Hamza Hamzaoğlu maçtan önce tecrübeli oyuncuları tercih ettiğinde, çoğu kişi Emre Çolak ve Bruma gibi özellikli oyuncuları kesmesini eleştirmişti fakat bu son haftalarda tecrübeli oyuncuların önemi ortaya çıkıyor.
Baskı artıyor, heyecan artıyor ve daha önce bu baskıyı, heyecanı yaşamış hatta başarıyla sonuçlandırmış, bunu tecrübe etmiş oyuncular da daha pozitif performans sergileyebiliyorlar.
Örneğin Hakan Balta. Bugün baktı, bazı arkadaşları çıkmaya cesaret edemiyor, gitti Telles'le al-ver yaptı hücuma çıktı, kanattan bindirdi Sneijder'e şutluk pas çıkardı. Yine Burak'ın önüne ara top attı Burak Sneijder'le verkaç yaptı ve Sneijder'i kaleciyle karşı karşıya bıraktı... 2. yarının başından gole kadar Hakan resmen sazı eline aldı, oyun geriden kurdu ve takımı atağa çıkardı. Sabri'nin yine Hakan gibi özgüveni yüksekti ve çok iyi oynadı. Hele Hamit ve Melo bence takımın en winner oyuncularıydı. İlk yarı takımda baskı hissedilirken, ikinci yarı daha farklıydı ve 90 dakika boyunca Hamit ve Melo sakin görünüp işlerini yaptılar. Özellikle Sneijder'in bir huyu, Karabükspor maçından sonra tekrar ortaya çıktı... Sneijder kötü oynarken dahi oyundan düşmüyor ve en kötü oynadığı maçta bile gol hatta goller atabiliyor. Bu maç gerçekten beklenenin çok altında oynamasına rağmen golünü yine attı, çünkü kaçırmaktan korkmuyor, kaçırdıkça sinmiyor. Karabük maçında da öyleydi. İlk yarı bir sürü pozisyonu kaçırdı, ikinci yarı başı gitti frikiği kullandı şahane bir gol attı.
Galatasaray'da winner oyuncu çok ve son 5 haftada gol yemeden kazanma serisinde bunun payı büyük. Gol yemiyorlar çünkü telaş yapmıyorlar. Beşiktaş skoru koruyamıyor çünkü Galatasaray gibi winner oyuncuları yok.
Sabri, Hakan Balta, Muslera, Chedjou, Melo, Hamit, Selçuk, Sneijder, Burak hep winner oyuncular. Bu da böyle tansiyonu yüksek maçlarda pozitif yansıyor. Tabi birinin grip olması, öbürünün soğukkanlı olamayan karakteri günlük performanslarını negatif etkileyebilir ama o başka konu. Totalde kazanma alışkanlığı bariz şekilde ortada.
Şaşırtıcı olarak Hamza Hamzaoğlu'nda da sanki bir winnermış, bu onun 10. şampiyonluk mücadelesiymiş gibi bir sakinlik mevcut.
Hamza Hamzaoğlu'nun beni en şaşırtan özelliklerinden biri bu olmuştu. İsmail Kartal'ın ve Biliç'in baskı kaldıramadığını maç sonu açıklamalarında görebiliyorduk. Fazlasıyla gergin görünüyorlardı. Fakat Hamza hoca hem kendisini ifade ederken zekice konuşuyor hem de özgüvenini gözler önüne serebiliyor. Açık söyleyeyim, ben İstanbul takımlarının hepsinin sahasında maç izliyorum ve basın toplantılarına katılıyorum. O basın toplantılarında da pek böyle içinde zeka barındıran cevaplar duymuyorum. Genelde çok daha fazla ezber kalıplar oluyor ve zaten bir iki soru alınıp hemen bitirilmeye çalışılıyor. Hamzaoğlu'nun basın toplantısında ise uzun uzun gazetecilerle soru cevap diyaloglarına giriliyor ve taktiksel konulara da değinilebiliyor.
