ve Junior Fernandes olmayınca (diğer ikisi Emre Akbaba ve Efecan Karaca) sanki Alanyaspor %50'si ile sahadaymış gibiydi. Öte yandan Galatasaray ise bu sezondaki temel direklerinden Fernando ve Tolga'dan eksik maça çıktı. Bu iki orta saha oyuncusunun yokluğunda Galatasaray 4-2-3-1'e dönmek zorunda kaldı. Galatasaray bu sezon Karabükspor ve Konyaspor maçlarının ardından 3. kez bu düzende oynadı ve 3'te 3 yaptı. Buna karşın Galatasaray'ın bu üç maçta da hücumda (özellikle ceza sahasında) etkinliği, Tolga'nın olduğu 4-3-2-1 sistemleri kadar olmadı.
"Tolga Galatasaray'ı 12 kişi oynatan oyuncu... Savunmada ortasahayı üçlüyor, hücumda da 2. forvet oluyor" diyorduk. Bu maç da Galatasaray diğer 4-2-3-1 oynadığı maçlardaki gibi topu hücuma taşımayı başardı ama Gomis'in yanına 2. bir forvet (Tolga) sokamadığı için ürettiği pozisyonları cömertçe harcadı. Örneğin 30. saniye Garry çaprazdan sıfıra kadar indi, içeride Gomis dışında kimseyi bulamadı. Gomis de marke edilince kaleye saçma bir şut çekmek durumunda kaldı. Belki Tolga olsa arkada ekstra koşuyu yapmış, boş kaleye topu tamamlamıştı... Bu gibi pozisyonlardan çok oldu. Hatırlarsanız Karabükspor maçında da çok olmuştu. Bence Galatasaray'ın bu kadrosundan 4-2-3-1 dizilişi ile optimum fayda almak mümkün değil çünkü en başta bu dizilişte Belhanda'yı 10 numara pozisyonunda oynatıyorsunuz ve verimliliği düşüyor. Kendisi de açıkladığı üzere daha çok 8 numara oynamaya yatkın ve 10 numara oynattığınızda skorerliği yetersiz. Üstüne bir kanatta da Garry veya Yasin'i oynatmak zorunda kalıyorsunuz. Bu iki oyuncu da hücumda çok fazla karar verme sorunu yaşayan oldukça benzer oyuncular. Geçen yazıda da değinmiştim bence bu iki oyuncu en iyi 3'lü savunmanın önünde, kanadı tek başına kullanabilen kanat/bek pozisyonunda oynayabilecek isimler. Bu iki oyuncuyu Gomis'e ne kadar yakın kullanırsanız, harcadıkları pozisyonlar o kadar can sıkacaktır. Gomis'e yakın oynaması gereken, yaratıcılığı yüksek ve topun kıymetini bilen oyuncu ise Feghouli. Galatasaray, Feghouli'yi Gomis'ten sonraki skorer olarak henüz hazırlayamadığı için skor üretiminde belli başlı oyuncuların bireysel performanslarına mecbur kalıyor. Örneğin Gomis'in kötü oynayacağı ve Tolga'nın olmadığı bir maçta bu Galatasaray skor üretmekte çok zorluk çekecektir.
Toparlarsak 4-2-3-1'de 4 tane negatif handikap var. 1- Tolga'nın takımı 12 kişi oynatacak enerjisini kullanabileceğiniz bir pozisyon yok. 2- Garry veya Yasin ile hücumda çok pozisyon ezme durumu doğuyor. 3- Gomis dışında skora katkı sağlayacak oyuncuyu bu dizilişte ceza sahasına sokmak zorlaşıyor. Zira bu sistemde sağ kanatta Feghouli de kullanılsa çizgiye daha yakın kalıyor ancak 4-3-2-1 gibi sistemlerde daha Gomis'in arkasında, merkeze ve ceza alanına yakın pozisyon alabiliyor. 4- Belhanda'nın 10 numara oynadığında verimliliği azalıyor.