Bir arkadaş sosyal medyada yazmış mesela... "Bu basın toplantısı Feldkamp'ın basın toplantılarına benzemiş" diye. Sanırım oyunculara verdiği gözdağından ve "Yöneticilerden talimat alıyor musunuz?" sorusuna verdiği net cevaptan bahsediyordu...
Mesela ben geçen Konya maçı sonrasında, "Heyecanınız ne durumda, uykusuz geceler başladı mı sizin için?" diye sormuştum ve gülümseyerek "Hangi stoper ikilisini oynatsam diye düşündüm dün gece ama onun dışında sakiniz, çünkü biz oyunu seviyoruz" demişti. Bence akıllıca bir cevaptı bu. Sık sık da 'oyun' kelimesini kullanıyor ve 'oyuncuların oynadıkları oyundan zevk alması gerektiği'ni vurguluyor...
Bugünkü basın toplantısı da çok önemliydi diye düşünüyorum. Şimdiye kadar kendisi hakkında emin olamayanların eleştirileri için önemli doneler barındırıyordu.
http://www.ajansspor.com/futbol/superlig/h/20150516/hamzaoglu_o_isme_duaci.html
Birincisi Emre Çolak ve Bruma için açıklaması. Her ikisi için de "Takımın onlarsız da kazanabileceğini görmelerini istedim" dedi. Bruma'nın Prandelli zamanında "Ben sağda oynamak istemiyorum, solda oynamalıyım" diye teknik direktörüne rest çektiğini ve Prandelli tarafından bu yüzden uzun süre yedek bekletildiğini biliyoruz. (Prandelli açıklamıştı) Emre'nin de Bruma'nın da bu konuda çocuksu kaprisleri olabileceğini tahmin ediyorum.
Hamza Hoca şöyle dedi Emre için... "Biz Emre'ye değer veriyoruz, herkes gibi... Ama şunu da herkes bilmeli. Kimse vazgeçilmez değil! Herkes bu takım için mücadele edecek, mücadele ettiği sürece var olacak!"
Son cümle... "Mücadele ettiği sürece var olacak!" kısmı çok ciddi bir mesaj içeriyordu.
Hamza hocaya yöneltilen eleştirilerden biri şuydu. "Yerli oyunculara tolerans gösteriyor, yabancılara negatif ayrım yapıyor, Dzemaili ve Pandev'i kazanmak için uğraşmıyor"
Öncelikle göreve ilk geldiğinde Türkiye Kupası maçında Pandev'le başlamış ve onu biraz geride kullanmıştı. Hatta maç sonu aklıma Akhisar'da Bruno'yu kullanma şekli geldiği için basın toplantısında kendisine bunu sormuştum. "Pandev'i bu şekilde mi kullanmayı düşünüyorsunuz" diye... "Pandev'in çok değerli olduğunu ve kendisini kazanmak istediklerini" söylemişti.
Gel gelelim Pandev kendisine ne zaman süre verilse, her seferinde fiziksel olarak yetersiz göründü. Hiç ilerleme kaydedemiyor gibiydi. Dzemaili ise söylenene göre (birinden duydum, doğru olmayabilir) eşinin hamilelik döneminde deplasmanlara gitmek istemiyor ve kafa olarak kendisini hazırlayamıyormuş. Zira o da her zaman temposuz görünüyordu.
Bunun yanı sıra aynı Hamzaoğlu genç Telles'i ve Bruma'yı kazanmak için oldukça çabaladı. Telles'i sürekli oynattı ve güçlendirmeye çalıştı. Zira bu Gençlerbirliği maçında da El-Kabir karşısında Hakan'la çok iyi yakınlaştılar ve Gençlerbirliği'nin en iyi hücum silahına aman vermediler. Yine Bruma taraftarın tepkilerine rağmen Hamzaoğlu'nun üzerine düştüğü bir oyuncuydu.
Eğer Hamza hoca yerlileri koruyor ve yabancılara karşı negatif bir ayrımcılık yapıyor olsaydı basın toplantısında bu konuşmayı yapmazdı. Bu herkes için bir uyarıydı. Mücadele etmezseniz, burada kalamazsınız dedi açık açık.
Gelelim ikinci konuya...
Geçtiğimiz günlerde 1997'deki Galatasaray - Parma maçı özetini paylaştım twitterda. Galatasaray 10 küsur tane gollük pozisyonu kaçırıyor ve Parma sadece 2 kere gelip golü atıyordu. Maç 1-1 bitiyordu. Galatasaray tecrübesiz ama kaliteli takımdı. Fatih Terim de öyle, tecrübesiz ama potansiyelli bir teknik adam...
O takımın ve Fatih Terim'in tecrübelenip winner olması için 3 sene geçmesi gerekti. 3 sene sonunda da Türk futbolunun en büyük başarısı geldi. Ben de dedim ki, "İyi ki o dönem, bu twitter-facebook yokmuş, yoksa Fatih Terim'i de tecrübesiz diye göndermek isterlerdi"
Şimdi birçok kişi diyor ki; "Hamza Hamzaoğlu tecrübesiz, ligde iyi ama Şampiyonlar Ligi'nde ne yapacak?" Bir kere iyi kadro olmayınca son Avrupa Şampiyonu finalisti tecrübeli Prandelli'nin de hiçbir şey yapamadığını gördük. Hamza Hamzaoğlu bence gelişim gösteren, zeki ve iletişimi güçlü bir yönetici. O yüzden ona sabır göstermek ve şans vermek lazım.
Bu yazdıklarım üzerine Sabah gazetesi yazarı sevdiğim ve kalemini beğendiğim ağabeyim Bülent Timurlenk şöyle demiş. "Sinan senin jenerasyon tutmuyor, Fatih Terim çok farklı bir karakterdi..."
Olabilir... Derwall de farklı bir karakter, Denizli de... İlla agresif ve sinirlerini belli eden bir karakterin teknik direktörlük yolunda gelecek vaat ettiğini düşünmek bence çok yetersiz bir argüman. Üstelik bu argümanı zekasına ve gazeteciliğine güvendiğim birçok insanda görüyor ve şaşırıyorum.
Sıklıkla şöyle söyleniyordu. "Hamza hoca iyi insan ama çok yumuşak bir karakter" Bu basın toplantısında ise yeri geldiğinde ciddi ve katı olabileceğini gösterdi bence. "Bu güne kadar herhangi bir kulüpte, her hangi bir yöneticinizden teknik talimat aldınız mı?" sorusuna gayet ciddi bir yanıt verdi ve "Saha içine benden başka kimse karışamaz" dedi. (Zaten Galatasaray gibi kulüplerde böyle saçmalıklar da olmaz)
Tekrar maça dönecek olursak... Maç öncesi analizinde şunu yazmıştım.
"Eğer Fatih Terim dönemindeki gibi(2012), Galatasaray forvetleri biraz daha diri savunma yapsa o zaman bu kadar kümelenme olmayacak ve topu kapan pas verebilecek birini bulabilecek. Bunu Mersin maçının ilk yarısında yapabildiler ancak oyuncular geçen hafta geçirdiği gripten dolayı biraz güçsüz kaldı ve ikinci yarı yorgunluklar arttıkça kümelendikçe, kümelendiler ve pas verecek birini bulamayıp topu ileri vurdular."
Bence bunu Hamza hoca da fark etmiş ve Umut - Burak ile birlikte presi biraz daha önde başlatmış. Ön taraf hareketli olunca da kazanılan toplar dan-dun ileri vurulmak yerine öndeki oyuncularla buluşturulabildi. Bu sayede baskı yenmemiş oldu. Hamza hoca bu durumu basın toplantısında da açıkladı. "Önde baskı yaparak rakibin gelmesini de engellemek istedik" dedi. Nevzat Dindar'ın forvet arkasındaki üçlüden beklediğinizi alabiliyor musunuz sorusuna cevaben...