Belhanda'nın neden on numara oynayamayacağını da net olarak gösteren bir maç oldu bu... Belhanda bence top kontrolü sıkıntılı bir futbolcu ve sırtı dönük top alamadığı için 10 numara oynadığında çok fazla top eziyor. 8 numara oynadığında ise sırtı dönük bu kadar top almadığı için bu kadar top kaybetmiyor ve 8 oynadığında mücadele gücünü yansıtabilecek, ikili mücadeleye girecek daha çok rakibi oluyor. Bugün 10 oynadığında çok daha geniş bir alandan sorumluydu ve presi etkisizleşti. Daha dar alanda oynadığında ise ikili mücadelelerde daha başarılı oluyor çünkü Belhanda insanlar tipi gereği vurdumduymaz olarak tanımlasa da bir ofansif ortasaha oyuncusuna göre ciddi manada mücadele gücüne sahip bir futbolcu.
Şimdi farklı sistemlerde orta üçlüdeki oyuncular farklı üçgen şekilleriyle pozisyon alıyor. 4-2-3-1'de iki 8 veya iki 6 numara yan yana önlerinde bir on numara oluyor. Yani ikizkenar üçgen gibi pozisyon alıyorlar. 4-1-4-1 sisteminde ise ters ikiz kenar üçgen oluyor. 6 numara savunmanın önünde ve onun önündeki iki tane 8 numara ise yan yana... 4-3-3'te ise daha yamuk bir üçgen oluyor. Yine 6 numara savunmanın önünde ama 8 numara ona daha yakın ve 10 numara da tamamen sırtı dönük ileride değil ama 8'den biraz daha önde... Bunun en iyi ve herkes tarafından bilinen örneği Busquets - Xavi ve İniesta. Şimdi bu maçta Galatasaray 4-1-4-1 gibi veya 4-3-3 gibi dizilip neden Belhanda'yı daha rahat oynayabileceği bir rolde, daha geride kullanmadı diyebilirsiniz... 4-1-4-1 veya 4-3-3 gibi sistemlerde kanat oyuncularının skor gücü yüksek olmak zorunda. Buna rağmen Galatasaray'da bu maçta kanatlar Garry ve Yasin'di. Çizgiye biraz fazla yakın olan bu oyuncular nedeniyle Tudor bu maçta Belhanda'yı 8 oynatsa Gomis'in arkasında büyük bir boşluk oluşacaktı ve hücumda çoğalma konusunda daha ciddi bir sorun doğacaktı. Örneğin Garry veya Yasin'den biri yerine Sinan oynasa o zaman 4-3-3 gibi bir şablon düşünülebilirdi. Forvet özellikli bir kanatla oynamadığı için Tudor bu maçta Belhanda'yı 10 numara olarak kullandı ama normal şartlarda Faslı oyuncuyu o pozisyonda Tudor da oynatmak istemiyor. Mesela Tolga sakatlanmasa 4-3-2-1 oynatacaktı ve Belhanda'yı daha serbest ve geride bırakacaktı.
Dün Latovlevici ve Belhanda çok kötü oynarken, Selçuk iyi oynadı. Açıkçası 2013-2014 sezonundan beri Selçuk'un 8 numara değil 6 numara oynamaya başlaması gerektiğini düşünüyorum. Selçuk o sezon fiziksel olarak ağırlaşmaya başlamıştı ve 8 numara için ekseni etrafında çabukluk sorunları yaşıyordu. Hem dikine top süremeyecek kadar ağırdı hem de topsuz dikine koşu yapacak bir oyuncu da değildi. Buna karşın savunmada fena pozisyon almayan, top saklamayı bilen ve sabırlı oynayabilen bir isim olduğu için 6 numarada iş yapabilirdi. Tabi bir Fernando kadar olamazdı ama hiç değilse işe yarar bir şeyler verebilirdi. Fernando kadar neden olamaz derseniz. Fernando boy ve güç farkıyla orada 3. bir stoper de olabiliyor. Selçuk ise daha çok sadece defansif oyun kurucu rolünü yapabilecek bir isim. Buna karşın 2013-2014 döneminden beri 6 numara olarak hiç denenmedi ve 8 oynadıkça daha da düştü. Sadece Hamzaoğlu'nın 2. sezonunda Bilal ve Sneijder'le oynadıkları kısa bir dönemde 6 numara oynatılmaya çalışıldı ama onda da pek verimli olamadı. Sonra Denizli gelince Bilal'i yediler. Donk transferi geldi, Donk 6'ya geçti, Selçuk da yine 8'de yetersiz kalmaya devam etti. Aslında ben Tolga'nın oynadığı 4-3-2-1'de nasıl oynayacağını daha çok merak ediyorum. 4-2-3-1'de çünkü 6'dan ziyade daha çok iki tane 8 numara gibi oynuyorlar. Bence bundan sonra kontrat bitimine kadar Fernando'ya yedek olmayı başarsa iyi olur Selçuk ve Galatasaray için.
Dünün başarılı isimlerinden Yasin çok konsantre ve arzulu oynadı. Tabi Yasin'in bu performansına istikrar anlamında pek güven olmadığını geçtiğimiz iki seneden biliyoruz. Garry yine çok fazla karar verme hatası yaptı. Maicon oyun kurulumunda başarısız, savunmada başarılıydı. Mariano ve Gomis idare etti. Ndiaye de gereksiz faulleri dışında iyiydi. Açıkçası Alanyaspor'un dünkü maçta tek gol ihtimali duran toplardı ve buna rağmen Ndiaye 2-3 tane bu faullerden çok gereksiz pozisyonlarda yaptı. Ayrıca bir sarı kart görmesi ve Beşiktaş maçında cezalı olması gerekiyordu ama hakem atladı. Bir de Serdar Aziz'in penaltı pozisyonu var ki, Galatasaray yine pozisyon vermediği bir maçta gol yemeyi başarabilirdi. Serdar bu pozisyondaki hatasına rağmen mükemmel bir maç çıkardı ama geçmişte onun hakkında çok yazdığım için kendimi tekrar etmeyeyim.
Bu maç üzerine taktiksel olarak çok fazla konuşulacak bir şey yok. Latovlevici'nin ıslıklanması olayı var. Bunun üzerine çok şey söylenir ama boşa kürek çekmek gibi geliyor. Latovlevici ıslıklanana kadar sorumluluk alıyor ve genelde başarısız oluyordu ama hücumda aldığı sorumluluk oyunu genişletmesi ve kalabalık hücum etme gibi konularda fayda sağlıyordu. Yani kendisi kötü oynasa da sistemi işletiyordu. Islıklanmaya başlandıktan sonra mental olarak tamamen düştü ve sorumluluktan da kaçmaya başladı ve bu da işleyen sistemi de bozmaya başladı. Yani ıslıklar Galatasaray'ın daha kötü oynaması sağladı. "Daha kötü oynaması sağladı" Bu cümleyi okuyunca garip geliyor değil mi? Takıma destek olmak, daha iyi oynamasını sağlamak için orada bulunan taraftar, taraftarlık yerine teknik direktörcülük oynamayı yeğliyor ve kendi takımına rakip oluyor, güçlük çıkarıyor. Benim kafam genelde faydacı çalışır. 'Yaptığım eylem bana fayda mı sağlayacak yoksa boşa goygoy, yangıncılık mı yapıyorum' diye düşünürüm. Çevrenizde, trafikte falan da düşünmeden fevri hareket eden, pire için yorgan yakan yangıncı karakterler çoktur. Bir saniye soluklansa yaptığı işin kendisine zarar olduğunu görebilir ama soluklanmamayı, düşünmeden hareket etmeyi alışkanlık haline getirmiştir. İşte o insanlar aklıyla değil duygularıyla hareket eden insanlar. Türkiye'de her geçen gün bu şekilde hareket eden insanlar artıyor. Hem vicdanen, hem de mantıken çok rahatsız edici ama kısa vadede çözümü yok. Buradan ne kadar yazsak boş. Çözümü toplumsal bir iyileşme, yıllar gerektirir. Efendim Ronaldo da ıslıklanıyormuş, Griezmann da ıslıklanıyormuş, boş laflar. Kamçılamak için ıslıklama ile yok etmek için, ağlatmak, çökertmek için ıslıklamak arasındaki fark anlaşılıyor. Üstelik Ronaldo da her açıklamasında "O ıslıklar, o formsuz dönemimin daha uzun sürmesini sağladı, bana yardımcı değil rakip oldular" diyordu. Yani İspanyol yapınca aptallık akıllıca bir iş olmuyor. İngilizler yapmıyor mesela. Futbolu dünyaya yayan toplum olmalarına rağmen taraftarlığı bırakıp teknik direktör olmuyorlar. Bizdeki farklı. İspanyol performansı kamçılamak için ıslıklarken, bizde taraftar teknik direktörcülük oynamak için ıslıklıyor. Latovlevici'ye yazının sonunda tekrar değineceğim. Geçelim Galatasaray'ın derbi 11'ine...