Fakat Hamza hocaya katılmadığım iki konu var... Birincisi Olcan. Geçen hafta da söyledim. Skoru korumaya çalışırken oyuna girmemesi gerekiyor bence çünkü aklıyla oynamıyor, kontrollü oyuna hiç yatkın değil. Gitti mesela 90. dakikada hiç olmayacak yerde faul yaptı. Rakipte de ligin Mehmet Ekici'den sonra en iyi frikikçisi Tomiç var. Durduk yere tehlikeli bir pozisyon verilmiş oldu. Mersin maçında da yapmıştı bu faulleri... Diğer bir katılmadığım nokta da Hamza hoca her hafta şunu söylüyor "pozisyonlar verdik" Taraftar da böyle düşünüyor... Aslında bence o kadar da pozisyon vermiyor Galatasaray. Rakip Galatasaray üzerine geliyor, baskı kuruyor ama Galatasaray savunması bence pek de pozisyon vermiyor. Gençlerbirliği'nin ciddi sadece bir tane pozisyonu var mesela. 90. dakikada... Akhisar'ın yine sadece bir tane vardı Güray'la. Antep'in de bir tane vardı ikinci yarının başında kaçmıştı. Konya'nın da Kenan'ın kaçırdığı pozisyon dışında var mıydı çıkaramadım. Galatasaray bazı maçlarda baskı yedi ama bence çok da pozisyon vermedi. Sadece Mersin maçında 3 pozisyon verdi. 2'sini Muslera çıkardı. O maç için iyi savunma yapılamadı denilebilir ama diğer 4 'clean sheet' bence savunma açısından başarılıydı. Yani bu 5 maç gol yemeden kazanma serisini bir İtalyan hoca veya Lucescu yapsa çok farklı methiyeler yazardı usta köşe yazarlarımız diye düşünüyorum :) Yani bence Hamza hoca başarısını küçümsememeli.
Mesela maç sonu "Stancu'nun pozisyonu en net pozisyondu" dedi, Umut'un pozisyonu daha netti halbuki... Tabi maçın heyecanı stresi ile farklı düşünebiliyoruz. Ben de heyecanla maçı izlerken sanki Galatasaray bir sürü pozisyondan kıl payı kurtulmuş gibi hissediyorum ama 2-3 saat sonra sakinleşip tekrar özetleri izlerken görüyorum ki, Galatasaray bu 'clean sheet'lerin tamamında skoru alana kadar baskı kurmuş rakibinden çok kaçırmış ve skoru aldıktan sonra da iyi kapanmış ve mümkün oldukça az pozisyon vermiş.
Zira bence Fenerbabçe ve Beşiktaş'ın başaramadığı toplu ve kademeli savunmayı Galatasaray yapabildiği için bu farkı yarattı. Beşiktaş ve Fenerbahçe skoru koruyamadığı maçlarda puan kaybederken Galatasaray bu konuda oldukça başarılıydı.
Sahi "Beşiktaş kadrosu Galatasaray kadar winner değil, peki Fenerbahçe de mi değil?" derseniz... Orada da teknik direktör farkı çıktı işte... Fenerbahçe'deki oyuncular artık heyecanlarını yitirmişler ve o arzuyu, gücü kaybetmişler. Bu da çok doğal... Senelerdir yük onların üzerine biniyor. Şike döneminden sonra yıprandılar, Aykut Kocaman - Alex ayırımında suçlandılar yıprandılar, Ersun Yanal'ın gönderilmesinde suçlandılar, yıprandılar. Artık iş, "teknik direktör olmadan şampiyon olun" boyutuna kadar geldi ve artık liderlik edecek mücadele edecek güçleri kalmadı. Teknik direktörleri de bence iyi bir liderlik örneği gösterip onları hedefe hazırlayamadı. Yani Hamza Hamzaoğlu'nun tam tersine çok iyi yaptığı şeyi İsmail Kartal yapamadı. Aralık ayında Prandelli ayrıldığında, sanırım bir yazıma yorum gelmişti... "Sizce yeni gelecek hoca bu takımı şampiyon yapabilir mi?" diye sormuştu bir arkadaş. "Bence imkansız" demiştim. Zira oyuncular aşırı yıpranmış. Bir önceki sezon Mancini dönemi ve üstüne Prandelli dönemi suçlanmışlar, özgüvenlerini kaybetmişlerdi. Fakat Hamza hoca iyi bir liderlik örneği gösterip onları hedefe yönlendirebildi.