Bence Galatasaray derbide Linnes veya Latov ile 4'lü oynamamalı. Linnes'in büyük maçların hemen hepsinde psikolojik olarak sınıfta kaldığı da hesaba katılmalı. 4'lü oynanacaksa bile sol bekte Denayer'in oynaması daha mantıklı geliyor bana. Bence Galatasaray'da 4'lü savunmanın en iyi bek oyuncuları sıralı olarak şöyle: Mariano > Denayer > Garry > Latovlevici > Yasin > Linnes. Bunların 5'i sağ ayaklı. Latov da hem mental, hem fiziksel olarak çöküşte. Öyleyse 3'lü oynamak daha mantıklı geliyor. Tabi Fenerbahçe maçındaki gibi Denayer'i göbekte değil üçlünün solunda kullanmak koşuluyla... Denayer - Serdar - Maicon üçlüsünün önünde 4'lü. Sağdan sola Mariano - Ndiaye - Fernando - Garry bu dörtlünün önünde Belhanda ve Tolga en uçta da Gomis. Bu dizilişte Fernando kendiliğinden top almak için biraz geri gelecek ve Belhanda da onun açtığı boşluğu dolduracaktır. Tolga'nın da yüksek enerjisinden onu serbest bırakıp yararlanma hem hücumda 2. forvet olarak kullanıp hem de yüksek pres gücü alma şansı doğuyor.
Son olarak Latovlevici'ye dönelim. Nedense kendisinin ortası yok. 2015-2016 sezonunda Gençlerbirliği'nde ilk izlediğimde Podolski tarafından ezilen bir oyuncu olmuştu ve "Bu kadar kötü adamı nereden bulmuşlar" dediğimi hatırlıyorum. Son derece ağır ve fiziksel olarak zayıf gelmişti bana ama geçen sezon da bambaşka birine dönüşmüştü. İzlediğim tüm Karabükspor maçlarında mükemmel toplar atan, hücuma sürekli yön veren açıkça bana göre ligin en iyi bek performansını sergileyen oyuncuydu. Galatasaray kariyeri de yaz kampında yaşadığı sakatlığın ardından belki de fiziksel olarak hazırlanamadığı için maalesef Karabükspor gibi değil Gençlerbirliği gibi başladı. Aslında oyunu bilen bir oyuncu ama yine son derece ağır ve özgüveni de ciddi anlamda zedelenmiş. Tudor sezon başı Selçuk bu durumdayken iç sahada oynatmamış ve deplasmanda oynatarak Selçuk'un normale dönmesini sağlamıştı bence Latovlevici'yi de ancak bu şekilde hayata döndürebilir. Latovlevici'nin transfer olduğu gün hakkında yazdığım yazıyı da ekleyip bitireyim... http://www.futbolarena.com/galatasaray/galatasarayin-transferi-iasmin-latovlevici-nasil-bir-futbolcu-327070h/
No comments:
Post a Comment