Yani Fenerbahçe ve Galatasaray'ın winner kadroları arasındaki en önemli fark buydu bence. Galatasaray'ın bu kadar arzulu, Fenerbahçe'nin bu kadar bezgin olma sebebi teknik direktörlerin liderliğinde yatıyordu.
Gençlerbirliği açısından maça bakacak olursak... Solda yine Mervan, sağda El-Kabir ve santrforda Stancu vardı. Bu Galatasaray savunması için en iyi diziliş olmuştu adeta. Stancu gibi topsuz koşuları başarılı bir oyuncunun Sabri çıktığında onun boşalttığı alanlarda boş kalabileceğini bekliyordum ama Mervan sadece toplu oyunun içinde var olduğu için, topsuz arka direk koşuları bilmediği için Galatasaray'ın o zaafından yararlanamadılar. Yine keza en önde El-Kabir olsa top tutup Galatasaray stoperlerini daha çok zorlardı ama top tekniği daha kötü Stancu'nun en uçta başlaması ve arkadaşlarına duvar olamaması da Gençlerbirliği'nin ön tarafta top çevirememesini sağladı. Hleb hafta arası 90 dakika oynamıştı ve bu maçta 11 başlayacağını sanmıyordum. Maça iyi başladı ama 2. yarı bitti.
2. yarıda taraftarın ve Galatasaray'ın müthiş baskısında Hleb'in oyundan düşmesinin de pozitif katkısı oldu. Galatasaray savunmayı daha öne çıkarıp rakibine üstünlük kurmuştu. Ben birçok kez Galatasaray taraftarını eleştirdim ama bu maç gerçekten harikaydılar. Adeta golü onlar attırdı. Kurulan baskıya ön ayak oldular.
2. yarı Petroviç'in şutundan gole kadar olan kısımda Galatasaraylı oyuncular aç kurt gibiydi, Sneijder'in üç tane şutu, Umut'un kaçırdığı pozisyon verilmeyen penaltı derken golün geleceği barizdi.
Gol için de şunu diyeyim maçtan önce şöyle yazmıştım "Kaleci Ferhat'ı 2008-2009 sezonundan beri biliyorum. Birçok maçını canlı izledim. Ben 20 yaşımda Çanakkale'de üniversite okurken o da 19 yaşında Çanakkale Dardanel'in kalesini korumaya başlamıştı. O dönem 2. Lig'teydiler ve o sezon Ferhat bir çok hatalı gol yemesine rağmen Bank Asya 1. Lig'e çıkmayı başarmışlardı.
Ferhat her zaman, 19 yaşında dahi, özgüveni çok yüksek bir kaleciydi. Ayakları her zaman çok iyiydi. Fakat bu özgüven sıklıkla başına dert de açıyordu. Mesela rakip forveti çalımlamaya çalışırken gol yediğini görebilirsiniz... Öte yandan ayağıyla 50-60 metre Mervan'ın önüne degaj dikebildiğini de görebilirsiniz. Galatasaray forvetleri uyanık olmalı yani. Ferhat'ın bireysel hatasını kovalamalılar. Yine keza savunmacılar da dikkatli olmalı. Ferhat'ın degajıyla kaleye uzanan Gençlerbirliği forvetlerini kaçırmamaları gerekli."
Ferhat'ın daha 19 yaşından beri bir sürü maçını canlı izledim. Gördüğünüz gibi vuramadığı top Yasin'in önüne düştü ve bireysel hatasıyla golü yine yediriyordu. Ferhat'ın refleksleri de iyi değildi ve bence kötü bir kaleci. Fakat bunu şikeye yormak da büyük bir haksızlık, iftira...
Yine keza Stancu için de aynı şey söz konusu... Ben bu ülke futbolunu anlamıyorum. Fenerbahçe başkanı Aziz Yıldırım PFDK'ya sevk ediliyor. Sebep ne? Hakemi tehdit. Hakemleri devre arasında "Sizi bitiririm" diye tehdit ediyor. Peki bu maçın devamında 2. yarı ne oluyor?
Erciyesspor'un bir golü ofsayt diye sayılmıyor, bir penaltısı + kırmızı kart olması gereken pozisyon verilmiyor. Üstüne Caner'in arkadan rakibine tekme attığı bir pozisyon var hem yardımcı hakemin hem orta hakemin gözü önünde bu da çalınmıyor. Üstüne bir ofsayt pozisyonu var. Sow ve Webo yaklaşık 3 metre ofsayt, kafa vuruyorlar Gökhan zorlukla çıkarıyor buna da ofsayt çalınmıyor. Hakem performansı tam olarak evlere şenlik. Hadi ofsayt golü görmezsin, penaltı+kırmızıyı da görmeyebilirsin ama Caner'in tekmesini o 3 metre ofsayttan vurulan kafayı bir hakemin görmemesi imkansız yahu. Bu tehditlerin işe yaradığı ortada...
Peki ne oluyor? Aziz Yıldırım tehdit ettiği için PFDK'ya sevk ediliyor. Ee sonuç? 1 yıla kadar Aziz Yıldırım'a ceza verilebilirmiş. İyi de yahu Aziz Yıldırım bu hakemleri neden tehdit etti? Para mı istedi? Şahsi çıkarı için mi tehdit etti? Aziz Yıldırım'ın tehditi Fenerbahçe için çıkar sağlıyorsa ve Fenerbahçe bu sayede bir penaltıdan, bir de golden kurtuluyorsa o zaman Fenerbahçe'nin cezalandırılması gerekmez mi? Dünyanın herhangi bir futbol ülkesinde bu olay yaşansa kulüp başkanının değil, bizzat kulübün puanı silinmez mi?
Erciyesspor kaybettiği 2 puan yüzünden küme düşebilir ve Fenerbahçe o bir puan sayesinde şampiyon da olabilir, şampiyonlar ligine de gidebilir. Bu bizzat hakemi, dolayısıyla oyunu manipüle etmek değil midir?
Şimdi Fenerbahçe bu manipüle edilmiş maçtan aldığı bir puan sayesinde yarıştayken, insanların Galatasaray'ın şike yaptığını konuşması gerçekten komik değil mi?
Fenerbahçe (Mersin maçında kazandığını varsayarsak) bugün Galatasaray'ın 3 değil, 4 puan gerisinde olsa şampiyonluk büyük ihtimalle bitmişti. Veyahut Fenerbahçe'nin 1 metre taça çıkmış topu getirip Galatasaray kalesine gol atması sayılmasa 3 puanlık mevcut farkla da iş büyük ihtimalle bitmişti... Tablo bu ve bu gece Galatasaray'ın bir de penaltısı verilmemiş ama hala insanlar "Galatasaray şike mi yaptı?" diyebiliyorlar.
En güzeli de hakemi soruyorlar Hamza hocaya... O da, "Penaltı gibi ama hata olur, hakemlerin de işi zor" diyor.
Hani Fenerbahçe yönetimi Galatasaray için "Biz sizi değiştireceğiz" demişti ya.
Bence Hamza Hamzaoğlu bu mucizevi şampiyonlukla ve bu naiflikle esas 'bazıları'nı değiştirecek.
Türk futbolunun Hamza Hamzaoğlu gibi temiz insanların başarısına ihtiyacı var. Bu başarı, bir türlü değişmeyen, 'Türk futbol ailesini' değiştirecek diye ümit ediyorum.
fenerbahce ve besiktas ile ilgili takip ettiginiz ve yazilarini severek okudugunuz yazarlar kimlerdir acaba?
ReplyDeleteBeşiktaş ile ilgili Anıl Demirci var. EkşiBeşiktaş blogundaki arkadaşlar var... Fakat Fenerbahçe'yle ilgili aklıma gelmiyor. Rıdvan Nicolas Erdem var ama o sadece FB yazmıyor. FB'li genç yazarlar takımlarına aidiyetlerini yitirdiler ve sahanın içini yazıp çizmeyi çok anlamlı bulamamaya başladılar. Bu yüzden bir sürü genç Fenerbahçeli yazar, yazmayı bıraktı. Haksız da sayılmazlar.
Deleteteşekkür ederim.
Deletene yazık ki bu topraklarda hep güçlüler haklı oldu; haklılar ise ...
ustad dun ben de twitterda gezerken bu gerzek sampiyonlar ligi muhabbetine denk geldim.sampiyonlar liginde basaramaz hamza muhabbeti cok sinirimi bozmustu.
ReplyDeleteyahu adam mental ve psikolojik olarak dibe vurmus su takimi cifte sampiyonluga kostururken milletin aklindan gecene bak.
cidden taraftarin bazi kesimi hicbir seyi hak etmiyor.ben tribunde veya ekran basindaki taraftarina deger veren dogru adamlari takimin basinda gormekten zevk duyarim.kendi degerimizi kendimiz yaratalim iste.
Değer yaratmak konusunda çok haklısın. Küçük bir ricam olacak, hakaret sayılabilecek kelimeleri kullanmamaya özen gösterelim :)
DeleteBir Galatasaray maçlarını, iki senin yazılarını sabırsızlıkla bekliyorum abi :) Dün gece uyuyakalmışım ancak şimdi okudum.
ReplyDeleteHamza Hamzaoğlu'nun taraftarın gözünde tek kötü yanı Fatih Terim'in yanından gelmiş olması. Isınamıyorlar bence. Teknik taktik dehası Süper lige göre bir tık yukarıda ve gelişmeye çok açık. Kimlere sabrettik kendi evladımıza mı sabredemeyeceğiz ki sabredilecek bir durumda yok adam dipten aldı 2 kupa kovalıyoruz.İyi günler.
abi Galatasaray da winner oyuncular var ama soğukkanlı olamıyorlar. Bunlardan zaten bahsettin. Çok stresliyiz oyuna çok açık yansıyor, taraftar son bi kaç maç 50 sene dalan yaşlandı resmen.
ReplyDeletePeki abi biz 2 sene önce şampiyon olduğumuz Sivas maçında takım,taraftar olarak rahat olmamızın sebebi neydi?
*Arada puan farkı vardı, olası puan kaybında şampiyonluktan olmuyorduk, Fatih Terim etkisi, nerdeyse tüm takım winner oyunculardan oluşuyordu.. bunlar aklıma gelenler ama neticede şampiyonluk maçına çıkıyorduk , kimsenin şüphesi yoktu şampiyon olacağımızdan.
Şimdi son iki maç kaldı ve 3 puan öndeyiz.Tamam herkes %90 şampiyonuz diyor ama bi acaba var kafalarda.
Maalesef sana hiç katılmıyorum. Bence taraftar çok heyecanlı olduğu için takımın heyecanlı olduğunu sanıyor. Dün heyecanlı olan sadece Yasin vardı bence. Burak da yine biraz heyecanlı başladı ama maç içinde attı onu üzerinden
Deletepardon üstad.kusura bakma sinirlenince bazen bizimde ayarımız kaçıyor :)
ReplyDeleteelinize sağlık yine cok güzel bi yazı olmuş
ReplyDeleteGüzel yazı. Tebrikler.
ReplyDelete